Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
Tukyuların ülkesindeyiz. Tarihler, takribi 5400 sene öncesini gösteriyor.
Ülkenin
eğitim vezirinin, aylardır uykularını kaçıran bir büyük derdi vardı; kuşak çatışması.
Ülkenin her yerinden, bu konuda sürekli yakınmalar geliyor, vezirin kendi araştırmaları da yakınmaların doğru olduğunu gösteriyordu. Mesele gittikçe vahimleşmiş, ülkenin istikbalini tehdit eder olmuş, insanlar karamsarlaşmıştı.
Eğitim veziri meselenin halli için vezirler kurulunun olağanüstü toplanmasını önerdi. Başvezir uygun buldu ve kabineyi acilen toplantıya çağırdı.
Toplantı ancak akşam yemeğinden sonra başlayabildi.
Eğitim veziri meseleyi açtı:
- Arkadaşlar, durum gayet vahimdir. Çocuklarımız, bebekken bize
mutluluk ve neşe veriyorlar. Ancak, bu neşe ve mutluluk, çocuklarımızın
büyümesiyle birlikte yerini problemlere ve çatışmaya bırakıyor. Özellikle
çocuklarımız ergenleşirken ortaya çıkan ve sürüp giden çatışmalara!
Çocuklarımız 14-15 yaşlarına
geldikleri zaman onlardan daha sorumlu olmalarını, daha az israf etmelerini, böyle
giderse okul masraflarını, şahsi harçlıklarını karşılayamayacağımızı
söylüyoruz.
Biz çocukken böyle konularda
sesimizi çıkaramaz, söylenene uyardık. Ama şimdi çocuklarımızı daha demokratik
bir ortamda yetiştirdiğimiz için şöyle cevaplar alabiliyoruz:
“Dünyaya getirirken bize sormadınız. Mademki bizi dünyaya getirdiniz
her ihtiyacımızı karşılayacak, en iyi okullarda okutacaksınız. Harçlığımızı da
vereceksiniz.”
Hazine veziri, “Bize sormadınız” sözlerine takılmıştı. Söz istedi:
- Ne yani, onlara sorma imkânımız varmış da biz mi sormamışız?
Bu soru başvezirin de dikkatini çekmişti. Sıhhiye vezirine döndü:
-
Sayın Sıhhiye
Veziri, doğmadan önce çocuklara sorma imkânımız var mıdır?
Sıhhiye veziri, gırtlağını temizleyip, en bilgin duruşuyla cevapladı:
-
Efendim, yetki
sizindir. “Sorun” derseniz, sorulur; “sormayın” derseniz sorulmaz.
Başvezirin yüzü aydınlandı. Böyle bir yetkisi olduğunu bilmiyordu. Sevindi.
- Demek, yetki bende. İyi, ben bunu bir düşüneyim.
- İsabet olur, efendim.
Eğitim veziri devam etti:
- Bunun gibi soru ve sözlerle pek çok ana-baba ve vezirliğimiz bunaltılmaktadır.
Kralın yeğeni, veliaht prens söz aldı:
-
Hepimiz çocuk
olduk. Biz büyüdük, şimdi yetişkiniz. Bir süre sonra da şimdiki çocuklar
yetişkin olacaklar.
Başvezir, prense şefkatle, biraz da tepeden baktı:
- Sen ne zaman büyüdün bebecan, sen hâlâ çocuk sayılırsın. İltifat, prensi memnun etti.
Gençlik ve Atıcılık veziri söz aldı:
-
Çocuklara bir borcumuz var; belli bir yaşa kadar ihtiyaçlarını gidermek
ve çağın gerektirdiği eğitimi vermek. Bunu sağlayamayacaksak çocuk yapmayı,
hattâ evlenmeyi ertelemeliyiz.
Aile
ve çocuktan sorumlu olan kabinedeki tek kadın vezir, içinden bekâr olduğuna
şükretti ve kendi kendisine ömrünün sonuna kadar evlenmeyeceğine dair söz verdi.
Sanayi veziri söz aldı:
-
Hiç kimsenin 15-20 yıl sonrasını net olarak görmesini bekleyemeyiz. 20
yılda dünya dört kere değişiyor. Çocuk
doğduğu zaman işler iyidir, ama sonra bozulmuş olabilir veya dünya o kadar
değişmiştir ki, ihtiyaçlara yetişmek imkânsız hale gelmiş olabilir. Çocuklarla
uzlaşmalıyız.
Hazine veziri yeniden söz aldı:
-
Çocuklar veya gençler, ana-babalarına, “bize sormadınız”, derken
insaflı değiller. Çünkü bu soru, işler iyi giderken; dünyanın nimetlerinden
yararlanırken, eğlenirken, oynarken, gezerken, ata binerken, cirit atarken
kimsenin aklına gelmiyor. Demek ki, yaşamanın külfetleri kadar nimetleri de
var. Daha doğrusu nimetler, külfetlerden kat kat fazla.
Tartışmalar uzamış, vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Toplantı boyunca, konuşulanları dikkatle dinleyen ama hiç konuşmayan, ömrünün çoğu Hint Bilgeleri arasında geçmiş olan 92 yaşındaki, ülkenin, gelmiş geçmiş en bilge veziri söz aldı. Tane tane konuştu. Çok derinden, aynı zamanda çok yükseklerden bir yerden geldiği izlenimi veren sesi son derece etkileyiciydi:
- Hint öğretisine göre; doğmak, Tanrı tarafından göreve çağrılmaktır.
* * *
Konuşulanların ışığı altında son sözü söylemek üzere, Başvezir başını elleri arasına aldı ve uzun bir düşünceye daldı. Gün ağarmak üzereydi.
Başını kaldırdı ve kararını açıkladı:
-
Değerli arkadaşlar, meseleyi bütün boyutlarıyla enine,
boyuna değerlendirdim. Bu iş bizi aşar.
Çocukla ana-baba arasına biz girmeyelim. Kuşak çatışmasının çözümünü ailelere
bırakmayı öneriyor, kararı oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Güzel,
oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Eğitim veziri, bir büyük meseleyi daha çözmüş olmanın emsalsiz huzurunu hissediyor, aile ve çocuktan sorumlu vezir, kendisini bu meseleye hiç bulaştırmayan başvezire şükran duyuyordu.
Çaylar geldi. Tavşan kanıydı.
* * *
Üstatlardan
Stephen Covey
* * *
Çocukluk
Affan dedeye para
saydım,
Sattı
bana çocukluğumu…
Artık
ne yaşım var, ne adım,
Bilmiyorum
kim olduğumu…
Hiçbir
şey sorulmasın benden,
Haberim
yok olan bitenden.
Bu
bahar havası, bu bahçe,
Havuzda
su şırıl şırıldır…
Uçurtmam
bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım
pırıl pırıldır…
Ne
güzel dönüyor çemberim,
Hiç
bitmesin horoz şekerim.
Cahit Sıtkı Tarancı
Önceki yazılar