Yunanistan krizde… AB’nin ağabeyleri Yunanistan’a kredi açtı, bunun karşılığında
Yunan daha çok çalışacak, kemerleri sıkacak, tükettiğinden daha çok üretip borçlarını
ödeyecek.
Hem Bati medyasında, hem bizim medyada
su tür ifadeler herkesin ağzında.
“Yunanlar çok tembel, Siesta yapacaklarına
çalışsınlar.”
Yunanlar yalnız değil, İspanyollar
da siesta yapmaya pek meraklı, onlar da borç içinde yüzüyorlar…
İki tip Avrupalı vardır:
Birinci tip Avrupalılar, yaşamlarını zenginleşmek
ve güçlenmek için harcarlar. Çok disiplinli ve kuralcıdırlar. İskandinav halkları,
Almanlar, İngilizler, yani genelde Kuzey Avrupa halkları bu kültüre sahiptir.
Bu ülkelerde yasayan halkların çoğunluğu Protestandir.
İkinci tip Avrupalılar daha çok Avrupa’nın
güneyinde yasarlar. Bunlar keyif ehlidirler, disiplinden, kurallardan hoşlanmazlar.
Yunanlar, Ispanyollar, Portekizliler, hatta Italyanlar bu tip içinde sayılabilir.
Bu grubun çogunlugu Katolik ya da Ortodokstur. Az üretip, az tüketmeyi
severler. Zamanlarının çoğunu keyif ve zevk aldıkları ugraslarla
geçirirler.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Yıllarca
önce çalıştığı sirket bu arkadaşımı bir proje kapsamında Ispanya’ya göndermis.
Kursu veren Ispanyol sirketi küçük bir sehirdeymis, arkadaşım o kasabada dört
ay yasamış.
Arkadaşım İspanyolları anlata anlata
bitiremiyordu. Ispanyollar uzun ögle tatili anlamına gelen siesta sayesinde çok
mutluymuslar, Siestanin ilk saatlerinde önce bir kafede hafif bir öglen yemegi esliğinde
bir kadeh şarap içiyorlar, sonra da evlerine sevismeye gidiyorlarmış. Arkasından
güzel bir öglen uykusu çekiyorlarmış . Arkadaşım Ispanya’ya bayılmış.
Simdi Kuzey Avrupalılar Güneydekilere,
“Artik siesta yok, daha çok çalışacaksınız” diyorlar. Çünkü Güney Avrupalıların
Kuzeydekilere çok fazla borcu var.
Simdi bir düsünelim. Güneyliler siesta
yapıp tembellik ettikleri, siesta sırasında kafelerde öglen yemegi yedikleri,
sarap içtikleri için mi borca girdiler?
Ya da söyle soralım:
İnsanların, basit bir evde barınabilmek,
karınlarını doyurabilmek, göze hoş gelen rahat giysiler giyebilmek, günde bir
iki kadeh sarap içebilmek için çok mu çalışmaları gerekir?
Hem Yunanlar, hem Ispanyollar kendi
evlerini kendi ülkelerinde ürettikleri malzemeyle kendileri insa ediyorlar. Toprakları
verimli, kendi yiyeceklerini kendi topraklarinda üretiyorlar, şarabın en kralını
kendi topraklarında yetiştirdikleri üzümleri ezerek yap yorlar. Ufak tefek ihtiyaçlarını
da turizmden, ya da gemicilikten kazandıkları parayla dışarıdan rahatça karşılıyorlar.
Siesta sırasında sevismek zaten bedava…
Öyleyse Güneyliler neden bu kadar
borca girdiler?
Çünkü Kuzeylilerin denetimindeki büyük
bankalar, sirketler baslarının etini yediler, reklam üstüne reklam yaptilar.
Güneylilere, “Ille de kredi alın, arabanızı, telefonunuzu, bilgisayarınızı
yenileyin” dediler. Bilhassa çocukların ve gençlerin beynini zehirlediler. Bin
bir dereden su getirip, halkin eline bir sürü kredi karti verdiler, “AVM’lere
gidin bu kartlarla istediginiz mali satın alın” dediler. Hatta, “istediginiz
yere tatile gidin, yiyin için, hiçbir sey ödemeden geri dönün” anlamında,
“yiyiyoz, içiyoz, adiyos” dediler.
