12 Haziran
2011’de yapılan milletvekili seçimlerinin ana malzemesi “yeni bir anayasa” idi.
Seçim
kampanyasında elindeki malzemeyi en iyi kullanan ve sonuç alan parti AKP oldu.
AKP yapılan
seçimde %50’ye yakın bir oy oranı ile 327 milletvekili çıkardı.
Yine
ilginç olanı MHP %10 barajının altında kalıp meclise giremeseydi, AKP’nin
milletvekili sayası çok daha fazla olacaktı.
MHP’nin 53 milletvekili ile TBMM’de temsil
ediliyor olması, CHP’nin 135 milletvekili ile daha kalabalık bir grupla gelmesi,
hesapları fena halde karıştırdı.
Daha önce bu
sütunlarda yayınlanan “yeni bir anayasa yapmaksa muradınız” başlıklı yazımızda,
uygulanan seçim sistemini demokratik ve adil bulmadığımızı ve o nedenle mevcut
TBMM’nin milli iradeyi temsil etmekten uzak olduğu ve yeni bir anayasa yapmaya
ehil olmadığını belirttik.
TBMM,
anayasanın kendisine yüklediği yasama ve hükümetin yürütme görevleri dışında
yapacağı her şeyin anayasaya aykırı olduğu açıktır.
Ama görevi
“yeni bir anayasa yapmak” olan ve milli iradeyi tam olarak yansıtacak bir
kurucu meclisin oluşturulması ve bu meclisin anayasayı hazırlayıp, halk onayına
sunduktan sonra kendiliğinden sona ermesi en makul ve kabul edilebilir seçenektir.
Böyle bir düşünceye
gerek iktidarın gerekse muhalefet partileri sıcak bakmadığı anlaşılabiliyor.
O
nedenledir ki, TBMM başkanı Cemil Çiçek başkanlığında toplanan uzlaşma
komisyonu 19 Ekim 2011 tarihinde çalışmalarına ve toplantılarına başlamıştır.
Yeni
anayasa çalışmalarının AKP’nin kontrolünde geçeceği, diğer partilerin ise bazı
ufak itirazları olsa da iktidarın dümen suyunda gitmekten öte bir çabası olmayacağı
görülebiliyor.
1982
anayasasının 177 maddeden meydana geldiği ve aradan geçen zaman içinde 117
maddesinin çeşitli gerekçelerde değiştirildiği herkesçe bilinmektedir.
Bu nedenle
hala 1982 anayasasından şikâyet edip durmanın pek doğru olmadığını söylemek
mümkündür.
İşin
ilginç olan tarafı, 7 Kasım 1982’de “evet” diyen %92 halk desteğine ne oldu da,
aklı eren ermeyen herkes “yeni anayasa” ister oldu?
Şimdi yeni
anayasa diye yırtınanların çoğu, o vakitler başka bir dünyada mı yaşıyorlardı?
İktidar
partisinin Ankara-Kızılcahamam’da düzenlenen kampından sonra “yeni anayasa”
metni üzerindeki son çalışmaların ve düzeltmelerin yapıldığına ilişkin haberler
yayınlandı.
Anayasada
yer alan tüm maddelerinin tartışılabileceği, “kırmızı çizgilerin” olmadığı gibi
mesajlar veriliyor.
Şimdiye
kadar olup bitenlerden anladığımız kadarı ile AKP’nin elinde zaten bir anayasa
metni var ve bu metni diğer partilere kabul ettirmeye çalışacaklar.
Bu metni kabul
ederlerse mesele yok.
Ama kabul
etmezlerse işte o zaman olacakları şimdiden kestirmek çok zor.
İşte bu
noktada CHP’nin ve MHP’nin tutumu öne çıkıyor.
Ya halkın
istek ve beklentilerine göre davranacaklar veya çağın şartlarına göre hareket
etmeyip yerlerde sürünecekler.
Umarız ki,
bundan önceki anayasa değişikliğinde düştükleri yanlışlara ve iktidarın hazırladığı
tuzaklara düşmezler.
Geçtiğimiz
günlerde bir arkadaşım, 1948 ve 1954 yılında ABD ile Türkiye arasında imzalanan
bir işbirliği anlaşmasından söz etmiş ve bu anlaşma yürürlükte bulunduğu sürece,
Türkiye’nin kendi başına hiçbir şeye karar veremeyeceğini söylemişti.
Eğer halkın
bilmediği böyle bir anlaşma ve bağlantı varsa, ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rol
haricinde başka bir yönetim şekli ve anayasa beklememek gerekiyor.
Hele 1980
darbesi sonrası oluşan, AKP de dâhil tüm iradelerden Türk milleti hayrına
hiçbir bir şeyi bekleme gerekiyor.
O halde şimdiden ABD’yi kollayan, AB’nin emir ve görüşlerine
hazır, İngiliz ve İsrail politikasına uygun bir anayasayı ayakta alkışlayabilirsiniz.
Hatta alkışlamakla da kalmaz, dere tepe yollara düşer, gerektiğinde mezardakileri
bile desteğe çağırır, türbelerde dualara çıkar, geceleri rüyalarınıza katık
yapabilirsiniz.
Yeni
anayasa çalışmalarının neresindesiniz bilmem, ama ben yokum.
Not:
Kurban bayramınızı en içten dileklerle kutlar, mutluluk ve esenlikler dileriz.