Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Öcalan'ın "Devletle imzaladık" dediği çifte protokol için avukatı konuştu: "Bu konuda bir uzlaşma sağlandı"
19 Kasım 2010 Cuma,
Terör örgütünün hapisteki lideri Abdullah Öcalan, bir
süreden beri bir “protokol” söylemi içinde.
Devlet adına kendisiyle görüşen yetkililerle “bir protokol” üzerinde
çalıştığını sık sık vurguluyor.
Öcalan iki protokolden bahsediyor sürekli.
Bunlardan biri “güvenlik” diğeri ise “siyasi” protokol.
Güvenlik protokolü daha çok Öcalan’ın kendi durumu, hapishanedeki yaşantısı ve
sonrasıyla ilgili.
Siyasi protokol ise Kürt sorununun bundan sonra hangi aşamalardan geçerek
çözüleceğini içeriyor.
Geçen hafta bir gazetede, Öcalan’la bazı protokollerin imzalandığına ilişkin
bir yazı yer aldı.
Bunun üzerine arkadaşlarımdan, Öcalan’ın avukatlarını arayıp “protokollerin
imzalanıp imzalanmadığına ilişkin” bilgi almalarını rica ettim.
Zülfikar Ali Aydın, Öcalan’ın avukatlarıyla görüştü.
Görüştüğümüz avukatın adı bizde saklı. Kendisi adının yayınlanmamasını rica
etti. Bunun gerekçesini de “Biz bir grup avukat olarak bu görevi üstlendik.
İçimizden birinin adının öne çıkmasını arkadaşlarımıza haksızlık olarak
gördüğümüz için ismimizle açıklama yapmıyoruz” diye gösterdi.
Öcalan’ın avukatı “protokol iddiasını” onaylıyor. Ancak “Adını protokol olarak
koymak doğru mu ya da yazılı bir protokolden söz edebilir miyiz emin değilim”
diyor.
Avukatının verdiği bilgiye göre, Öcalan’la yapılan müzakereler sonucunda
öncelikle “sorunun teknik olarak hangi çerçevede ele alınması gerektiği”
konuşulmuş.
Ardından “görüşmelerin nasıl ve hangi şartlarda, hangi sınırlar içinde
yürütüleceği” konusunda bir prensip anlaşmasına varılmış.
Avukat, “Bunlar yazılı bir metne bağlandı mı bilmiyorum. Öcalan bize güvenlik
ve siyasi protokolden bahsetti ve bunların barışın garantisi olacağını söyledi.
Bu konuda bir uzlaşma sağlanmıştır” diyor.
Aynı avukata göre, Öcalan AKP’nin verdiği sözleri tutmamasından da şikâyet
ediyor. “Anlaşılıyor, ancak verilen sözler var, bunlar yerine gelmiyor. Yeni
Anayasa yapılmadan, PKK’yı tasfiye edecek girişimler, niyetler bitmeden
silahsızlanma olmayacağını görüyoruz. PKK bu aşamada kesinlikle sınır dışına
çıkmaz” diyor avukat.
Öcalan’ın avukatı, “Yazılı hale getirilip imzalandı mı bilmiyorum” dediği
protokolün maddelerini de sıralıyor.
Buna göre “yazılı veya yazısız”
protokol şöyle:
1. Asker operasyon
yapmayacak. PKK çatışma şartları oluşturmayacak, çatışmaya girmeyecek.
2. Yeni Anayasa’da
Kürtlerin vatandaşlık hakları yeniden kapsayıcı bir dille tanımlanacak. Dil ve
kültürel hakları Anayasal güvence altına alınacak.
3. Kürt sorununun
çözümü için PKK-KCK ile dolaylı da olsa görüşmeler yapılacak. Silahların
tasfiyesi için ortak bir görüş oluşturulacak.
4. PKK’nın yaptığı
infazlar ile son 25 yılda Güneydoğu’da resmi görevlilerin terörle mücadele adı
altında yaptıkları hukuksuz eylemleri araştıracak bir “Hakikatleri Araştırma
Komisyonu” kurulacak. PKK bu komisyonun istediği bilgileri verecek, arşivlerini
açacak. İlgili devlet görevlileri de ifade verecek.
5. Öcalan’ın cezaevi
koşulları seçim sürecine kadar iyileştirilecek. (Gazete, dergi, televizyon gibi
mahkûm haklarından yararlanmak ve diyalog sürecinde örgüte hâkim olabilmek için
PKK ve DTP’den çözüm sürecinde yer alacak isimlerle denetimli olarak iletişim
kurmasına izin verilmesi.) Seçimin ardından silahsızlanma aşamasına
geçildiğinde Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılarak ev hapsine alınmasına imkân sağlamak
için kamuoyu oluşturulacak.
