19 Mayıs Ne İfade Ediyor

İsmail Hakkı CENGİZ - 19.05.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

           

                  
            Bu sütunda 4 aydır yazıyorum ve uzun alıntılar, hele bir yazının bütününü almak gibi bir yolu hiç tercih etmedim. Fakat Cuma günü karşıma öyle bir yazı çıktı ki, kendim ve bütün okuyucularımız için ufuk açıcı, zaman zaman başvuru kaynağı niteliğinde olduğunu değerlendirdim.

            “Misak-ı Milli” denilince, çoğumuzun ilk aklına gelen; Mustafa Kemal’in başkanlık ettiği bir kurumun kabul ettiği “Milli Yemin” gelir.

            Aşağıdaki yazıyı okuyunca hatırladım; “Misak-ı Milli” daha TBMM açılmadan 20 Ocak 1920’de, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan tarafından kabul ediliyor. 

            Hürriyet’in internet sitesinden aldığım, Ege Cansen’in “Hákimiyet padişahın değildir” başlıklı yazısının günümüzdeki pek çok tartışmaya da ışık tuttuğu kanaatindeyim.

            Gençlik ve Spor Bayramının 89’ncu yıldönümü kutlu olsun. Unutanlar varsa, bayrak asmanızı hatırlatıyorum.

 

            16 Mayıs 2008 tarihli makaleyi aynen sunuyorum.

 
            BİLİMİN amacı, sebep-sonuç ilişkisini çözmektir. Bilimsel tarihçilik de "ne, ne zaman oldu değil, niçin oldu" sorusuna cevap bulmaktır.

            Ben de "milli irade", "milli hákimiyet", "hákimiyet-i milliye", "hákimiyet bilá kayd-ü şart milletindir", "hákimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" veya "egemenlik, ulusundur" şeklinde kullanılan bir kavramın ortaya çıkış sebebini amatörce bulmaya çalıştım. Anlatayım.

            1.İlk defa İkinci Meşrutiyet’le birlikte duyulmaya başlanan "hákimiyet-i milliye" deyimi, hákimiyet padişahın (halifenin) değildir anlamında kullanılmıştır. Bu tamlama, ülkeyi yönetenlerin kendilerini Tanrı’nın görevlendirdiği tezine karşı söylenmiştir. Devlet idaresinde laikleşmenin ilk adımı budur.

            2. Mustafa Kemal Paşa, Padişah tarafından "olağanüstü yetkilerle donatılmış ordu müfettişi" olarak Anadolu’ya gönderilmişti. Paşa, kendisine tevdi edilen görevin tanımını değiştirmeye karar verdiği için Samsun’a çıktıktan sonra bu unvanı iade etmiştir.

            3. Unvansız ve yetkisiz kalan Mustafa Kemal Paşa, almış olduğu devlet terbiyesi icabı, "kendi kendini yetkilendirmek" yerine, kendisini yetkilendirecek bir makam inşa etmeyi planlamıştır.

            4. Sivas ve Erzurum kongrelerini bu maksatla toplamıştır. Erzurum’da Padişahın yetkilendirdiği ve halen bu yetkileri devam eden Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’e "emrinizdeyim paşam" diyerek onu en yetkisiz gününde destekleyip, gücünü zımnen meşrulaştırmıştır.

            5. Ancak Ankara’yı karargáh olarak seçen Mustafa Kemal, "astın, üstü yetkilendirmesi" keyfiyetinden huzursuzudur. Üstüne bastığı zemin, zayıftır. Durumu pamuk ipliğine bağlıdır.

            6. Mustafa Kemal bir isyancı değildir. O, başkenti işgal altında olan ve Padişahı ve Hükümeti, İşgal Kuvvetleri Komutanının etkisinde giren Osmanlı Devleti’nin, işgal edilmemiş topraklarında görevli en kıdemli paşasıdır. Ama bu durumunun, hukuki bir dayanağı yoktur.

            7. Eğer, Padişah yerine Meclis’in kendisini tekrar yetkili kılmasını sağlayabilirse, hukuki mesnetsizlik ortadan kalkacaktır.

            8. Paşa, İstanbul’da toplanmakta olan meclisteki mebuslarla şahsen ve dolaylı olarak temas tesis eder. Onları "istiklal mücadelesi davasına" ikna eder. Osmanlı Meclisine "Mustafa Kemalci" hizip hákim olur. Meclisi Mebusan 28 Ocak 1920’de "misakı milli"yi kabul eder.

            9. İşgal Kuvvetleri komutanı, bu olay üzerine meclisi kapatır. Mustafa Kemal derhal, İstanbul’da toplanamayan meclisi, Ankara’da toplanmaya çağırır. Gelemeyenlerin yerine yeni mebuslar atanır.

