Her ne olursa, milletin kararı başımızın üstündedir.
Geçen
yıl, Düzce’de, bir
fındık üreticisiyle konuşuyoruz. Fındığın önümüze hangi işlemlerden sonra
geldiğini, para etmediğini, borçlarını ödeyemediğini anlattı. Öyle bir anlattı
ki, neredeyse hüngür hüngür ağlayacak zannettik.
Söz
siyasete gelince, gözleri parladı, Erdoğan’dan hayran hayran bahsetti. Fındığın
para etmemesinde, borçlarını ödeyememesinde iktidarın bir kabahatini
görmüyordu. Kendi durumu kötüyse de ülke iyi gidiyordu!
* * *
Dün, İstanbul’da,
küçük bir tekstil atölyesi sahibi bir esnafla konuşuyoruz… Hayatından gayet
memnun gözüküyor… İşleri soruyoruz… “İşler pek de iyi değil” diyor…
“Bizim 50 TL’dan aşağı
mal edemediğimiz bir ürünü Çinliler 10 TL’sına piyasaya sürüyorlar, piyasa Çin
mallarıyla dolu” diye yakınıyor.
Bu
arada, laf siyasete ve referanduma geliyor… Tekstilci hayran hayran Erdoğan’ı
övüyor… İşlerin “pek
iyi olmamasının”, “piyasanın Çin malıyla dolmasının”
sorumluluğundan iktidara hiç pay vermiyor. Ona göre, şu saydığı aksaklıklar
varsa da Türkiye gayet iyi gidiyor.
İnsan
düşünmeden edemiyor… İşler kötüyken, durumun berbatken, ürünün para etmezken
nasıl olur da iktidarı mesul görmezsin? Görmediğin gibi iktidarın başına nasıl
bu derece hayran olabilirsin?
Erdoğan’ın
en büyük marifeti bu: İnsanlara
kendini masum, dahası memleket yararına çok fazla iş yapıyor gösterebilmek…
Tabii
bunda, ele geçirilen, havuçla veya sopayla “hayran” hale
getirilen medyanın ve medyadaki
hoparlörlerin ziyade katkısı var. Bu ayrı
bir yazı konusu!
Söz
ettiğimiz tekstilcinin tek sıkıntısı; Bayram’da memleketi Erzincan’a gideceğinden
dolayı, büyük bir ihtimalle referandumda oy kullanamayacak olması…
Demek ki
referandumun bayram ertesine gelmesi sadece sahil tatilcilerini değil; bayramı
sılada geçirecek olan pek çok vatandaşı da etkileyecek.
* * *
FAİLİ MEÇHULLER BİTTİ Mİ?
20
Ağustos tarihli, “Evet’in
telafisi yok” başlıklı yazımıza dün yapılan bir
yorumda, “üç yıldır
faili meçhul cinayet işlenmemiştir” iddiası
dile getirilmiştir.
Acaba bu
“kesin” yargı doğru
mu?
Doğruysa,
her gün gazete ve TV’lere yansıyan, dolayısıyla son 3 yıl içinde binleri bulan
cinayetlerin, bütün zanlılarının
yakalanmış olması lâzım. Var mı böyle bir şey?
İkincisi,
her cinayet kayıtlara “cinayet”
olarak mı geçiyor acaba? Bazı “kaza”larda, bazı “intihar”larda
hiç mi cinayet kuşkusu yoktur?
Meselâ; BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu “kaza”sı…
Meselâ; Isparta’da,
bilim insanlarıyla dolu olan uçak “kaza”sı…
Meselâ;
birkaç hafta evvel, bilirkişi göreviyle İstanbul’dan Bolu’ya
giderken, içindeki 3
profesörün ölümüne sebep olan otomobil “kaza”sı…
Meselâ;
Özel harekât Daire Başkanı Behçet Oktay’ın, aracında “intihar”ı…
Meselâ; Aselsan’da görev yapan mühendislerin arka arkaya
“intihar”ları…
* * *
Çok daha
somut bir vakıa da söz konusu: Ülkede, her yıl ortalama 1.500 (bin beş yüz) çocuk kayboluyor. 3 yılda
ne eder? 4.500… Bir
tanesinin failinin bulunduğunu duyan var mı?
Bu iktidarın en büyük marifeti işte bu: Misal;
asayiş konusunda, seleflerinden hiç bir üstünlüğü yok, belki daha da başarısız…
Velâkin çevresindekilerce fevkaladenin fevkinde muvaffak olmuş gibi
görülebiliyor, gösterilebiliyor.
* * *
NUTUKLA ADAM KANDIRMA
Nutukta insaf yok… Büyük demagogların aynı zamanda büyük
diktatörler oldukları görülüyor. Karşınızdakinin arzularını
kışkırtacaksınız. Temiz bir inancı vardır, imanı vardır. Bu imanı alacaksınız, bu imanı POLİTİKA BASAMAĞI telakki edeceksiniz.
Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı Dergisi
Önceki
yazılar