Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
TRT’nin, Mehmet Ali Ağca’yı yayına çıkarmasıyla ilgili olarak sorulan bir soru üzerine Erdoğan’ın verdiği cevap düşündürücü:
“Bunu devlet kanalı özel kanal diye niye ayırıyorsunuz? Devletin kanalı, devletçilik… Siz hala devletçiliği savunuyor musunuz? Devletçilik artık çok gerilerde kaldı. Bu konuda özgürlükler öne çıktı. Rahat hareket edilecek. Bu kanallarda da artık bu konular konuşabilecek, tartışılabilecek”
Aynen böyle söylüyor Sayın Başbakan!
Bize uyar!
Devletçiliği savunmayalım!
O halde devletin televizyonu da olmasın… Hem de böyle TRT gibi seyredilmeyen kanallara sahip yayın kuruluşu hiç olmasın!
Velâkin bu seyredilmeyen TRT için devlet bütçe ayırıyor… Hem de ne bütçe!
Kimsenin seyretmediği TRT, elektrik fatura bedellerinden %2 pay alıyor. Bu paylar milyonlarca liraya ulaşıyor. Devleti savunmadığımız bir noktada, kimsenin seyretmediği devlet kanalları için bu kadar fazla ödeneğe yazık değil mi?
Madem TRT’nin özel kanallardan bir farkı yok; neden ona çok yüksek bütçeler ayrılıyor? Niçin anormal ölçüde şişkin bir personel kadrosuyla çalıştırılıyor?
Bize hiç “sanat”, “kültür”, “eğitim”… Vs.den bahsetmeyin. TRT’nin o tür programları da yerlerde sürünüyor.
Madem TRT’yi de özel kanallar gibi kabul edeceğiz; o vakit, bırakalım o da diğer kanallar gibi reklâm gelirleriyle(!) yaşasın.
Bakalım kaç gün yaşayabiliyor?
Hem mademki devletçiliği savunmayacağız, TRT’yi özelleştirelim gitsin!
Özelleştirme konusunda ziyade arzulu olan AKP iktidarı TRT’nin özelleştirilmesini neden asla gündeme getirmiyor?
Ziraat Bankası’nı bile satmayı programına alan hükümetin aklına TRT’yi satmak niçin hiç gelmiyor?
Satalım TRT’yi… Hem böylece, vatandaşın elektrik faturası da bir nebze hafiflemiş olur! TRT’yi satarsınız, hayır-dua alırsınız.
x x x
LİSEYİ NEDEN ATLIYORSUNUZ?
Üniversitelerde türban-başörtüsü meselesi hakkında, toplumda ve siyaset dünyasında bir mutabakat oluşmuş gibi…
Artık üniversitelerde başörtüsü sorunu çözüldü denilebilir. Hemen hiçbir yerden şikâyet gelmiyor, artık.
Güzel!
Lâkin yeni tartışma mevzuumuz, ilköğretimde türban olur mu? Çünkü ilköğretimde 9–10 yaşlarındaki kızların başörtüsüyle okula gittikleri anlaşıldı.
“Türbanı kişisel özgürlüklerin gereği” olarak görenlere sormak isteriz; bu 10 yaşında, velileriyle beraber okula gelen çocukların başörtüsü kimin kişisel özgürlüğüdür?
Siz onu düşünedurun, asıl dikkat çekmek istediğimiz husus başka… Üniversiteden sonra ilköğretimde türban sorunu tartışılırken, lisenin ise görmezden gelinmesidir.
Yani şöyle bir durum var gibi: Çocuklar 9–10 yaşlarında başörtüsü takıyor…
Sonra, liseye gelince başı açık olarak okula gidiyor…
Daha sonra üniversiteli olunca tekrar başörtüsü takıyor!
Durum böyle midir?
Liselerde durum nedir?
Liselerdeki, Millî Güvenlik Bilgisi Hocası subayları ajan olarak niteleyen “bir kısım medya”, lisedeki başörtüsü sorununu neden görmüyor?
Yoksa liselerdeki başörtüsü meselesi de çözüldü mü?
Önceki yazılar