Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Dünkü yazımın sonunu şöyle bağlamıştım: “Sanki ülkede gücü gücü yetene bir düzen hâkim. Gücüm yetiyorsa, elimden geliyorsa döverim, tecavüz ederim, öldürürüm, çalarım, rüşvet alırım-veririm... Vs. Hele kimsenin görmeyeceğini düşündüğüm yerlerde elime fırsat geçerse, elimden hiç kimse ve hiçbir şey kurtulamaz.”
İşte bu noktada…
Her şeyi yapmaya muktedir olduğumuz ortamlarda bizden daha kudretli bir varlığın olduğuna inanmak…
Bizi kimsenin görmediğini zannettiğimiz yerlerde yaptığımız her şeyi gören bir varlığın olduğuna inanmak…
Ancak böyle bir inanç gücümüzü kötüye kullanmamızı engelleyebilir. Bunun adı “DİN” dir.
DİN, genel olarak zihinlerimize kazındığı gibi “öte dünyayı” veya ahreti kurtarmak üzere indirilmiş bir kurum değildir. DİN, hiçbir şey bilmeden dünyaya gönderilen “ilkel” insanın dünyada nasıl davranacağını, diğer insanlarla münasebetinin nasıl olacağını açıklamak üzere gönderilmiştir. DİN, bu dünyadaki kişisel ve toplumsal huzurun sağlanması yollarını göstermek üzere indirilmiştir.
Evet, dinî akideye göre; “ceza” ve “mükâfat” öte dünyada verilecektir. Fakat öte dünyada verilecek olan ceza ve mükâfatın amacı bu dünyayı düzene sokmaktır. Bu dünyadaki kaosu önlemektir.
Dinin Қzӟ budur.
Lâkin sen yıllar, yüzyıllar boyunca bu özden uzaklaşıp, dini birkaç şeklî ibadete indirgersen hayatına hâkim olacak olan karmaşadır, huzursuzluktur, acıdır, elemdir.
Dinin, Allah sevgi ve korkusunun her insanın kendi polisi olmasını sağlayan bir kurum olduğunu unutup, onu ticarileştirirsen varacağın nokta Allah korkusunun bittiği, fizikî güce tapınılan bir sosyal yapı olacaktır. Güçlü olanın her şeyi yapmaya hakkı olduğuna inanan bireylerin hâkim olduğu bir sosyal yapı…
Dini, vicdanlara seslenen, ruhlarımızı olgunlaştıran mukaddes bir kurum olmaktan çıkarıp siyasete alet edersen elbette varacağın yer vicdanların da “politik” hale gelmesi olacaktır. Elbette böyle bir ortamda vicdanlar körelecek, ruhlar kirlenecektir. Bu bir faciadır… Vicdanı körelen, ruhu kirlenen “insan” kontrolden çıkmış bir güçtür artık. Ondan her türlü kötülüğün, “sapıklığın”, “caniliğin” gelmesine şaşırmak şaşkınlıktır.
DİN’in gönderilme amacı; insanı “iyi insan” yapmaktır. İyi insan “dindar” insandır. Veya tersi, “dindar” insan “iyi insan”dır. Biz ise “iyi” veya “dindar” insanı namaz kılan, oruç tutan, Hacca giden ve başörtüsü takan bir şekle indirgemişiz. Sanki bu şeklî ibadetleri yaptıktan sonra her şey mubah gibi bir algılama içine girmişiz. Bu ibadetlerin yapılmasına tabii ki bir itirazım yok. Bunların yapılması lâzımdır, diyorum. İtirazım; dinin bunlardan ibaret görülmesine… DİN, çok daha deruni, kutsal bir öğreti, bir duygu, aşk! Kişisel ve toplumsal hayatımızı tertemiz yaşamamızı sağlayan kurallar, ilkeler bütünü…
Bir bakıyoruz; ne dine, ne imana, ne vicdana sığan işleri meşru göstermek için “fetva”lar veriliyor. DİN, din tüccarlarının elinde oyuncak hale geliyor. Din adına maddî-manevî cinayetler işleniyor… Hırsızlık yapılıyor… DİN, ekseninden kaydırılıyor, insan şirazesinden çıkıyor.
Kısaca, dinin özünden uzaklaştıkça kişisel ve toplumsal huzurumuz kayboluyor, hayatımıza karmaşa hâkim oluyor…
Dün de dikkat çektiğim gibi; ülkenin her yanından facia haberleri geliyor. Babalar, oğullar kızlarını, kız kardeşlerini öldürüyor. Kocalar karılarını katlediyor… Liste uzayıp gidiyor.
Tüyler ürpertici son vaka İstanbul’dan: Bir üvey anne ve onun annesi 11 yaşındaki evlatlıklarını öldürüp parçalamışlar. Hadisenin altındaki sebebi sormak için mahalle sakinlerine mikrofon uzatılıyor. Faciaların sebebini orta yaşlı bir kadın şöyle özetliyor: Hepimiz sorumluyuz, hepimiz suçluyuz.
Evet, bu toplumsal yapı hepimizin eseri!
Dinin gerçeğine, özüne dönmeden huzuru bulmak hayal…
x x x
ÜSTATLARDAN
Şu gaflet yükü insana bak;
Kendinden varlık cakasında.
Ve aşksız yobaz... İşi gücü,
Namazla Cennet takasında.
Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında.
Ku'ran kalbi kör ezbercide,
Din, üfürükçü muskasında.
Makine dimdik demirden put,
İnsanoğlu ruh lâçkasında.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Önceki yazılar