            10. Ankara’da toplanan bu meclis, Mustafa Kemal’i "Meclis Reisi" seçer. Mustafa Kemal bu suretle "yetkinin kaynağı" sorununu çözer.

            11. Ancak, Mustafa Kemal’i yetkilendiren Meclisin yetkisinin kaynağı belirsizdir. Bunun için "hákimiyet milletindir" denir. Padişah (Halife) zaten İstanbul’da yarı esirdir. Gücün kaynağı artık millettir.

            12. Meclis Reisi olarak kurduğu hükümetin üyelerine de asil "Nazır"lar (bakanlar) İstanbul’da olduğu için "vekil" sıfatını uygun görülür.

            Son Söz: Sebebi bilmeyen, sonucu yorumlayamaz.

 

            Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın

Tarih: 19.05.2008 Okunma: 766

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

özgür deniz

19.04.2008 - 11:28

canımpaşam az ve öz tahlil ama anlayana. mevcut durum samimiyetsiz siyasetin sonucudur. einize beyninize yüreğinize sağlık. şiirler acayip güzel. farklı bir üslup ama cezbedici. en kalbi saygıyla.

Osman Yıldız

19.04.2008 - 11:31

İsmail bey AKPARTİ içinde toplamda 20 kişiyi zor bulacak bir grupla o kadar tatlı oyun oynuyorlar ki; herkes başka yönden bakıyor konulara. İ.H.L. ve türban konusunda sığınacak bahanesi kalmayan o basit grup tüm saf vekilleri o kadar güzel oyalayacak oyunlar oluşturuyorlaki; gülemiyorum bile. Gerçekler çok farklı. Aklını kullanma basiretini gösterecek insanların akıllarından korkması o kadar güzel sağlanıyor ki; Bu kadar zeki varlıklar ne uğruna bu aptalca oyunları oynuyorlar emin olun anlayamıyorum. Ya bu oyun kurgularını yapanlar gerçekten çok saflar. Yada korktukları inanılmaz hırsları var. Hepsi oyun. Oyunun içinde oyunlar. Küçük köyde büyük oyunlar. Saygılarımla

Necmi Uçar

20.04.2008 - 11:42

Onlar geldi biz sindik Düştüler peşimize Gâvurdan dost edindik Talihsiz başımıza Dostumuzun (!) eliyle ne hazin; çuval geçti. Kafalardan binlerce cevapsız sual geçti. Bir merasim düzeni; yıldız geçti, fal geçti. Gerçeklerse peş peşe: kör, sağır, topal geçti Bu dizeleri okuduktan sonra ne yazyım okuyanlar değerlendirmelerini yapacaklardır. Saygılar.

özgür deniz

19.04.2008 - 11:28

canımpaşam az ve öz tahlil ama anlayana. mevcut durum samimiyetsiz siyasetin sonucudur. einize beyninize yüreğinize sağlık. şiirler acayip güzel. farklı bir üslup ama cezbedici. en kalbi saygıyla.

Osman Yıldız

19.04.2008 - 11:31

İsmail bey AKPARTİ içinde toplamda 20 kişiyi zor bulacak bir grupla o kadar tatlı oyun oynuyorlar ki; herkes başka yönden bakıyor konulara. İ.H.L. ve türban konusunda sığınacak bahanesi kalmayan o basit grup tüm saf vekilleri o kadar güzel oyalayacak oyunlar oluşturuyorlaki; gülemiyorum bile. Gerçekler çok farklı. Aklını kullanma basiretini gösterecek insanların akıllarından korkması o kadar güzel sağlanıyor ki; Bu kadar zeki varlıklar ne uğruna bu aptalca oyunları oynuyorlar emin olun anlayamıyorum. Ya bu oyun kurgularını yapanlar gerçekten çok saflar. Yada korktukları inanılmaz hırsları var. Hepsi oyun. Oyunun içinde oyunlar. Küçük köyde büyük oyunlar. Saygılarımla

Necmi Uçar

20.04.2008 - 11:42

Onlar geldi biz sindik Düştüler peşimize Gâvurdan dost edindik Talihsiz başımıza Dostumuzun (!) eliyle ne hazin; çuval geçti. Kafalardan binlerce cevapsız sual geçti. Bir merasim düzeni; yıldız geçti, fal geçti. Gerçeklerse peş peşe: kör, sağır, topal geçti Bu dizeleri okuduktan sonra ne yazyım okuyanlar değerlendirmelerini yapacaklardır. Saygılar.