12 Haziranda yapılan milletvekili
seçimleri sonrası birbiri ardı sıra krizler patlamaya devam ediyor. Şimdiye
kadar olan yazılarımızda siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel konulara ağrılık
vermiş bazı endişe ve tehlikelere işaret etmiştik.
Bu
yazımızda Batı dünyasını yakından ilgilendiren bir konuya yer vermek
istiyoruz. Konumuz Opus Dei
Hareketi. Açtığı okullar, kurslar, üniversiteler ve medya yayın organları ile
büyük bir güç haline gelen ve kiminin kutsal mafya diye tanımladığı cemaatin
adını hiç duymuş muydunuz?
Opus Dei tarikatının, beş kıtada 475 üniversite ve
yüksekokulu, 200 koleji vardı...604 gazete ve dergiye sahipti...52 radyo ve
televizyon kanalı aralıksız yayındaydı...
Bu bilgiler
1979 yılında Opus Dei üyesi Alvaro del Portillo'nun
ağzından kaçırdığı bilgilerdi.
Aynı tarikatın bugün ne kadar bir güce sahip
olduğu bilinmiyor. Sadece TV ve radyo
sayısının 700 olduğu tahmin ediliyor. Opus Dei tarikatının endişe
verici bu nüfuzu hep tartışma konusu olmuş. Kimilerine göre milyar dolarlara
hükmeden Opus Dei, aslında bir tür mafya.
Peki, iş ve siyaset dünyasında karmaşık ilişkiler yürüten Opus Dei’nin aslı neydi?
Türkçesi “Allah'ın Eseri” ve kurucusu, Josemaria
Escriva de Balaguer'.
Josemaria Escriva de Balaguer, Madrid'de
sıradan bir Katolik papazydı. İnzivaya çekildiği kilisede Tanrı'dan gelen vahiy üzerine 2 Ekim
1928'de Opus Dei (Allah'ın Eseri) adlı gizli cemaatini kurdu.
Balaguer’in amacı;
Vatikan ve kiliseler dışında Papa'ya destek olacak iyi eğitim görmüş elit bir
grup oluşturmaktı.
Opus Dei'ye göre Papa'nın kimliği, kilisenin
ve Papalık kurumunun üstündeydi.
Papa;
Tanrı-Krallığı'nın kutsal önderi olağanüstü bir
kişiydi.
Opus
Dei'nin ruhaniliği kendine özgündü. Çilecilik; acı çekme
yüceltiliyordu. Müritler kırbaçla göğüslerine, sırtlarına vuruyordu. Çünkü
onlara göre acılar ruhu Allah'a yaklaştırıyordu. Müritler en iyi okullarda yetiştirildi.
Papaz Balaguer, müritlerini genelde
Katolikliğe sıkı sıkıya bağlı varlıklı, iyi eğitim görmüş zenginlerden
oluşturmaya gayret etti. (Cemaate bağlı işadamları genellikle turizm ve inşaat
sektöründeydi.) Mesleğinde başarılı doktor, mühendis, gazeteci, yazar vs.
hepsini cemaatine kazanmaya
çalıştı. Başarılı da oldu. Tamamen gizli
kapaklı olan cemaate, üç tipte
katılım olabilmekteydi.
En
kalabalık olanları da kadro dışı sayılanlardı. Bunlar günlük
hayatlarını cemaat idealine
bağlı olarak yaşayan evli ya da bekâr müritler idi. Kadrolular ise
kendini tamamen cemaate adamış
seçkin, önderlik edecek erkek ve kadınlardan meydana geliyordu. Bir diğer grup
ise yardımcılardı; cemaate üye olmayıp etkinliklere katılan bağışlarda bulunan
kişilerdi.
Kadrolu üyeler, Opus
Dei'ye kabul edilmek için tanıklar önünde yemin etmek zorundaydı. Sadakatle
bağlı kalmak, gizliliğe harfiyen uymak ve havarilere özgü bir yaşam sürmek
şarttı. Aile yaşantısı onaylanmayan müritler ailelerinden uzakta özel evlerde
barındırıldı.
Eğitim
yoluyla seçkin-önder elemanlar yetiştirmeyi hedeflediler. Okullar açtılar ardı
ardına. Yetmedi taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete soktular.
Yurtdışı burs olanaklarını iyi kullandılar.
Yetişen müritleri devletin kilit yerlerine
yerleştirdiler. Ve hep devlet desteği gördüler. Çünkü düşman ortaktı...
Opus Dei kurucusu Papaz Balaguer, antikomünistti.
Cemaat için
komünizm ile mücadele esastı. Bu sebeple İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilere
karşı savaşan anti komünist Faşist Franko'nun yanında saf tuttular.
