Her ne olursa, milletin kararı başımızın üstündedir.
Temmuz
2007’de zirve yaptı.
Zirveye
ulaşmanın doğal sonucu, kalabilirsen orada bir süre kalmak ve kaçınılmaz olarak
inişe geçmektir.
Nitekim
çıkıştan çok kısa bir süre sonra iniş başladı. İnişte olduğunun en kesin kanıtı
2009 yerel seçimleridir. AKP’nin Mart
2009’da aldığı sonuç 2007’nin 8, 2004 mahallî seçimlerinin ise 3 puan
gerisindedir.
Mart
2009’daki sert düşüş Erdoğan’ı “çok”
şaşırtmıştı… Şaşkınlık giderek paniğe dönüştü. O panikle ve iç-dış pek çok
faktörün itmesiyle “açılım” süreci
başlatıldı.
“Açılım”, Erdoğan’ın hayatının hatası olmuştur. Çünkü o
süreçte yaşananlar muhalefete müthiş bir manevra alanı sağlamış, onu atağa
kaldırmış, millet üzerinde etkilerini artırma fırsatı bahşetmiştir.
Tabii
“açılım” başlar başlamaz iktidarın
sert düşüşü, muhalefetin hızla yükselişi derhal fark edildi… Ve bilindiği üzere
“açılım” kapanıverdi.
Fakat
yaşanan da yaşanmış, olan olmuştu.
İşte
bu şartlarda, milletin önüne karmaşık bir Anayasa değişiklik paketi getirildi.
Madem
halka sunuldu; 26 maddelik pakette milletin günlük hayatına kolaylıklar
getiren, dertlerine şifa olabilecek bişeyler olmalıydı…
Ahali,
paketin içinde böyle bir şey bulamadı. Her ne kadar Başbakan, Bakanlar, yandaş
koro değişikliklerle bir yeryüzü cenneti vaat ediyorlarsa da; söylenenler
millet çoğunluğunu hiç tatmin etmedi.
Emekliler,
esnaf, çiftçi, işçi, işsiz, memur, köylü, ev kadını, öğrenci pakette kendini
göremedi.
Erdoğan
ve AKP’den çok şey bekleyen Doğu ve Güneydoğu insanı da pakette kendileriyle
ilgili 1 cümleye bile rastlayamadı.
Paket
ise bir kere halka sunulmuştu ve ondan “oy”
talep ediliyordu. Mecburen yurt gezilecek, açık hava toplantıları yapılacaktı.
Yapıldı
netekim!
Mecburen
Diyarbakır’a da gidildi.
Aylardır
beklenen halka hitap gerçekleşti.
Öyle
bir hitap ki; yıllardır halkı büyüleyen hatipten eser yok…
Bir
amigonun futbol taraftarını idare etmesine benzeyen bir manzara…
Duygusuz,
coşkusuz, heyecansız bir kalabalık…
Topluluk,
neredeyse meydanda uyuyor… Meydan uyuyor…
Nasıl
bir hava olduğunu, toplantıyı izleyen gazeteci gözüyle aktaralım:
“Erdoğan, usta hitabet gücüyle halka sesleniyor. Ancak meydanı dolduran 6-7 bin kişilik kalabalığın pek coşkulu olduğunu söyleyemeyeceğim. Konuşmasının bazı yerlerinde Başbakan ‘Hani zılgıt?’ diyerek coşku bekliyor.
Elbette mitingin beklenen
havada geçmemesinde, 2008’de yaklaşık 40 bini bulan kalabalığı yakalayamaması
da etkili…” (Mehveş Evin, Milliyet, 04 Eylül 2010)
Diyarbakır’daki
konuşmayı televizyonlar uzun uzun yayınlıyorlar…
Hatibin
söyledikleri son derece sıradan…
Muhalefete
cevap yetiştirmekten, kentin sosyal, coğrafî ve tarihî özelliklerini saymaktan
öte bir şey söyleyemiyor!
Yeni,
özgün, ümit verici tek cümle yok. Tam bir tükeniş…
Bölge
halkı için büyük bir hayal kırıklığı…
Konuşmanın
neye benzediğini Bahçeli tahlil ediyor:
“Bir ansiklopedi sayfasından
Diyarbakır’la ilgili yazılanları okumak” gibi bir şey!
Canlı
yayında, bütün seyredenlerin şahit olduğu bir tükeniş!
Önceki
yazılar