Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Çarşamba akşamı saat 10 civarı, TMSF’nin iktidara hediye ettiği Cine5’i açtığımda “Balyoz” konuşuluyordu… Prof. Öktem şunları söylüyordu: “Burada, 180 kişi mi, 163 kişi mi, emirle gelmiş, seminere katılmış… Onlar seminer yaptıklarını zannediyorlar. Oradakilerin pek çoğunun ‘darbe planı’yla falan alakaları yok. Meselâ beni de çağırmış olabilirlerdi. Gitmeyecek miydim?”
Bunları duyunca, dedim ki aferin… Hakikate ulaşan yoldalar...
x x x
Sözü programın yöneticisi bayan alıyor… Rahmetli Metin Toker’in tabiriyle, “yağdanlıkların en irisi”nin sevgili eşi, diğer konuğuna soruyor: “Son zamanlarda Silahlı Kuvvetlerden bayağı bir entelektüel çıkıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?”
Konuk, emekli Yarbay Özbek; “Harp Okulu’nun eğitimi çok yönlü bir eğitimdir. Bize ODTÜ’den, Siyasal Bilgiler Fakültesinden gelen hocalarımız Harp Okulunda ders vermekten son derece memnun olduklarını söylerler. Askerî eğitimimiz de ufuk açıcı bir eğitimdir… Subay biraz da kendini geliştirmek için gayret ederse karşımıza çok yönlü bir aydın portresi çıkar” diye cevaplandırıyor.
Sonra “subay”ın karakteristiğine, ruh haline, görev şuuruna giriyorlar. Emekli yarbay, subayın ülkeyi sahiplendiği, kendisini devletin bekası ve istikbali için “hayatî” gördüğü bir kültür aldığını anlatıyor.
Yönetici bayan, biraz önce “Ordudan son zamanlarda aydın kişiler çıkıyor” diyen kendisi değilmiş gibi atılıyor: “Yani tek tip insan yetiştiriyorlar.”
Yarbay reddediyor: “Hayır öyle bir şey söylemdim. Harp okullarından tek tip insan çıkmaz.”
Sonra, aynı yarbay, bir Millî Güvenlik Bilgisi (MGB) kitabı çıkarıyor... Anlatıyor: “Bu ders liselerde neden okutuluyor? Okutulma amacı, liselilere ‘orduya itaat’ kültürünü aşılamaktır.”
Vay canına!
Bendeniz de tam 6 sene, gerek 1’nci Ordu bölgesinde, gerekse Ege Ordusu bölgesinde MGB derslerine gittim. Gerek Millî Eğitim yetkililerinden, gerekse ilgili ordu personelinden, dersin amacı hakkında bilgiler, eğitimler aldık. Hiç kimse MGB derslerinde liselilere “orduya itaat kültürü” aşılayacaksınız demedi.
Yok böyle bir şey. Eğer varsa, bize vazife verenler demek ki görevlerini ihmal ettiler!
x x x
Ordu hakkında konuşmaya devam ediliyor. Ordunun millet ve siyaset üzerindeki etkisi üzerinde duruluyor. Diğer asker konuk, Prof. emekli tabip Albay Tarhan sözü alıyor. 28 Şubat sürecinde kışlaların girişlerine kocaman harflerle “Orduya sadakat şerefinizdir” yazıldığını; bunun askere değil halka bir mesaj olduğunu, halkın bilinçaltına ordunun eylemlerine karşı sadık olunmasının işlendiğini iddia ediyor.
Evet, o cümleyi birçok yerde ben de gördüm. Fakat şöyle hatırlıyorum: Söz konusu cümle kışla girişlerinden ziyade, hem kışlaların iç kısımlarındaydı, hem de “Orduya sadakat şerefimizdir” şeklindeydi. Yani o sözler askerlere hitap ediyordu. Bazı nizamiyelere de konmuş, gelen sivil ziyaretçiler de okumuş olabilir. Lâkin bu cümlenin sivillere hitap ettiği bendenizin aklına hiç gelmedi.
Bu “sadakat kültürü”nden rahatsız olan E. Alb. Prof. Tarhan’a naçizane bir sorum olacak: Orduya sadakati ihanet gibi gören zat-ı aliniz, bugün kimlerin önünde yerlere kadar eğilmekte, o çevrelere gösterilen bu kayıtsız şartsız sadakatten neden hiç rahatsızlık duyamamakta, tam tersine mest olmaktadır?
x x x
Prof. Tarhan orduda cemaat kültürü olduğundan bahsetti. O konu kısmetse yarın…
x x x
BU NASIL MAZERET?
Başbakan’ın Mübarek’e yaptığı ikazın benzerini Kaddafi’ye yapamamasının sebebi olarak Libya’daki 25 bin vatandaşımızın güvenliği gerekçe gösteriliyor.
Eğer Kaddafi’yi kızdırırsak, o “deli” adam, oradaki Türk vatandaşlarına zarar verebilirmiş... Bir çılgınlık yapabilirmiş!
İyi ama o adamın elinden alâyı vâlâ ile “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” alınırken hiç “deli” falan demediniz. Alanı da vereni de alkışladınız.
Öte yandan, Libya’nın en az yarısı muhaliflerin elinde değil mi?
Peki, Kaddafi’yi kızdırmayalım derken ya muhalif aşiretleri kızdırırsak… Onlar vatandaşlarımıza bir zarar verirse… Bunu neden hesaba hiç katmıyorsunuz?
Yoksa onlar iyi, akıllı uslu çocuklar mıdır?
x x x
ŞAHANESİN USTA
Olabilir... İnsan dalgınlıkla çıkan merdivenle inmeye kalkabilir... Eğer bunu Tayyip Erdoğan yapsaydı, şöyle başlıklar okuyacaktınız büyük medyada:
“Muhteşem iniş...”
“Ters inmeyi de başardı...”
“Geri geri ileri gitti...”
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
Yazmak budur, Türkçenin hakkını vermek budur.
Önceki yazılar