Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Milliyetçilik ve bozkurt konusunda yazdığım yazılar dolayısıyla, çeşitli tenkitler ve sorular aldım. En kapsamlı sorular eski öğrencim Tolga’dan geldi. Bu sorulara topluca, açık bir şekilde cevap vermek istedim.
Öncelikle bir tespit: “Milliyetçilik” kavramı bilerek veya bilmeyerek “ırkçılık”la karıştırılıyor. Kasıtlı olarak bunu yapanlar, bir milletin yaşayabilmesi için olmazsa olmaz bu değeri kötü, zararlı, başı ezilmesi gereken bir ideoloji gibi gösteriyor. Bilmeden karıştıranlar içinse bazı açıklamalar yapmak zorunlu hale geliyor.
“milliyetlilik”le “ırkçılık” farklı farklı nesnelerdir. Hatta ırkçılık, milliyetçiliğin düşmanı dersek mübalağa etmiş olmayız.
Her şeyden önce, “Milliyetçilik” doğru, “ırkçılık” yanlıştır…
“Milliyetçilik” toparlayıcı, birleştirici; “ırkçılık” ayrıştırıcı, bölücüdür…
“Milliyetçilik” müspet, “ırkçılık” menfidir…
Milliyetçilik en kısa tanımıyla “milletini sevmek”tir. Dolayısıyla son derece doğaldır. Tabiatıyla her insan kendi milletinin milliyetçisidir. “Irkçılık” ise, kavmini diğerlerinden üstün görme, kendi ırkından başka ırklara hayat hakkı tanımamak demektir.
“Milliyetçilik” barışçıdır… Kendi varlığına bir taarruz olmadığı sürece kimseye karşı düşmanlık etmez. Milliyetçi, kendi milleti için hür, müstakil ve onurlu bir hayat hakkını savunurken, başka milletlerin de aynı biçimde hayat hakkı olduğunu kabul eder. Kendi milletine saygı beklerken, başka milletlerin yaşama hakkına da saygı duyar. Bunun en somut örneği Atatürk’tür.
“Irkçılık” ise saldırgandır… Irkçı, kendi ırkının üstün, diğer ırkların ise aşağı olduğu zehabına kapılır. Bundan dolayı ırkçı, sadece kendi ırkının yaşamaya hakkı olduğunu, diğer ırkların ise ya yok edilmesini veya köleleştirilmesini savunur. Bunun tarihteki en meşhur örneği Hitler’dir.
“Milliyetçilik”le “ırkçılık” arasındaki farkı anlatmak için daha pek çok şey söylenebilir. Fakat bir köşe yazısı hacmi içinde bu kadarı yeter.
Kısaca, milliyetçilik gereklidir, ırkçılık ise hem gereksiz hem de zararlıdır.
x x x
Şimdi, milliyetçilik konusunda akla takılan sualleri cevaplandırmaya çalışalım.
Soru 1: Milliyetçi olmak için illa MHP’li mi olmak lâzım?
Hayır. Hangi partiyi tutarsanız tutun aynı zamanda milliyetçi olabilirisiniz. Milliyetçilik bir partinin, bir kurumun tekeline alınamayacak kadar kapsayıcıdır. Ülke meseleleri konusunda “gaflet ve dalalet” içinde olanlar bile milliyetçi olabilirler. Sadece “ihanet” içinde olanlar, bu memlekete, milli kültüre bilerek ve isteyerek zarar verenler milliyetçi olamazlar. Onların sayısı da son derece azdır.
Soru 2: Milliyetçi aynı zamanda devrimci olabilir mi?
Gayet tabii… Milliyetçi, milletini sevdiği ve onu yükseltmeye çalıştığına göre, aynı zamanda devrimci de olmak zorundadır. Aslında milliyetçilik hususunda en büyük örnek önümüzde durmakta ve nasıl milliyetçi olunacağını göstermektedir: Mustafa Kemal Atatürk! O en büyük milliyetçiydi… Türkiye Cumhuriyetini “millî devlet” esaslarına göre kurdu. Fakat aynı zamanda tarihin görebileceği en büyük devrimcilerden birisiydi. Bilindiği gibi Ata’nın kurduğu CHP’nin amblemi olan 6 oktan biri milliyetçiliği sembolize ederken, biri de devrimciliği simgeliyor.
Vakıa, CHP genellikle devrimciliği öne çıkarıyor. Fakat hiçbir zaman milliyetçiliği redetmeyi, 6 oku 5’e indirmeyi de aklından bile geçirmiyor. CHP aynı zamanda milliyetçi bir partidir. Fakat bu partinin yöneticileri milliyetçiliğe fazla vurgu yapmazlar.
Soru 3: Türkçülük nedir?
Türk milliyetçiliğinin adıdır. Amerikan milliyetçiliğinin adının Amerikancılık olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin adı da Türkçülüktür. Başka yerlere çekilmesi mümkün değildir. Zaman zaman, Türklüğe vurgu yapmak için “Türkçülük” kavramı kullanılır
Soru 4: Türkçüler Deniz Gezmiş veya Che Guevera’yı neden sevmezler?
İki kutuplu dünya döneminden kalan bir önyargı… Sovyetler Birliği ayaktayken Türklüğün en büyük düşmanı olarak Komünizm kabul ediliyordu. Bu kişilerin de Türk düşmanlarına hizmet ettiği zannındaydık. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra o devrimcilerin de biz Türkçüler kadar vatanı, milleti sevdiklerini idrak ettik. Hatta Deniz Gezmiş’lerin ülkenin tam bağımsızlığı için mücadele ettikleri anlaşıldı. Dolayısıyla, “devrimciler”le “milliyetçiler” aslında aynı “dava” için mücadele ediyorlar: Emperyalizme karşı, ülkelerinin tam bağımsız olması, halklarının özgür yaşaması ülküsü için… Artık birbirimizi anladık, aramızda herhangi bir husumet söz konusu değil… Zaten yukarıda da belirtim, milliyetçi aynı zamanda devrimci de olmak zorundadır.
Bugün, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının 39’ncu ölüm yıldönümleri… Onları rahmetle anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
İnternet ortamında uzun yazılar okunmuyor. Onun için bugünlük burada kesiyorum. Diğer soruları ve neden Zülfü Livaneli ve Orhan Pamuk’un bile milliyetçi olduklarını, kısmetse yarın cevaplamaya çalışacağım.
Önceki yazılar