Diyarbakır'ın Silvan ilçesi’nde doğmuştu. Herhalde, fazlasıyla dindar bir ailenin
çocuğuydu…
Adını “Hacı” koymuşlardı…
Soyadı zaten “Oruç”tu.
Neredeyse bütün ömrünü mecburen “oruç”lu
geçirmişti. Çünkü ne “iş” vardı, ne
yiyecek bir şeyler bulmak mümkün oluyordu.
Seyyar satıcılık yapıyor fakat işi döndüremiyordu. İş aramaya başladı. Günlerdir
kapı kapı gezdiği halde, işsizliğin
hızla azaldığı(!) memlekette iş bulamadı.
İşi ve parası olmadığı için eve bomboş dönen, evli ve 4 çocuk babası, 40
yaşındaki Hacı Oruç, iftar açmak ümidiyle geldiği evinde eşinin, “yemek yapacak bir şey yoktu, yemek yok”
demesi üzerine bunalıma girip, kendini asarak canına kıydı.
* * *
Bu facia hangi ortamda meydana geliyor?
Bir
ramazan ayında… Büyükşehirlere bağlı ilçe
belediyelerinin bile 15–20 bin kişilik iftar sofraları kurduğu bir zaman diliminde…
Demek ki fukaralar o sofralarda bile yer bulamamıştı!
Şunun bunun onuruna, büyük otellerde
ihtişamlı iftar sofralarının kurulduğu günlerde… Tabii yoksul halkın o otellerin önünden bile geçmeye
mecali olamaz ki, o sofralarda kendilerine sandalye bulabilsin!
Referandum
dolayısıyla “ayni” ve “nakdi”
yardımların kamyon kamyon dağıtıldığı günlerde… Demek ki, fukaralara o
yardımlar da ulaşmamıştı. Ulaştıysa bile bitmişti…
* * *
Hadise,
medyanın da ilgisine pek mazhar olamamıştı. Sadece 2 gazetenin dikkatini
çekmişti… Biri, Posta gazetesi ki en
duyarlı yaklaşanı, baş sayfanın yarısını bu faciaya ayırmıştı.
İkincisi
de, Milli Gazete… Fakat Milli gazete’nin
basılı sayfasında bu haber yok… Ancak internet sayfasında “Bu vebal kimin?” balığıyla yer bulabilmiş.
Manşetlerinde,
sanki mağdur, mazlum ve fakirin yanındaymış gibi gözüken, Erdoğan ve AKP
hayranı medyada bu haber, küçücük de olsa yer almıyordu.
Hiçbir duyarlı(!) yandaş yazarın
ilgisini de çekememişti.
Bu
medyada, Türkiye’den bir tane açlık, yoksulluk haberi yoktu… Ama TV ve
gazetelerin acar muhabir ve yöneticileri dünyanın her yerindeki sefaleti gayet
iyi görüyor, binlerce kilometre ötelerde hangi dramlar var, bizleri haberdar ediyordu!
Türkiye ise harikaydı. İşsizlik ve enflasyon düşüyor, geçim sıkıntısı
bitiyordu…
AKP Türkiye’si, karnı tok, sırtı pek, mutlu insanların
ülkesiydi!
* * *
Silvan’da
yüreklerimizi yakan, içler acısı bu facia yaşanırken; televizyonlarda, büyük
gazetelerde nasıl sağlıklı besleneceğimiz, nasıl kilo vereceğimizi açıklayan
ünlü Prof.ların yazıları, programları gırla gidiyordu.
* * *
Referandumda
vatandaş 12 Eylül günü ekonomik durumu(nu) da oylayacak!
Eğer
ülkenin ve bizzat kendisinin iktisadî durumundan ve halinden memnun, geleceği emniyetli
görüyorsa, sandıktan “evet” çıkacak.
Yok, hal ve gidiş mafiş diyor, geleceği endişeli görüyorsa “hayır” çıkacak.
* * *
İlk 100’de
yok
Malûm,
Habertürk’ün buluttan yiğidi, 16
Ağustos Pazartesi akşamı ülkenin Başbakan’ını ağırladı. Çok mühim bir hadise
olarak günler öncesinden tanıtımlar yapıldı, haberler salındı. Nitekim ertesi
gün de program tekrar tekrar yayınlandı.
Ve
lâkin Başbakan’ın katıldığı programı kaç
kişi seyretti, dersiniz?
Reytinglerde
ilk 100 program gösteriliyor… Hem 16,
hem de 17 Ağustos’a ait reyting listesinde Başbakan’ın katıldığı program
gözükmüyor.
Yani…
Yani, kimse seyretmemiş!