Hemen hemen hepimiz zannediyoruz ki, “Ergenekon” davasıyla bütün karanlıklar aydınlığa çıkacak, pırıl pırıl, Avrupa ölçülerinde bir demokrasimiz olacak.
Yine çoğumuz zannediyoruz ki; AKP (AK Parti) kapatılacak, irtica tehlikesi sona erecek, geçim sıkıntılarımız, işsizlik vs. bitecek, ebedî bir bahar yaşayacağız.
Böyle şeyler mümkün olabilir mi?
Önce, birinciden başlayalım. “Ergenekon” soruşturmasından çok memnun olan kalemlerden biri, Ergun Babahan bugünkü Sabah’ta “Temiz eller operasyonu” başlıklı yazısında şunları hatırlatıyor:
Ergenekon
soruşturması derinleştikçe yakın geçmişin karanlık olayları da gündeme geliyor.
Gazi olayları bunun bir örneği.
Tıpkı aydınlatılamayan Sabancı suikastı gibi.
Şimdi, Ergenekon oluşumunun Başbakan Erdoğan'a suikast düzenleme girişiminde
bulunma işini DHKP-C örgütüne havale ettiği iddiası var.
Sabancı suikastı, DHKP-C örgütünün yaptığı bir işti.
Acaba bu cinayet de bu örgüte taşeron olarak havale mi edilmişti?
Türkiye'nin
yakın tarihi aydınlatılamayan cinayetlerle dolu.
Ergenekon soruşturması tüm karanlık olayların aydınlatılması
için bir vesile olmalı.
Hrant Dink cinayetinden, Malatya kıyımına, Santoro cinayetinden Kışlalı
suikastına kadar üstüne gidilmeyen, gidilemeyen tüm dosyalar ciddiyetle ele
alınmalı.
Türkiye,
Susurluk'ta kaçırdığı bir fırsatı ele geçirdi.
Bir savcı kararlılıkla Türkiye'yi
kana boğmaya çalıştığı iddia edilen bir örgütün üzerine gidebiliyorsa, bir eşik
aşılmış demektir.
Ülkemiz bir "temiz eller" fırsatı yakalamıştır.
Diyor.
Ah, keşke!
Ali Bayramoğlu ise “Demokrasi davası, demokrasi kavgası…” başlıklı yazısında daha ayrıntılı bir olayı anlatıyor ve “Ergenekon” a bağlıyor.
Sedat Tanış, 25 Ocak
2001 tarihinde Silopi Jandarma İlçe Komutanlığı'nda ortadan kaybolan HADEP İlçe
Başkanı Serdar Tanış'ın ağabeyidir. O tarihte Serdar'ın, HADEP üyesi Ebubekir
Deniz'le birlikte jandarma karakoluna girdiklerini gören oldu, ama çıktıklarını
gören olmadı. Serdar Tanış'ın bilgisayarında bulunan Başbakanlığa yazılmış
dilekçede "babasının ve kendisinin alay komutanı tarafından ölümle tehdit
edildiği" ibaresi vardı.
Alay komutanı ise
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmak üzere aranan emekli
tuğgeneral Levent Ersöz'dü.
Bu olay beni
ilgilendiriyor. 2001 Şubat'ında diğer gazeteci arkadaşlarımla Silopi ve
Şırnak'ta kayıpların izinde dolaşırken de ilgilendiriyordu…
Şimdi de
ilgilendiriyor…
O insanlar hâlâ
kayıp…
O dönemin Alay
Komutanı Levent Ersöz ise bu konuda ifade bile vermeye tenezzül etmedi,
üniformasının verdiği "güç"le.
Arkasından taltif
edildi.
Tuğgeneral oldu.
Jandarma Genel
Komutanı Şener Eruygur'un döneminde Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı'na
getirildi.
Ergenekon'un
"bir yüzü, derin yüzü, darbeye açılan kapısı burası"dır.
Olayın en dikkat çekici yönü, Yedi buçuk sene evvel meydana gelmiş bir olayda, adı geçen generalin, 3 sene önce emekli olmasına rağmen hiçbir şekilde ifadesinin alınamamış olmasıdır.
Hadise son derece ciddidir. İki vatandaş kayıptır. Fakat hiçbir savcı, şimdiye kadar bu iki vatandaşın ne olduğunu soruşturamamıştır. Medyaya yansıyan bilgilere göre, aranan emekli general de bu suçlamadan dolayı aranmamaktadır.
Zaten; normali, bütün bu hadiselerden ayrı olarak o emekli generale yukarıda anlatılan olayın hesabının sorulması değil midir?
Bu hesabı 7.5 yıldır soramayan bir yargı sisteminin daha büyük olduğu iddia edilen olayları aydınlatma ihtimali mevcut mudur?
Çok yakındaki, herkesin gözü önünde meydana gelen ve soruşturulan, Ergun babahan’ın da aydınlatılacağını umduğu Hırant Dink cinayetine bakalım.
Hadisedeki sorumlu alt düzey ve üst düzey polis ve jandarma görevlileri hakkında hiçbir soruşturma yapıldığına tanık olamadık. Yani, hal böyleyken, her şey ortadayken sorumluların üzerine gidilmediği belliyken, muhayyel “Ergenekon soruşturması” bu hadiseleri nasıl aydınlatacak?
İşte bundan dolayı
diyorum ki; “Ergenekon” soruşturmasından mucize bekleyenler çok büyük bir hayal
kırıklığına uğrayacaklar.
***
Yazı uzadı. Olan oldu, artık “kapatma davası”ndaki görüşümüzü de belirtelim.
Orada da her ne bekliyorsanız, sonuç sizin için halay kırıklığı olacaktır.
Kapanırsa, ülkede her şey normala dönecek, maddi ve manevi sıkıntılarım bitecek diye bekleyenler için, herhangi bir şeyin değişmesi mümkün mü?
Ülkenin ekonomik ve sosyal yapısı aynen yerinde dururken bizim hayatımızda herhangi bir düzelme olabilir mi?
Kapanmazsa zaten hadisenin kendisi hayal kırıklığı olacak.
Yazı fazla karamsar oldu, diyenlere…
Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsanız kendi hayatınızı kendiniz değiştirmeye çalışın.
Zor tabii.
Fakat tek gücümüz
kendi kendimizi değiştirebilme gücümüz.