Savaş SÜZAL, Yeniçağ, 29 Ocak 2011
Türkiye’de
son günlerde, tezgâhlanan gündemler, ne hikmetse herkesin aynı kareden
aynı pencere ve açıdan olayları görmesinin istendiği izlenimi yarattı
bende. Ama Ankara’da cereyan eden olaylar ve Başbakan Erdoğan ve
yandaşlarının açıklamaları bir başka ülkede yaşananlara çok benziyor.
Bilin bakalım neresi ve kim?
Evet, sevgili okurum, Türkiye hızla
Mısır’a, AKP ve başındaki Tayyip Erdoğan da Hüsnü Mübarek’e. Yanlış
anlamayın, Erdoğan’ın geçmişi Hüsnü Mübarek ile taban tabana zıt. Biri
asker öteki dinci orijinli. Mısır ile Türkiye de farklı iki ülke. Ama
benzerlik, oynanmak istenen oyun ve ülkeyi ve vatandaşlarını yönetme
şekli.
Uzun süredir Başbakan Türkiye’deki parlamenter sistemi tamamen
başkanlık sistemine çevirmek istediğini saklamıyor. Geçenlerde gene
tekrarladı. Bundaki amacı birazdan açıklayacağım. Erdoğan’a Türkiye’deki
liderlik yetmiyor. İslam âlemi de kendisini halife ilan etmeyeceğine
göre oynamak istediği rol, Mübarek ve Mısır rolü.
Hatırlayın, İslam
âleminde Mısır’a danışılmadan yapılan hiçbir şey yok. Ya da yoktu. Şu
anda AKP ve Erdoğan ile ekibinin her olaya nane olmasının da altında bu
yatıyor. Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, Irak, İran ve Arap
yarımadasındaki ülkeler arası sorunlara mutlaka burnunu sokuyorlar. Ha
derseniz ki sonuç alıyorlar mı? Yok. Allaha şükür yalnızca uyanık
Araplar Türkiye’nin parçalanmasında ampul iktidarını kullanıyorlar o
kadar.
Mısır ve Hüsnü Mübarek olmanın da birinci şartı, ülkende
halkına baskı rejimi uygulayacaksın; demokrasi, özgürlük derken bir
yandan o sözünü ettiğin hak hukuk ve özgürlükleri ortadan kaldıracaksın.
Aynı Hüsnü Mübarek’in ülkesinde yaptığı gibi.
İşte bunun için tek
adam yönetimine ihtiyaç var. Yani başkanlık sistemine. Ama İslam
ülkelerinde demokratik yoldan böyle bir şey olamaz. Ancak darbe veya
diktatörlükle bu hedefe ulaşabilir sonra da ya öldürülür veya
devrilirsiniz. Saddam, Esat, Nasır, Enver Sedat ya da Hüsnü Mübarek,
İslam âlemindeki örnekler. Oradan emekli olup torun büyütmek nasip
olmadı şimdiye kadar kimseye.
Gelelim neden Türkiye’de başkanlık
sistemi olamayacağına.Daha önce de yazmıştım. Başkanlık sistemi için onu
denetleyecek sağlam bir alt yapıya sahip olmak gerekir. Adalet,
yürütmeden yani başkanlık makamından bağımsız olmak zorunda. Aynı durum
yasama için de geçerli. Parti liderlerinin diktası altında olmayan ve
yürütmeyi denetleyebilen bir yasama organına sahip olmak gerek.
Peki,
Türkiye’nin elinde ne var? Birincisi siyasî partilerde genel başkan
sultası var, demokrasi yok. Halk milletvekilini değil, partiyi
seçebiliyor, parti liderine göre oy veriyor. Parti lideri de halk adına
milletvekili listesi hazırlıyor. Tam tek adam uygulaması. Bu siyasette
demokrasi olmadığını gösteriyor.
Ülkede yürütmeyi denetlemesi
beklenen ikinci organ yargı, ama şu anda görüldüğü gibi hükümetin elinde
oyuncak. Ne yasalar adam gibi uygulanıyor ne de adalet âdil
dağıtılıyor. Denetimin bir bacağı sakat. İkinci bacak olan parlamentoda,
Meclis başkanını Başbakan atıyorsa bu yasama organı da denetleme görevi
yapamaz. Bu üçüncü bacak da sakat.
O zaman ortaya çıkan ve Tayyip
Erdoğan’ın istediği sistem tek adam yönetimi yani demokrasilerde
başkanlık denilen ama İslam ülkelerinde diktatörlük olan sistem. Aynı
Saddam Hüseyin’in, Enver Sedat’ın, Hafız Esat’ın olduğu gibi bir sistem.
Şimdilerde Türkiye hızla bu ülkelere benzemeye başladı. Adalet
kontrol altında, yasama kontrol altında, diktatörleri korumakla görevli
bir polis ordusu. Muhalefet yok, olanı da göstermelik ve yeraltına inmiş
durumda. Yani hesap soracak kimsenin olmadığı bir sistem.
İşte Tayyip Erdoğan’ın özlemini çektiği sistem bu. İnşallah sonu da Saddam, Esat ve Sedat olmaz.