Türban, Kul Hakkı ve İslâm’ın Hakkı

İsmail Hakkı CENGİZ - 24.06.2008

            Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

  

      
 

            Doğrudan doğruya “Türban” konusunda ilk defa yazıyorum. Aslında bu konunun, hiç de göründüğü kadar basit olamadığını, son derece çetrefilli, netameli bir husus olduğunu anlıyorum, hissediyorum.

            Dün yaşadığım bir hadise üzerine, ben de bu konudaki gözlemlerimin ve gördüklerimin bir bölümünü yazmaya karar verdim.

            En derin, samimî kanaatim şudur: Bir mucize olsa da 70 milyonluk Türk halkı, bugünden itibaren İslam ahlâkıyla şuurlansa ve o ahlâkla yaşasa, 5 (Beş) yıl sonra dünyanın en müreffeh, en güçlü, en huzurlu ülkesi Türkiye olur. Malazgirt de, Fetihler de, Çanakkale ve Dumlupınar da şuurlu imanın eserleridir.

            Buradan çıkan sonuç; bugün İslâm ahlâkından milyonlarca kilometre uzaktayız. Benim bu yargımı başka ifadelerle dinle alâkalı olarak konuşan pek çok insan söylüyor. Yine pek çok insan, benim yukarıdaki görüşlerimi de paylaşacaktır, sanırım.

            İslâm ahlakına bu kadar uzağız fakat İslam’ın kuralları, emir ve yasakları sürekli gündemimizde. En fazla gündemimizde olan ise “Türban.”

 

            İnternette Diyanet İşleri Başkanlığının Kur’an-ı Kerim sayfasını açtım ve “Başörtü” kelimesiyle aradım. Karşıma 1 tane Ayet çıktı. Zaten, üzerinde çok konuşulduğu için herkesin de bildiği tek Ayet.

            Diyelim ki, bu tek Ayet; şu anda bırakın ulusalı, uluslar arası bir problem haline getirilen, hakkında Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin kararlar verdiği, kimimizin “sıkmabaş”, kimimizin “Türban” dediği örtüyü tarif ediyor.

            Yine farz edelim ki, bu “Türban”ı takan bütün kardeşlerimiz, tamamen özgür iradeleriyle, benim yukarıda, yaşayamadığımızdan şikâyetçi olduğum İslam ahlâkını katıksız yaşamak için takıyorlar.

            Burası çok önemli!

            Şu yaz sıcağında başını sımsıkı türbanla örten kardeşimiz bize şu mesajı vermiyor mu: Ben dinime sımsıkı bağlıyım, bütün kural, emir ve yasaklarını yürekten benimsiyorum. Şuurlu bir Müslüman’ım, İslâm ahlâkı benim ahlâkımdır.

            Çünkü türbanlı kardeşlerimizin ısrarla benimsedikleri emir; Kur’an’da tekrar tekrar üzerinde durulan bir konu değil de sadece bir Ayet’te geçen hüküm olduğuna göre, zaten diğer emir ve yasakları özümsemiş, kuralları hayat tarzı haline getirmiştir.

            Sizin çevrenizde bulunan türbanlı kardeşlerimiz böyle şuurlu birer Müslüman mı?

            Ben, çevremde böylesine şuurlu bir türbanlı Müslüman kardeşime rastlayamadım.

            *                      *                      *

            İslamiyet’te bir ölçü var: Kul hakkı, veballerin en ağırı. Bu ölçüyü herkes bilmeyebilir. Ama kendi özgür iradesiyle sımsıkı türbanı takan bir kardeşimiz herhalde çok iyi bilir. Daha ötesi, onu türbanlı olarak gören diğer vatandaşlar da, o kardeşimiz tarafından kul hakkına tecavüz edilmeyeceğinden emindir.

 

            Yer; Bornova Müftülüğünün yanındaki İZSU gişelerinin önü.

            Tarih ve saat; 23 Haziran 2008, 11:00 -12:00 arası.

            Tepemizde güneş, “zehirli” su faturamızı yatırmak için bekliyoruz. Önümde 60 yaşlarında bir bey var (Ali Bey). Sıraya girdiğimden 15-20 dakika geçtikten sonra; 25 yaşlarında bir türbanlı bayan önümdekilere yaklaşıyor. “Benim yerim burası mıydı?” diye soruyor ve Ali Bey’in önüne geçiyor. Ali Bey’e soruyorum: “Siz bu bayanı sırada gördünüz mü?”. “Hayır” diyor.

            Peki, nasıl oluyor da biz 20 dakikadır buradayken, bizim görmediğimiz birisi tam da bizim önümüze geçebiliyor. Bayan konuşmalarımızı duyuyor. “Ben buradaydım, başka faturalarım vardı, onları ödeyip geldim.” diyor. Yaptığının haksızlık ve saygısızlık olduğunu, sıranın en sonuna geçmesi gerektiğini söylüyorum. Umursamıyor. Bizden önce gişeye varıyor.