Güneyliler evlerini seviyorlardı, yeni
eve, yeni bilgisayara, yeni telefona ihtiyaçları yoktu, karınları toktu,
üstleri p ekti, yeterince şarapları, sevişmeye bolca zamanları vardı. Siestayla
mutluydular. Az üretip, az tükettikleri için yasadıkları çevre temizdi. Ama
Kuzeyliler, “böyle olmaz” dediler, ürettikleri arabaları, telefonları, bilgisayarları
satabilmek için Güneylileri borçlandırdılar.
Simdi Kuzeyliler Güneylilere, “Siesta
bitti, artik disiplinli bir hayat süreceksiniz, çok çalışacak, çok üretecek,
bize olan borcunuzu ödeyeceksiniz” diyorlar. Aslında yasam biçimlerini yok
etmek istiyorlar.
Güneyliler artik siesta
yapamayacaklar, her gün daha uzun süre çalışacak, bu yüzden birçokları islerini
kaybedecekler. Kuzeylilere borçlarını ödedikten sonra yeniden borçlanacaklar,
vahsi kapitalist düzenin çarklarında değirmen tasındaki bugday gibi
ezilecekler.
Geçenlerde dünyanın en ünlü yazılım
sirketinde pazarlamacı olarak çalışan biriyle bir komsumun is ye rinde tanışmıştım.
Bu vatandaşımızın aylık kazancı on beş bin Tl kadarmış. Yani kazancı Türkiye ortalamasının
çok üstünde… Ancak bu vatandaş yine de mutsuzdu. Günde neredeyse on bes
saat çalışıyormuş, çok fazla seyahat etmek zorundaymış, günlerce kızının ve karısının
yüzüne hasret kaldığı oluyormus.
“Aldığın maaşın yarısına günde sekiz
saat çalışmayı tercih etmez misin?” diye sordum. “Hem böylece ülkemizde
issizlik sorunu da azalmış olurdu” dedim.
“Etmez miyim?” dedi. “Ama bizim sirket
yüksek maasla az eleman çalıştırmayı tercih ediyor. Yüksek maas verdikleri için
piyasanın en iyi elemanlarını ise alabiliyorlar.”
“İsini değiştir” dedim.
“Çok geç, ailecek yüksek hayat standardına
fena alıştık” dedi.
Aile reisi çok çalıştığı için
birbirinin yüzünü göremeyen mutsuz, robotlaşmış fertlerden oluşan bir aile… Ne
yükse k standart ama!
Bir tarafta on beş bin TL masla çalışan
mutsuz insanlar, diger tarafta Afrika’da açlıktan ölen çocuklar… Ve arada az çalışıp,
aza üretip, az tüketen, siestayla mutlulugu yakalamış Yunanlar ve Ispanyollar…
Kuzeyliler arabalarını, telefonlarını,
bilgisayarlarını satabilmek için Güneylilere siestayı yasakladılar. Güç
kültürü, keyif kültürünü şimdilik yenmis gibi görünüyor.
Yunanlar ve Ispanyollar eski mutlu siestalı
günlerine geri dönebilirler mi?
Neden olmasın? Tek yapmaları gereken şey,
Kuzeylilerin onlara “olmazsa olmaz” diye sunduğu sahte ihtiyaçlardan vazgeçmek,
hepsi bu…
Bunu yaptıkları an sadece siestalarına
yeniden kavuşmuş olmazlar, vahşi kapitalizmin belini de kırmış olurlar.
A. Metin Akpınar
YUNANİSTAN KRİZİNE DEĞİŞİK BİR BAKIŞ, Metin AKPINAR
GENEL HABERLER Misafir Yazar - 13.10.2011
Tarih: 13.10.2011
Okunma: 848
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
Osman Yıldız
03.08.2011 - 10:18
İsmail Bey "Kral Çıplak" neden sağa sola dolaşıyoruz ki; Türkiye de açık ve seçik olmadan var olan asker vesayeti kademe kademe kaldırılmaya çalışılıyor. Fiili gerçek bu. Birde neden gücümüzün yeteceği işleri görmezden geliriz bunu gerçekten anlamıyorum. Saygılarımla
Osman Yıldız
03.08.2011 - 10:18
İsmail Bey "Kral Çıplak" neden sağa sola dolaşıyoruz ki; Türkiye de açık ve seçik olmadan var olan asker vesayeti kademe kademe kaldırılmaya çalışılıyor. Fiili gerçek bu. Birde neden gücümüzün yeteceği işleri görmezden geliriz bunu gerçekten anlamıyorum. Saygılarımla