Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
“Demokrasi”
adıyla sahneye konan, aslında bayağı bir “güç
ve ekonomik kaynak paylaşımı”nın ta kendisi olan oyunda halkın bir rolünün
olmadığını, etkin oyuncuların ona asla yer ve rol vermediğini sıkça tekrar
ediyoruz.
Oyunda rakibe üstünlük sağlamak,
paylaşımdan büyük pay almak amacıyla, sanki halk da sahnedeymiş, halk kendi
yanlarındaymış, kendileri de halkın yanındaymış gibi nutuklar atılıyor, yazılar
yazılıyor.
Dillerden düşürmedikleri bir olgu da “yüzde
Bu rakamlar yönetimi belirleyici gibi
gözükse de, yönetimde etkili olamıyorlar. Zaten etkili olsalardı medyacı ve
siyasetçiler ikide bir bu rakamları hatırlatmak zorunda kalmazlar, milyonlar
medyayı da, siyaseti de hizaya sokardı.
İşin
kaya gibi sert gerçeği…
Parası olan, parası kadar konuşuyor.
“Paran
kadar konuş” darb-ı meseli hükmünü acımadan icra ediyor.
Halkın parası var mı?
Yok!
O zaman konuşamaz… Sesi çıkmaz, çıksa
da kimse duymaz.
* * *
Altı yıllık AKP döneminde iktisadî
politikaların nasıl oluştuğunu, kaynakların nereye aktığını, dünkü yazımızda, “Son Beş Yılın Sözü” başlığı altında
verdiğimiz tek cümle gayet açık bir biçimde izah ediyordu.
İki lafından biri “halk” olan bir kısım halk
avcıları, sahiden halkı düşünüyor olsalar, her şeyden evvel iktidara,
yıllar boyunca iktisadî kaynakları nasıl kullandığını, refahı halka niçin
yaymadığını, kimleri, nasıl zengin ettiğinin hesabını sorardı.
* * *
Kendisini 25 sene önceki “Türk Edebiyatı” dergilerindeki yazılarından,
“milliyetçi” bir yazar olarak tanıdığımız,
o günlerde hakikaten millet için sırtında taş taşıyacak bir seciyede gördüğümüz
bugünün bir “halk avcısı”nı, şimdilerde halkın yoluna taş koyan bir seviyede
görüyoruz.
Bu sayın yazar, 14 Haziran tarihli
yazısına “Sizi görüyoruz baylar!”
başlığını atmıştı. O görüyor da, sanki kendisi görünmüyor.
Biz de seni ibretle görüyoruz.
“Halk”,
“halk” diye sayıklamakla halktan yana olunabilseydi, yılların Halk Partisi
çoktan “Halkçı” olurdu.
* * *
Vatandaşın arasına karışabiliyor musun?
Halk
nerelerde aşağılanıyor, neden cahil, fakir ve geri bırakılıyor, anlayabiliyor,
anlatabiliyor musun?
Hangi devlet kurumlarında “bağış” ve “bahşiş” adı altında ne
haraçlar alınıyor, farkında mısın?
İşsizin
hangi ruh halinde başını kaldıramadığını, duygu ve düşüncesini yüreğinde hissedebiliyor
musun?
Kadın, çoluk-çocuğun köle düzeninde
çalıştırıldığını görebiliyor musun?
Emeğin,
patlamaların, Tuzla ve benzerlerinin hesabını sorabiliyor musun?
Genel ve yerel idarelerin milletin
kaynaklarını kimlere peşkeş çektiğini dile getirebiliyor musun?
Bunları
yazabilirsen derim ki, sen halktan yanasın.
* * *
Bu sayın yazar Ağustos 1983’teki “Ruhlar Göçü” başlıklı makalesinde
şöyle bir tespitte bulunmuş: “Biz,
toplum olarak bir toplu inkârlar dönemi yaşamışız.”
Şimdi, şöyle sormak bizim hakkımız değil
mi: Toplu inkârlar dönemini aştık da, bugün
de siz kişisel inkârlar dönemini mi yaşıyorsunuz?
Seni mutlaka patronun da görüyordur. Halkı avlayamadığın kesin ama belki
patronunu tavlamışsındır.
Büyük patronlarından da bir-iki aferin gelmiştir.
Sana
bizden de bir büyük aferin.
* * *
Üstatlardan
Sivas’ta
Yoksul Çocuklar
Sivas’ta Ulu Cami avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:
“Emmilerim sadaka!.. Emmilerim sadaka!”
Hükümet Konağı’nın yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri…
“Boya-cila yimbeş… Boya-cila yimbeş” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler pazarında körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al…
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
“Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!”
Nane satan, su satan yetim çocuklar
Şarkı söylemediler güneşe, aya…
Biliyorum, ne masal dinlemeye doydular,
Ne oyun oynamaya…
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi.
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
Yavuz
Bülent Bakiler
Önceki yazılar