Kalem feryâd eder, ağlar
mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
En nihayet muhalefet gündem belirledi. Proje gün gibi açık olunca söylemlerin yönü de ister istemez değişti.
İşte asıl mesele bu.
İktidar partisi
muhalefetin söylemleri üzerinden siyaset üretmeye başladı mı siyasi gidişatın
ibresi yön değiştiriyor demektir. Yön, iktidarın sürüklediği tarafa değil,
muhalefetin çektiği tarafa kayıyor. Aklı başında her siyaset bilimci böyle
giderse işin nereye varacağını bilir.
Eğer konu benim belirlediğim yönde ilerliyorsa, sen istediğin kadar iktidar ol;
en sonunda bana teslim olacaksın demektir bu.
Türkiye’nin çok zamandır buna ihtiyacı vardı.
İktidar sahipleri
istediği kadar karşı politika, söz, demeç üretebilir. Hiç mühim değil. Asıl
sorun benim söylediklerimse sen kökten etkilenmişsin azizim. Zamanın büyük
bölümünü bana laf yetiştirmekle ve benim projelerimi konuşmak ve hatta
düşünmekle geçireceksin. Buna kendini mecbur hissettiğin için de söz hep bende,
sataşmaksa sende olacaktır.
Ancak bir şartla: Bu durum birkaç hamle daha devam etmelidir.
Mesela niye tarım desteğinin nitelikli ve süreklilik arz eden bir programı
yapılmıyor? Muhalefet bu kapıyı boş bırakmamalıydı. Özellikle “Tarım Kentleri”
programı bulunan MHP’nin böyle bir proje üretmesi, iktidarın topu taca atmasına
yeter de artar bile.
Her et, süt, tahıl,
tohum üretene “getir ürününü pazara, görelim; al desteğini” projesi yapın
bakalım? Tıpkı sağlık sigortası gibi iş görecektir.
Üstelik Türkiye’de sönmüş olan tarımı yeniden canlandıracak, hayvancılığı
artıracaktır. Bırakın angusları getiren tüketsin. Biz yerli üretimle
gururlanalım.
Deneyin istersiniz.
Siz konuşun açıklayın; görün bakın iktidar yine “olmaz, yapamazlar. Kaynağı nereden bulacaklar” diye yakınacaktır.
Eskiden “bunlar var
ya, bunlar. Proje üretmiyorlar” deyip bıyık altından gülüyor, aklınca alay
ediyordu. Başına bela arıyormuş meğer.
“Al sana proje” denilince baktı ki iş ciddi. Başladı feveran etmeye.
Kaynağını nereden bulacaksınız?
Çok kolay: Senin bulduğun yerden bulacağız!
Tarım için de aynı. Üretene, ürettiğini getirip pazarda ortaya koyana, işi sürdürdüğü sürece devamlı gelir kapısı açılır.
“Biz şu kadar yol yaptık. Cumhuriyet tarihinde bile bu kadarı yapılmadı” lafına yeterli cevap alamaması beni şaşırtıyor. Kimse demiyor ki: “sen yenisi yapmak için eskilerin yaptığı yolu kullanıyorsun. Eğer sana kalsaydık işimiz haraptı.”
Kimse demiyor ki
sen “barajlar kralı Demirel
olmasaydı karanlıktan gece evin yolunu bulamazdın. Türkiye sana kalsaydı
karanlığa boğulurdu.”
Demiyorlar ki, “Cumhuriyet olmasaydı,
cumhurbaşkanı; parlamento olmasaydı milletvekili, halk idaresi demokrasi
olmasaydı, başbakan olamazdın. Kısacası senden öncekiler olmasaydı aslında sen
bir hiçtin.”
Haykıran yok ki “senin uzuz pahalı her birini teker teker acımadan
sattığın tüm KİT kurumlarını senden önceki iktidarlar yaptı. Sen hiç TÜPRAŞ
büyüklüğünde bir eser ortaya koydun mu?
Keban gibi bir barajın altında imzan var mı?
Peki GAP?
Böyle bir hayalin oldu mu hiç?
Sen ‘büyük Türkiye’ rüyasına yattın mı hiç?
En büyük eserin tutuklamaların yaşandığı, adalete olan inançların dibe vurduğu, haksız dinlemelerin yapıldığı baskıcı Türkiye dönemidir. Bütün bu ve olacakları tarih yazdıkça kaç nesil seni konuşacak biliyor musun?..”
Düşün istersen.
Arşiv