İlişkiler
ve çıkarlar karşılıklıydı. Franco iyi
yetişmiş cemaatin insan
kaynaklarından hep yararlandı. Cemaat ise
diktatör Franco'nun gölgesinde büyümeye devam etti. Opus Dei,
iş dünyası ve politikadaki gücünü her geçen gün artırdı. Bir yanda sürekli partiler üstü gözüktüler,
diğer yanda ellerini politikadan hiç çekmediler.
İlk başlarda
İspanya ile sınırlı mütevazı gizli Opus
Dei cemaati, zamanla
mürit sayısını, siyasi ve iktisadi nüfuzunu artırınca ülke dışına da hizmete başladı. Çünkü
soğuk savaş dönemi başlamıştı.
1947
yılında Opus Dei kurucusu Papaz Balaguer, Roma-Vatikan'a
çağrıldı. Papa Hazretleri'nin Yüksek
Papazı unvanı
verildi. Opus Dei böylece dünyadaki kiliseler bünyesinde ayrıcalıklı bir yer
edindi. Özellikle 1982'den sonra Papa II. Jean Paul’un kanatları altına girerek Vatikan'ın en
etkili dinsel örgütü oldu.
'Hoşgörü' ve 'diyalog'
Opus
Dei'nin anahtar iki sözcüğü vardı: Hoşgörü ve diyalog!
Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli
ülkelerindeki insanlarla yakınlaştılar, konferanslar-seminerler düzenlediler,
okullar açtılar, TV-gazete satın aldılar. Adları duyulmamış aydınları ünlü
yaptılar.
Sahibi oldukları 12 film şirketini psikolojik
savaşın emrine verdiler.
Hoşgörü, diyalog sözcüklerini
ağzından düşürmeyen Opus Dei, diğer yandan soğuk savaşın en güçlü antikomünist
örgütlerinden biri oldu.
Özellikle
İspanyolca konuşulan Latin Amerika'daki ülkelerde sosyal hareketleri
destekleyen kiliseler ile sol hareketlerin kurduğu ittifakı bastırmak için
aktif olarak kullanıldı. Örneğin, Şili diktatörü Pinochet gibi eli
kanlı askerlerle sıkı işbirliği içinde oldu. Arjantin, Paraguay ve Uruguay'da
otoriter rejimleri destekledi. Nikaragua'da diktatör Somoza'yı, Peru'da Fujimori'yi finanse etti. Yani CIA ile Opus Dei hep
içli dışlı idi.
Opus Dei tarikatı, Avrupa’daki ne kadar kirli iş varsa
hepsinin içindeydi. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand karşısında, Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılan Maliye
Bakanı Valery Giscard d'Estaing'i
desteklediler. Zaten baba Edmond Giscard
d'Estaing, Opus Dei'nin sahibi olduğu Banco Popular Espanol'un
başkanıydı!
Tanrı'nın Ahtapotu
Opus Dei'nin kurucusu Papaz Balaguer, ülkesi İspanya'ya bir daha dönmedi. Hayatının sonuna
kadar Vatikan'da yaşadı.
1975'te öldükten sonra önce 1990'da üstat ilan
edildi. Ardından 2002'de azizlik mertebesine çıkarıldı! 300 yıl beklemesi
gerekirken 15 yılda bu unvanı alıvermişti!
Tüm
bunlara rağmen kamuoyundaki imajını hiç iyileştiremedi. Milyar dolarlık serveti
nedeniyle kutsal mafya olarak
değerlendirildi.
İngiliz araştırmacı Michael Walsh, cemaate, Opus Dei
(Tanrı'nın Eseri) değil Actopus Dei (Tanrı'nın Ahtapotu) adını verdi. İsviçreli toplum
bilimci, siyaset adamı Jean Ziegler ise Opus Dei'yi terörizm kadar mücadele edilmesi gereken
aşırı sağcı bir hareket olarak gördüğünü yazdı.
Opus Dei,
Vatikan'ın en önemli Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar kurumunu
elinde bulunduruyor. Bu diyalog arayıcısı hoşgörülü
kurum, Müslüman ülkelerdeki bazı cemaatler ile sıkı
bir işbirliği içinde.
Peki, kimdir bu cemaatler? Ortak
paydaları nedir? Yeni Dünya Düzeni'nin İslam ayağı olan Ilımlı İslam Projeleri nerelerde ve nasıl hazırlanıp uygulamaya konuldu?
Neymiş, cemaatler küreselleşen dünyada yalnızlaşan insanın terapi
merkezi imiş! Keşke mesele bu
kadar basit olsaydı. Opus Dei ve benzeri cemaatler aslında
gerçeği yüzümüze çarpıyor. Tabii görmek isterseniz!