Afet ILGAZ, YENİÇAĞ
Cenazedeki
görülmemiş, duyulmamış kalabalığa bakıyorum da gözlerim yaşarıyor. Onu
kaç kere böyle, miting meydanlarında çok büyük kalabalıklara, sırtında
paltosu, öksürerek seslendiğini görür gibi oluyorum. AKP çıktıktan sonra
onu gene dinlemeye koşuyordu halk ama sandıktan yeteri kadar oy
çıkmıyordu. Onun çok önemli, çok farklı "misyon"una inanmış olanlar, onu
ne oylarıyla ne sevgileriyle yalnız bıraktılar ama akıl almaz bir
yanılgıyla AKP'yi onun partisi sanarak, ne de olsa Milli Görüş'ün bir
uzantısı farz ederek (AKP de sandık başlarında aynı telkini yapıyordu)
oylarını o tarafa akıtıyorlardı. Şunun için "yanılgı" diyorum. Eğer hoca
o partiden olsaydı neden kendi partisine oy istesindi? Son seçim
konuşmalarında hatta çarpıcı ve uyarıcı olsun diye "Sakallı Hüsnü",
"Ampul Kemal" diye sesleniyordu ama ne netice değişiyordu, ne de
Hoca'nın azmi, direnci...
Yıllar önce, hatırlıyorum Hoca "Siyonizm"e
dikkat çekmeye başladığında, çok ciddi çevreler "Siyonizm" lafını duyar
duymaz gülmeye başlıyorlardı. Oysa şimdi bu lafı en çok kullanan da
onlar.
Bir iktisatçı kadar derin bir vukufla, tahtada şemalar
göstererek Siyonizmin ekonomik ağlarını anlatır ve bu tarihi tehlikeye
dikkat çekerken hiç kaybetmediği bir heyecan ve performans gösterirdi
Hoca. Aynı hasletleri, dinleyicilerinin gösterdiğini hiç sanmıyorum. Onu
anlamak da bir emek istiyordu. Bu zor işti. Oysa AKP'ye oy vermek kolay
oluyordu.
***
Son yıllardaki bir toplantısında, tarihi ve
hatta felsefi çözümlemelerle geliştirdiği konuşmada, her zamanki gibi,
bunu destekleyici bir şey anlatmıştı. Suudi Arabistan gezisiymiş
sanırım. Ona nasıl itibar ettiklerini ve yeni yapılmış bir üniversiteyi
gezdirdiklerini anlattı. Nasıl bulduğunu sormuşlar. O da üniversitenin
gerçekten de mükemmel olduğunu söylemiş.
"Yalnız bir eksikliği var" demiş. Heyecanla bunun ne olduğunu sordukları zaman:
"Şuurlandırma fakültesi" diye cevap vermiş.
Şuur, bilinç... Bunlara her konuşmasında, sohbetinde, çok fazla vurgular yapardı.
Gene bir toplantı veya bayram mesajında:
"Artık
Türkiye'de sağ ve sol yok, milli gayri milli vardır" demişti ve her şey
daha bir netleşmişti. Açıklanamayan bazı duygular, düşünceler,
yakınlıklar, uzaklıklar aydınlığa kavuşmuştu. Bugün partiler arasında
güç birliği isteyenler de bu ihtiyacı duymuş bulunuyorlar. Oysa Hoca son
seçim konuşmalarından birini Tuncay Özkan'ın televizyonunda yaptı diye,
ona küsenler olmuştu. Aynı televizyon şimdi açık saçıklığın "evc-i
bâlâ"sında yayınlar yapan bir şey haline gelmiştir ve iktidar tarafından
satın alınmış bulunmaktadır.
***
Fatih Erbakan'ın konuşmasını dinlerken de hatırladığım
bir şey oldu. Bunu birkaç yerde anlatmıştım. Yani tam "söylenmemiş"
hatıra değildir ama çok manalar içeren tarafı vardır.
Bir iftar yemeğinde, galiba "İl"in yemeğinde, hoca yemek sonrası yaptığı konuşmada şöyle bir şey söyledi:
"Hanımı tesettürlüymüş, değilmiş. Buna bakmayın. Hakk'ın yanında mı duruyor, Batıl'nın yanında mı, ona bakın."
Yemekten
sonra yanımdakilere sorduğumda, kimse fark etmemiş bu cümleyi, onu
anladım. Hoca'nın ufkunun ve "vizyon"unun genişliğine ulaşmak zordu. Onu
büyük yapan şeylerden biri de buydu. Büyük yapan ama anlaşılmasını
zorlaştıran...
Şunu da sormadan edemeyeceğim. Erbakan'ın o meşhur
kayıp trilyon davasında neden o kadar bilinmeyenler var? Neden Hoca'nın
bütün mal varlığı haciz altında? Neden Milli Gazete'ye bile haciz
gelmişti ve neden bu durumu Yeniçağ'dan başka hiçbir gazete yazmadı?
Milli Gazete'nin kendisi bile?