Nedir iyi? Kötü nedir? İyi, ‘’i-y-i’’ harflerinin birleşmesiyle meydana gelmiş üç harfli bir sözcüktür. Direkt algılandığı haliyle iyi’dir işte. Yani olumlu bir yansıması vardır bize. Daha köklere inmeye gerek var mı bilmiyorum ve insek bile bundan başka anlam çıkar mı onu da bilmiyorum. Kötü, ‘’k-ö-t-ü’’ harflerinin birleşmesiyle meydana gelmiş dört harfli bir sözcüktür. Direkt algılandığı haliyle kötü’dür işte. Yani olumsuz bir yansıması vardır bize. Zorlamaya gerek var mı, anlaşılmayan kocaman laflarla anlaşılmamak için konuşmaya lüzum var mı bilemiyorum.
Bir soruna çözüm ararken kestirilen sonuç için ne diyoruz? Acaba bu sonuç benim için iyi mi yoksa kötü mü olur. Yani iyiye yüklediğimiz anlam hep olumlu, kötüye yüklediğimiz anlam ise hep olumsuz olmaktadır. O zaman şöyle bir yargıya varabiliriz: insanların sağlıklı ve mutlu olmasını sağlayan her şey iyidir. İnsanların sağlığını ve mutluluğunu bozan her şey ise kötüdür. Şimdi daha anlaşılır oldu sanırım. Misal; kızımıza hep iyi bir koca, oğlumuza hep iyi bir hanım ararız değil mi? Yani yer üzerindeyiz, uçmuyoruz. Bu yüzden öyle uçuk söz etmenin ve işi yokuşa sürmenin bir anlamı yok. Varolduğumuzdan beri, iyi ve kötü hep bu manalarıyla lügatimizde yer bulmaktadır. Yalan mıyım lütfen?
Olaya bu boyuttan baktığımız zaman derinlerinde bir tarihsellikte görürüz ve tarihe dair izahlarda yakalayabiliriz. Tarihin, iyilerle kötülerin mücadelesi olduğuna dair bir sonuç çıkarabiliriz mesela, tarih adına. Ve buna din temelinde de dayanak bulabiliriz. ‘’Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker’’ neydi sahi? ‘’İyiliği emretmek, kötülüğü yasak kılmak’’ değil miydi? Evet aynen. ’’Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun
Şimdi filozoflar tarih boyunca bu kavramların ne manaya geldikleri üzerinde ciddi şekilde düşünmüşler ve kendilerine göre anlam yüklemişlerdir. Kimisi de tabi ki bizim yüklediğimiz anlamı yüklemişlerdir. Ve kavramların anlamlarının kişiye göre değiştiğinde yani görece olduğunda karar kılmışlardır ekseriyetle. Ama bu yanlıştır. Çünkü fazla da görece değildir bu kavramlar. Tabi illa bir neticeye varmaktan korkup ta işin muallâkta kalmasını isterseniz ve bunu da kendinize fayda getireceği düşüncesiyle yaparsanız elbet görece diye kestirip atarsınız ama namusluca düşünürseniz karara varmanız zor değildir. Haddizatında bu da şeytanın (içimizde ki kötüye meyyal tabiatın-nefs-i emmare’nin) bir aldatmacasından ibarettir yani kendimizi teskin etme kurnazlığının. Ama bu bize kazandıracağına hep kaybettirmektedir.
Şöyle düşünelim: şimdi ‘’kumar’’ diye bir olgu var mıdır yeryüzünde? Vardır. İnsanlar bu illetin kıskacına düşebilmekte midirler? Elbette. Zaten insanlara yönelik olan bir şeydir bu melanet. İnsansız anlamsızdır kumar. Ama insan kumarsız anlamsız değildir. Bu olgu insanların malını kaybetmesine sebep olmakta mıdır? Evet. Malını kaybeden insanın psikolojisi bozulur mu? Evet. Psikolojisi bozulan insanın yuvasında huzur kalır mı? Hayır. Ailesi parçalanma ihtimaliyle karşı karşıya mıdır? Kesinlikle. Yani, insanın sağlığını ve mutluluğunu kaybettiren bir olgudur kumar. Öyleyse nedir mutlak manada? Kötüdür. Peki, görecelik bunun neresinde dir? Kumar, malum neticeleri doğurmakta zengin-fakir ayrımı yapmakta mıdır? Gülünç. Biz burada nesnel kıstasları konuşuyoruz, bir vakıayı ortaya koyuyoruz yoksa bir düşmanlık gösterisi temelinden yönlendirme niyetinde değiliz. Ha düşman mıyız kumara, elhamdülillah düşmanız. Kumarın kötü olması ayrıdır, insanların bu illetin kıskacına düşmesi ayrı. Yani insanlar bu illetin pençesine düştü diye buna iyi diyecek ve savunacak halimiz yok değil mi?
