TRT
televizyonlarında, Türk halk kültürünü yansıtan belgeseller yayınlanıyor.
Bu
dizilerden birinde Denizli yöresinde yaşayan Yörük gelenekleri arasındaki koç
katımı günleri ve şenlikleri idi. Programın bir bölümünde çoban elbisesiyle
birlikte dereye atlıyor, yüzerek karşı kıyıya geçiyor.
Onu her
sürüde olan lider koyun takip ediyor ve arkasından bütün sürü kendini derenin
serin sularına hiç tereddüt etmeksizin bırakmaları ile devam ediyordu.
Yine koyun
sürüleri ile ilgili bir başka haber Doğu Anadolu’dan gelmişti.
Bir kış
günü anlaşılmayan bir nedenle büyük bir koyun sürüsü, uçurumdan kendilerini
atıp toptan intihar etmişlerdi.
Teşbihte
hata olmaz, kimse üstüne almasın. Sanki halkımız da böyle bir anlayış hâkim
midir, diye düşünmek kendimi alamıyorum.
12 Haziran
seçimlerinin üzerinden üç ay geçti.
Seçim
propagandaları döneminde kimler hangi sözleri verdi, hangi olmayacak şeyleri
oluyormuş gibi gösterip oyları aldıktan sonra bir daha o taraflara hiç
uğramadı?
Haydi,
bunlar daha çok yeni şeyler diyelim.
Halkoylamasının
üzerinden de bir sene geçti.
Halkoylaması
öncesinde neler söylendi, neler vaat edildi ve şimdi hangi noktadayız?
Geriye
dönüp baktığınızda hayatınızda bir sene içinde ne değişti?
Sizlerin
olmuşsa bilmem, ama benim hayatımda olumlu bir değişiklik olmadı.
Elbette 12
Eylül Halkoylamasında “evet” diyenler de “hayır” diyenler de işin
abartıldığının farkındaydılar.
Ama 12
Eylül halkoylamasından çıkan sonuç ile iktidar, yapmak istediği bazı şeyler
konusunda daha pervasız davranmaya başladığı, hak, hukuk, adalet, özgürlük gibi
kavramları kendi anlayışına yorumlamayı alışkanlık haline getirdiği bir kırılma
noktası yaşadık.
Bu sakat
anlayışın 12 Haziran seçimleriyle artık geri dönülmez bir noktaya doğru gittiği
anlaşılıyor.
Bu
bakımdan, halkoylamasında çıkan sonuç, bunun tersi yani “hayır” çıkmış olsaydı,
iktidar bazı adımlarını daha dikkatli atacak, daha az hata yapacaktı.
Bundan
böyle iktidarın her yaptığı işte hata yapma ihtimali çok daha yüksektir.
Bu aşamada
muhalefet partilerine de büyük sorumlulukların düştüğü aşikârdır.
Ama
muhalefet partilerinin de iktidardan geri kalır bir tarafı yoktur. Ne yazık ki,
Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de ülke yönetimi konusunda sınıfta kalmıştır.
BDP’yi
saymıyorum.
Meclis
dışı muhalefet partilerini ara ki bulasın.
Son
günlerin dış politik gelişmelerine bakıyorum, iç gelişmelere bakıyorum.
Resmen
duvara toslamışız. Beyler etmeyin eylemeyin.
Gemi
batıyor, kaptan sarhoş, makine dairesi uykuda, azgın sular bacayı sarmış
durumda. Siz hala oyunda oynaştasınız.
Hükümetin
dış politikasının iflas ettiğini birkaç kez tekrarladık, yine tekrarlıyoruz. Batıdan,
ABD’den, Araplardan, İsrail’den dost olmaz.
Batının
haçlı zihniyeti hala dimdik ayakta.
Araplar,
tarihten gelen kin ve haset damarları nedeniyle hep düşmandır, yine düşman
olacaklardır.
Bakmayın
siz meydanlara çıkıp kendini yırtar, parçalarcasına nara attıklarına, birazcık
maddi menfaat onları çabuk değiştirir.
Biliyorum
çoğunuz okumayı sevmez, bol hamaset yüklü palavralara kanarsınız.
Ama
1850’lerden 1918’e kadar ve sonrasına bir göz atın. Arap dünyasında İngiliz,
Fransız ve Alman yardakçılığının nerelere vardığını görür ve şaşar kalırsınız.
Geçmişten
gelen bunca acı tecrübeye rağmen kalkmış Mısır’a el atıyor, Tunus’u
karıştırıyor, Libya’da NATO’yla bir olup din kardeşine bomba yağdırıyor, işgal
ediyor, Suriye’ye sopa gösteriyor, İsrail’e “kalkarsam haa” diyor, Rumlara “şımarma” diyor, İran’a karşı füze kalkanı
kurduruyor, Irak’ta kukla bir Kürt devleti kurulmasına göz yumuyorsun.
Daha
sayalım mı, bölücü PKK terör örgütü ile yardakçıları ve destekçileri kontrol ve
gözetiminde görüşmeler yapıyorsun. Bu görüşmeler gündeme getirilince de
karşındakini “alçak, şerefsiz, ahlaksız” gibi ithamlarla suçluyorsun. Bu işler
ortalığa saçılıverince de suspus oluyor, kıvırmaya başlıyorsun.
MİT-PKK
görüşmeleri bir başka ülkede meydana gelse ve bu durum halkan gizlenmiş olduğu
ortaya çıksa, Mit görevliler derhal istifa eder haktan özür dilerler,
utançlarından yerin dibine geçerlerdi.
İçişleri
Bakanı, Başbakan istifa eder, meclis feshedilir, seçime gidilir, halk sandıkta
bunun hesabını sorardı.
Ama siz iktidar
ve muhalefette böyle bir ışık, bir işaret görebiliyor musunuz?
Aksine
Başbakan Mısır, Tunus, Libya seferlerinde buyurmuş, “Fidanı yedirmem”. Fidan
dediği de, MİT Müsteşarı Hakan Fidan.
Bu arada
bir bazı bakanlar var ele güne şenlik.
PKK terör
örgütüne “kaçın, bir yerlere saklanın” gibilerden mesajlar yollayıp duruyor.
Yarabbi ne
günlere kaldık. Ölmüşüz de ağlayanımız yok.