Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Yakın tarihte pek çok şüpheli olay var. En fazla şüpheli olay yaşadığımız yıl; 1993… O sene Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Turgut Özal, Cem Ersever ve daha pek çok ünlü öldü veya öldürüldü.
Bunlardan Turgut Özal, 1988’de ayrıca suikasta uğramıştı.
Suikastla ilgili en çarpıcı iddia; Özal’ın hadiseyi çözdüğü fakat üzerine gitmediğiydi… Bu iddia saçma olmakla birlikte, Salı günü, Ahmet Özal, iddiayı ete kemiğe büründürdü, dedi ki: “Suikastın arkasında, dönemin Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Sabri Yirmişbeşoğlu var!”
Yirmibeşoğlu’nun Özal’a suikast yapmasının bir mantığı var mı?
Var!
1987’de Org. Necdet Üruğ’un boşalacak Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna Org. Necdet Öztorun oturacaktı. Öztorun, 1991’de emekli olunca Org. Sabri Yirmibeşoğlu, ondan sonra da Org. Nezihi Çakar Genelkurmay Başkanı olacaklardı.
İşte Özal, 1987’de Genelkurmay Başkanlığına Org. Necip Torumtay’ı getirip, Öztorun’u da emekli edince, yukarıdaki “zincir” kırılmıştı. Ayrıca, iddiaya göre; zincir kırılmayıp, o grup TSK’nde etkili olsaydı, 1989’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde siyasete baskı yaparak, E. Org. Necdet Üruğ’un Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayacaklardı.
Zinciri kırılanların, kırana karşı bir harekât yapmaya kalkışmaları beklenebilir.
Lâkin Ahmet Özal’ın iddialarında hem bunlar yok, hem de vahim bir fizikî hata var: Turgut Özal’a suikastın yapıldığı 18 Haziran 1988’de, Org. Yirmibeşoğlu, MGK Genel Sekreteri değil, Erzincan’da, 3’ncü Ordu Komutanı…
x x x
Ahmet Özal’ın inandırıcılığını yok eden en mühim husus ise, bu iddiaları ortaya attıktan sonra arkasında durmaması.
Salı günü, iddialar Habertürk’te manşet olunca, haber kanalları bütün gün bu mevzuu konuştular.
Ahmet Özal’ın, saat 14:00’te canlı yayına çıkma sözü verdiği halde çıkmadığı NTV’den Mirgün Cabas tarafından açıklandı.
Yine Ahmet Özal’ın, 22:00’de Habertürk’e çıkacağı saatler boyu duyurulduğu halde yayına gelmedi. Suçlamaların merkezindeki isim, Sabri Yirmibeşoğlu canlı yayındaydı ama Ahmet Özal yoktu. Niçin?
Canlı yayında E. Org. Yirmibeşoğlu gayet çarpıcı bir iddiada bulundu: Yirmibeşoğlu’na göre; “Özal suikastının faillerinin isimleri MİT’te de, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde de var!” E. Org. “Bunlar neden açıklanmıyor?” diye soruyor!
Sizce hangisi inandırıcı, oğul Özal mı, Yirmibeşoğlu mu?
x x x
Öte yandan, Habertük’teki canlı yayında, Turgut Özal’ın kardeşi, Korkut Özal da hazırdı. Kendisine Özal suikastı hakkında söyleyecekleri soruluyor; “O konuda hiç bilgim yok!” diyor…
Buyurun bakalım!
Hem kardeş, hem eski bir İçişleri bakanı, hem bir siyasetçi olarak konu hakkında senin nasıl bilgin olmaz?
Kendileri, Özal’ın ölümüyle ilgili bilgi sahibi olduğunu, “Turgut Özal ölürken ağzından köpükler çıktığını, bunun da zehirlenme belirtisi olduğunu” anlattı.
Bilgi bu kadar!
Kim, neden zehirledi? Bu konularda hiçbir şey yok!
Özal’ın ölümü tabii ki şüpheli… Bu şüphe öldüğü gün zihinlere yerleşmişti. Hatta Özal hastaneye götürülürken, Semra Özal’ın kocasının başından birkaç saç teli kopardığı ve yurt dışına tahlile göndereceği bile o günlerde kulağımıza gelmişti.
Bu iddia doğru muydu? Kıl tahlile gönderildiyse sonuç ne oldu?
17 senedir merak ediyoruz!
x x x
Bunları, 21 Eylül 2010 Salı akşamı, saat 23:15’e kadar olan bilgilerimizle yazdık.
22 Eylül 2010 tarihli Taraf Gazetesi’nin manşetinde şu haberler var: Ahmet Özal Taraf’a konuştu; “Babam bu işin arkasında Erol Simavi’nin olduğunu düşünüyordu. MİT ve poliste delil vardı.”
Aynı gün, aynı gazetenin manşetinden başka bir haber: Korkut Özal doğruladı; “Kardeşim savcıya onun(Erol Simavi) ismini de vermişti.”
Şu bilgi kirliliğine dikkat eder misiniz?
Bir gün önce Sabri Yirmibeşoğlu’nu suçlayan Ahmet Özal, ertesi gün okları Erol Simavi’ye çeviriyor!
Akşam, günün geç saatlerine kadar suikastla ilgili bir şey bilmediğini söyleyen Korkut Özal’ın ağzından, ertesi sabah çıkan bir gazetede, suikastla ilgili, yeğenini doğruladığı yazılıyor.
Saçlarla ilgili merakımıza da cevap, 22 Eylül tarihli Habertürk’ün manşetindeydi; Ahmet Özal açıklıyor: “Saçlar yurtdışında bir kasada bekliyor, 17 senedir!”
Böyle çelişkili açıklamalarla karanlıklar aydınlığa çıkar mı?
Yoksa zaten maksat karanlıkları aydınlatmak değil de kafaları karıştırmak mıdır?
Söz konusu bir babanın, bir kardeşin şüpheli ölümü bile olsa!