            Benim arkamda da 25-30 kişi bekliyor.

            Şimdi bu bayan, arkada bekleyen kişilerin hakkını yedi mi, yemedi mi?

            Bu bayan samimi, şuurlu bir Müslüman mı?

            Müslümanlık bu mudur?

            İslâm ahlâkı bu mudur?

            Yoksa ben mi aşırı hassasım?

            *                      *                      *

 

            Not: Eğer bana, “Aşırı hassassın, fazla ince düşünüyorsun, hatta takıntılısın, idare ediver!” diye tavsiyede bulunuyorsanız…

            Asıl, türbanlı kardeşlerimize “Yahu görüyorsunuz ülke geriliyor, meclis ve hükümetler türban konuşmaktan başka bir iş yapamıyor, çözüm üretemiyor, bu kadar hassas olmayın, ince düşünmeyin, takıntı yapmayın, idare ediverin!” şeklinde, tavsiyede bulunmak gerekmez mi?

            *                      *                      *

 

         Safahat’tan

 

         Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun,

            Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun.

            Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya

            Zavallı dini onunla çevirdin maskaraya.

 

            Görenek neyse onun hükmüne boyun eğerek

            Garb’ın efkârını, asarını düşman tanımak

            Yenilik namına vahy inse kabul eylememek…

            Şöyle dursun o yenilik ki, dışarıdan gelecek.

 

            Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar,

            Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar…

            Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır;

            Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.

 

                                                           Mehmet Akif Ersoy

 

 

 Önceki yazılar

Tarih: 24.06.2008 Okunma: 640

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Haketmedik mi?

07.05.2008 - 11:36

Sayın yazarımız, Dediklerinize katılıyorum. IMF nin insafına teslim olan bir politika ile bundan daha iyi sonuç alınması mümkün mü? Ama işin düşündürücü tarafı, bu politikaları uygulayacağını fiilen, niyet olarak ve açıkça göstermiş olanlar halkın yarısının oyunu almadı mı? Şöyle desek mahzuru var mı? BİZ BU SONUÇLARA VEHATTA DAHA BETERLERİNE MÜSTAHAKIZ. HEPİMİZ!... Destek verenler destek verdiği için, vermeyenler de yeterince koşup çalışıp halkı uyarıp tehlikeyi açıkça prtaya koyamadığı için...

Necmi Uçar

07.05.2008 - 19:31

Evet herkesin sıkıntıda olduğu bir gerçek ki kime sorsan biz yandık dıyor.Köylü,işçi,memur,esnaf şikâyetçi ne yapalım kendi düşen ağlamaz derler desem inşallah herkes alınmaz. Aklıma Hoca Nasrettinin eşeğini açlığa alıştırması ile ilgili fıkrası geldi. Köylünün ençok etkilendiği mazot ve gübre olduğu elbette büyük bir gerçektir. Ancak Sulu arazilerdeki sulama parası,tarım ilaçları,hayvan yemi (Fenniyem) gibi kalemler de yok değil.Her problemin düzelmesi dileğiyle, saygılar efendim.

Haketmedik mi?

07.05.2008 - 11:36

Sayın yazarımız, Dediklerinize katılıyorum. IMF nin insafına teslim olan bir politika ile bundan daha iyi sonuç alınması mümkün mü? Ama işin düşündürücü tarafı, bu politikaları uygulayacağını fiilen, niyet olarak ve açıkça göstermiş olanlar halkın yarısının oyunu almadı mı? Şöyle desek mahzuru var mı? BİZ BU SONUÇLARA VEHATTA DAHA BETERLERİNE MÜSTAHAKIZ. HEPİMİZ!... Destek verenler destek verdiği için, vermeyenler de yeterince koşup çalışıp halkı uyarıp tehlikeyi açıkça prtaya koyamadığı için...

Necmi Uçar

07.05.2008 - 19:31

Evet herkesin sıkıntıda olduğu bir gerçek ki kime sorsan biz yandık dıyor.Köylü,işçi,memur,esnaf şikâyetçi ne yapalım kendi düşen ağlamaz derler desem inşallah herkes alınmaz. Aklıma Hoca Nasrettinin eşeğini açlığa alıştırması ile ilgili fıkrası geldi. Köylünün ençok etkilendiği mazot ve gübre olduğu elbette büyük bir gerçektir. Ancak Sulu arazilerdeki sulama parası,tarım ilaçları,hayvan yemi (Fenniyem) gibi kalemler de yok değil.Her problemin düzelmesi dileğiyle, saygılar efendim.