Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
Vatan
gazetesinin haberine göre, “Merkez sağ”,
Çiller’den sonra Demirel’e de “siyasete geri dön” çağrısı yapmış.
Çiller’e yapılan çağrının ciddiye alınacak bir tarafı yok. Çünkü Çiller; zamanında bir vitrin süsü olarak siyasete sokulmuş, beklenmeyen(!) şartlar lehine gelişince, kendisini başbakanlık koltuğunda buluvermişti. Sonrasını, 25 yaşının üzerinde olan herkes biliyor.
Çiller sayesinde ülke, cumhuriyet tarihinin
en ağır ekonomik ve siyasî krizine girmişti. Yine Çiller sayesinde “Gümrük
Birliği” kazığı ülkeye sokuldu ve bugüne kadar da kimse o kazığı çıkarmaya
cesaret edemedi.
Bu
akıl almaz başarısızlıkları, kazıkları, gafları ve üstelik başkanlığındaki
partinin her seçimde biraz daha fazla erimesine sebep olduğu hafızalarda
tazeyken Çiller’den herhangi bir atak,
gelişme, hareket beklemek ahmaklık olur. Aklı başında hiç kimse de onu partilerinde
başkan olarak falan görmek istemez.
Onu geçelim.
Fakat söz konusu Demirel olunca, orada
biraz durmak lâzım.
Önce şunu hatırlatalım; İsmet İnönü 87 yalına kadar kesintisiz aktif politikanın içindeydi. Ecevit, karşısına çıkıp, parti başkanlığını kazanmasa, İnönü daha da devam edecekti.
Demirel 84 yaşında ve maşallah sağlıklı.
Her ne kadar aktif olarak görev kabul
edeceğini tahmin etmesem de, antrenörlüğe soyunabilir.
Etkili olur mu?
Evet, bence olur.
Neden etkili olur?
Vatandaşın ruh halini okuyabilen,
bilinçaltı şifrelerini kırabilen bir yeteneğe sahip olduğu için.
Yarım asırlık bir siyaset ve devlet adamı tecrübesine sahip olduğu için.
Etkileyici ve teşkilatçı bir mizaca sahip olduğu için.
Bunlara iş dünyası, bürokrasi üzerindeki etkilerini ve devlet çarkının nasıl döndüğünü fevkalade iyi bildiğini de eklerseniz, siyaset dünyasında etkili olacağını kabul edersiniz.
Vatan Gazetesinin haberinde, merkez sağın “gençlerden umudu kestiği” de yer alıyor.
Gençler nasıl umut olabilsin?
Gençlere kimse güvenmiyor ki! Kimse gençlerin önünü açmaya yanaşmıyor ki!
Gençlere görev vereceksin, nefes aldıracaksın, teşkilatçılık ve liderlik yeteneklerini destekleyecek, teşvik edecek, inisiyatif vereceksin ki genç kendisini gerçekleştirsin. Görevlerde pişsin, kendini göstersin ki, güven telkin etsin.
Bunları sağlasan bile lider kolay kolay
ortaya çıkmıyor. Bir de önünü kestiniz mi, tabii ki ortada güvenilecek genç
göremeyeceksiniz.
Peki, Demirel siyasette etkili olur da, halkın dertlerine çare, memleketin problemlerine çözüm olur mu?
Olur.
Daha önce olduğu gibi!
* * *
Hasan Tahsin
Anadolu’yu işgal etmek için, Yunanlıların İzmir’e çıkarma yaptığı 15 Mayıs 1919 günü, işgal güçlerine ilk kurşunu atarak orada şehit edilen, gazeteci Hasan Tahsin’i rahmet ve saygıyla anıyorum.
Asıl adı Osman Nevres olan gazeteci Hasan Tahsin, işgal kuvvetlerine karşı kurşun atınca şehit edileceğini mutlaka biliyordu. İzmir’in, Anadolu’nun işgal edildiğini görmektense şehit olmayı canına minnet bilmiştir.
İlk kurşun, Türk’ün ruhundaki ilk direniş ateşini de yakmış, daha o gün İzmir’de Yunan’a karşı 300 kadar karşı koyma vakası yaşanmıştır.
Hasan Tahsin, Türk’ün yenilemeyecek ruhunun
simgesidir. Nur içinde yatsın, ruhu şad olsun.
Üstatlardan
Sakarya Türküsü
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
(1949) Necip Fazıl Kısakürek
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya
tıklayın