6. KCK operasyonlarında
tutuklanan belediye başkanları ve BDP’liler, mahkeme tarafından duruşmalar
sırasında tahliye edilecek. Genel af, seçim sonrasında değerlendirilecek. Seçim
barajı düşürülerek özellikle Güneydoğu’da oyların Meclis’e daha fazla
yansımasının önü açılacak.
Öcalan’ın avukatının açıkladığı maddeler bunlar.
Bu arada Diyarbakır Belediye Başkanı’nın geçtiğimiz günlerde söylediği, “Artık
silahsız diyalog sürecinin başlaması gerektiği” yolundaki sözlerine Öcalan
tarafından verilen “ayarı” da unutmamak gerekiyor.
Öcalan, “Silahları bırakırsak hiçbir gücümüz kalmaz ve bizi ezerler. Bunu
söylemek sana mı kaldı” diyerek Baydemir’i fırçaladı ve bundan sonra
çıkabilecek seslerin de önünü kesti.
Tüm bunlara bakıldığında önümüzdeki dönemde “beklenmedik” ve “şaşırtıcı”
gelişmelerin olabileceğini söylemek mümkün.
Tedavi şart
Acaba bu işi yapmasam mı?
Bu paranoyak, hatta psikopatik yaklaşımlar karşısında nasıl bu işi
sürdüreceğim?
THY bavulumu “yine ” kaybedince, “Bilgisayarım da bavulda olduğu için yazımı
yazamadım” dedim ya. Gelen e-mail’lere bakın, işimizin ne zor olduğunu anlayın.
Birkaçı şöyle demiş: “Bavulunuz falan kaybolmadı. THY özelleştirilecek. Siz de
satın almak istiyorsunuz THY’ yi. Şirketin değeri düşsün de ucuza kapatın diye
bunları yazıyorsunuz.”
Yuuuh!
Bin kere memnuniyetimi de yazmışım THY’den, o zaman ne istiyordum peki.
Bazıları da şöyle yazmış: “Bavulunu doğru düzgün teslim etseydin kaybolmazdı.
Şöhretine güvendin. Alsana böyle oldu.”
Yuhhhh!
Meydana iki saat önce gitmişim. Bavulumu herkesten önce vermişim. İki
bavulumdan biri gelmiş, biri kalmış. Çünkü THY önce büyük uçak için bilet
satmış. Sonra uçak küçülmüş. 60 kadar yolcu dışarıda kalmış. Uçağın içinde
kavgalar çıkmış. Bazı yolcular uçamamış. Uçamayan yolcuların valizleri
indirilir ken benimkini de indirmişler. Ama suçlu benim.
Ben bu düşüncelerdeki insanlara acil tedavi öneriyorum.
Başka bir şey değil.
İzlenim
Bayram öncesi birkaç gün Paris'e gittim.
Yaptıklarımı bir ara anlatırım. Merak ediyorsanız tabii.
Çarşamba günü dönerken uçağa yerleştik. Birden kapıdan Kemal Kılıçdaroğlu
girdi.
Yanında birkaç partiliyle.
Herkesle selamlaştı, tokalaştı. Yerine oturdu. Biraz sohbet ettik.
Yanımda eşim vardı.
Benim değil ama onun izlenimi bence önemliydi.
Ve Kemal Kılıçdaroğlu için şöyle bir yorum yaptı: "Ne kadar nazik."
Eşim, politikacıları pek sevmez. Daha doğrusu politikacıların bulunduğu
ortamlarda bulunmak istemez. Gelmez.
"Ne demek nazik" dedim, "Uçağa binmiş. Millete hakaret edecek
hali yoktu ya."
"Onu demek istemedim" dedi ve neyi kastettiğini özetledi:
"Politikacılarda benim gördüğüm bir şey var. Bir yukarıdan bakış. Bir
küçümseme. Önemli adam olduğunu hal ve tavırlarıyla hissettirme. Halka yakın
gibi davranıp aslında halka yukarıdan bakma. Anlatması zor. O bir tavır.
Hissedilen bir şey. İlk defa bir politikacıda böyle bir tavır görmüyorum."
Acaba "Kılıçdaroğlu'nda lider özelliği" yok diyenlerin bahsettiği şey
de bu olmasın, diye düşündüm.
Not: Kılıçdaroğlu'nun
bu tavrının çok benzeri rahmetli Bülent Ecevit'te de vardı. Cep telefonundan
arayacağı zaman asla sekreterine aratmaz, doğrudan kendi arardı. Bir gün
tatildeyken cepten aramış, ben denizde olduğum için telefonu eşim açmıştı. Eşim
karşısında doğrudan Başba-kan'ı bulunca şaşırmış, "Çağırayım denizde"
deyince Bülent Bey, "Rahatsız etmeyin, gelince beni bu numaradan
arasın" demişti ve ben aradığımda telefonu kendisi açmıştı.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ ?
Kendimizi adam zannetmediğimiz zaman.
Arşiv