Ya da içki! Bu da kumar gibi gerçekliği olan bir olgu mudur? Tabi ki. İnsana yönelik bir olgudur değil mi? Evet, insana yönelik. Aynı şekilde; içki insansız anlamsızdır ama insan içkisiz anlamsız değildir. Bu olguda insanların şuurlarını kaybetmesine vesile oluyor mu, olmuyor mu? Dürüstlük lütfen! İnsanda şişede durduğu gibi duruyor mu, durmuyor mu? Maalesef şişede sakinken insanda ruhu ateşe veren bir kıvılcım olup çıkıyor. Toplumda huzursuzluklara neden oluyor mu? Kesinlikle. Cinayetlere vesilelerden biri mi? Elbette. Hatta yuvalarda ki neşeyi, keyifi, huzuru yok etmiyor mu? Evlatları katlettirmiyor mu bazen? Kim hayır diyebilir? Ki çok yakın bir zamanda buna şahit olmadık mı? Üstelik yabancı bir ülkenin insanlığın zararına olan kültürünü yaşatmak adına ülkemizde yaptığımız densizlik neticesinde. Ve küstahça da savundu bunu malum şahıs. Fazla içmeyiversin dedi insanlık değerlerini de çiğneyerek. Velhasılı kelam, insanın sağlığını ve mutluluğunu çalan bir olgu değil mi? Öyleyse nedir mutlak manada? Kötüdür. Peki, bu kötülük, zarar vermede ayrım yapıyor mu? Namuslu olmak iyidir! Öyleyse görecelik üzerinden kirli oyunlar kurmamalıyız hayatları heba edecek. İçkinin kötü olması ayrıdır, insanların bu illetin kıskacına düşmesi ayrı. Yani insanlar bu illetin pençesine düştü diye buna iyi diyecek ve savunacak halimiz yok değil mi?
Bu iki olgu gibi nice olgular mevcuttur hayatta. Faiz üzerine bağımsız yazı yazdığım için geçiyorum. Faizin de ne illet, ne pislik bir şey olduğunu biliyoruz. İnsanın sağlığını ve mutluluğunu artıran olgular olduğu gibi, insanın sağlığını ve mutluluğunu azaltan hatta katleden olgularda mevcuttur dünyada. Öyleyse insanlık tarihi, kötülük doğuran olgularla, iyilik üreten olguların sürekli mücadelesinin tarihidir. Yani kötülerle, iyilerin mücadelesinin tarihi. Sanıldığı gibi sınıf savaşımlarının tarihi değildir. Zira öyle olsaydı şayet, ne ezenlerin içinde ezilen bulunurdu, ne de ezilenlerin içinde ezen olurdu. Ama kötüler bir arada, iyiler bir tarafta toplanmıştır. Habil iyiydi, Kabil ise kötü. Çünkü Habil iyi olana yönelmişti, Kabil ise kötü olana meyletmişti.
İnsanlık şerefine sahip çıkanlar iyidir, insanlık şerefine ters duranlar kötüdür. Adaleti gözetenler iyidir, adalete ihanet edenler kötüdür. Dini aldatmak için kullananlar kötüdür, dini insanların mutluluğu ve sağlığı için kullananlar iyidir. Faiz yiyenler kötüdür, infak edenler iyidir. İnsan kalmak için direnenler iyidir, insanlığa ihanet edenler kötüdür. Ve dünya hayatı, şerefsizliğe, Allah ile aldatmaya, adaletsizliğe, esarete, faize, kumara, içkiye, hayvani vahşiliğe direnen iyilerle, bu kötülükleri kendi menfaatleri için yayan kötüler arasında geçen bir mücadele sahnesidir.
Burada bir ayrıntıyı vermekte gerekir. Mutlak iyi ve mutlak kötü diye bir şeyde yoktur tabi. Kötü davranışlar, tavırlar, eylemler vardır. İyi davranışlar, tavırlar, eylemler vardır. Ve biz iyi yönü ağır basanlardan olmaya çalışmalı ve iyi yönü ağır olanlardan tarafta olmalıyız. Mutlak iyi, ancak Allah’tır. Mutlak kötü ise, şeytandır. O zaman bizlerin yapacağı şey ‘’Mutlak İyi’’ olana tabi olmaktır elimizden geldiğince. Ve iyiye çağırmaktır insanları. Olay budur efendim!
İşte bu yüzden bazı insanlar yanılgı içine düşmektedirler bazı durumlarda. Şöyle ki; bir kişi kendisinin güya ezilenlerden tarafta olduğunu söyleyerek ve ezenlere karşı mücadele ettiğini iddia ederek, kötülükleri yaptığı ve bu bilindiği halde, insanları kendisine çağırmaktadır. İnsanların gelmediğini görünce de kızmaktadır. Oysa insanlar bu palavrayı yutmamaktadır. Çünkü mesele, ezen-ezilen meselesi değildir. İyilik-kötülük meselesidir. Ama tabi dünya hayatı pratiğinde bu durum çok karmaşık bir hal almaktadır. İyilikleri savunuyor görünen bazı insanlarda ezenler safında yer alabilmektedir. Ve kötülükleri savunuyor gözüken bir insan da ezilenler safında yer bulabilmektedir. Tabi buda bir paradokstur.
Son tahlilde; vicdan ve akıl ortaklığıyla bu işin içinden çıkabilmemiz zor değildir. İyi bellidir, kötü bellidir. Her halükarda ayrım keskindir. Teorik düzeyde de, pratik düzeyde de. Bazı çelişki gibi görülen durumlardan çıkabilecek basirete de sahibiz elhamdülillah. Kimden iyilik gelir, kimden kötülük gelir fark edebilecek zekâya sahibiz elhamdülillah.
Allah hepimizi iyilerden kılsın ve bizleri salih kullarının arasına iltihak eylesin. Âmin.
’’Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun