‘’Yaşamak için yazıyorum’’ ÖZGÜR DENİZ
Yazar kimdir? Niçin yazar? Kim için yazar? Yazar, ilk aklımıza geldiği şekliyle, varlık üzerinde düşünen ve düşündüklerini yazıya dökme uğraşı içinde olan kalem ve kelam insanıdır. Kalem mukaddes bir mevhumdur ve üzerine yemin edilen bir olgudur. Tabi yazar takımı da kendi içinde ayrılabilir. Kimisi zevk için yazabilir, kimisi kelimelerden bir dünya inşa etmek için yazabilir, kimisi sırf edebiyat olsun babında yazabilir, kimisi geçim maksadıyla yazabilir, kimisi de derdi, davası olduğu için yani insanlık için yazabilir. Bu herkesin kendi bileceği iştir. Yazı, hakikat temeline oturduktan sonra gerisi pek fazla anlam ifade etmez. Ama ne için yazılırsa yazılsın; yazar ve yazı, kelimenin namusuna sadakatli olmalıdır. Kelimenin namusuna ihanet eden yazı da, yazar da namussuzdur. Çünkü kelimeyle oynamak, kelimeyi tahrif etmek; insana ihanettir, kaleme zulümdür, hakikate darbedir, kelamın değerini düşürmektir. Bizim medeniyetimiz; kelime, kalem ve kelam medeniyetidir. Bu üç unsur, bizim medeniyetimizin mihenk taşıdır. Bu üç unsur bozuldu mu; insanda, millette, medeniyette bozulur.
Yazmak için dolmak şarttır. Çünkü dolmadan boşalınmaz. Ancak dolan şey, dışarıya sızdırma yapabilir. Bilakis, dışarıya verilecek bir şey olamaz. Dâhilde olmadığı zaman, harice verecek bir şey bulamazsın. Boş testiden su içilmez. Motorsuz araba yürümez. Dertsiz adam inlemez. Bu yüzden yazmak, çok büyük emek ister. Ter ve yaş ister. Okumak, araştırmak, tetkik ve tahlil etmek ister. Üstelik harf harf, kelime kelime, cümle cümle tetkik ve tahlil ister. Zira emeksiz, tersiz, yaşsız şeyler kuru ve yavan olur. Bu yola kendini adamayanlar, bu yolun nimetlerini tadamazlar. Bu nimeti sadece ücret olarak düşünmemek iktiza eder. Zira her şey ücret demek değildir. Ücret için yapılanların, alınan ücret kadar değeri olur. Varlığını adadığın şeyin, kıymeti kadar kıymetlenirsin. Hiçbir yapı, temeli; emek, ter ve yaş akıtılarak atılan yapıların temeli kadar sağlam olamaz.
Benim yazılarım, bazen, hayat gibi karışık ve sıkıntılı olur. Hayat, nasıl çelişki üzerine bina edilmişse; insan, nasıl çelişki yumağı ise; hayatın öznesi olan insanın üretiminin de aynı minvalde olması gayet doğaldır. Ama önemli olan oradaki karışıklığı çözüp, sıkıntıya katlanıp alınması gerekeni almaktır. Tabi gönlünüz evet derse. Çünkü zorla güzellik olmaz. Hayat çok karışık ve sıkıntılı diye yaşamaktan vazgeçiyor musunuz? Burada ki kastım, çeşitli bahanelerle olayı es geçenlerdir. Yani yazıyı itham edenlerdir. Bir insan, eğer niyetinde varsa, bir işi sonuna kadar götürür. Ben öyle yapıyorum şahsen. Çünkü okumaya ihtiyacım var. Okumak bitmez! İster çok uzun-sıkıntılı olsun, ister çok karmaşık olsun fark etmez, bir maden işçisi marifetiyle ve sabrıyla kuyuya kazmayı sallıyorum. Her kelimeyi iyice idrak edinceye kadar üzerinde duruyorum. Çünkü niyetim sahih. Okumak, bilmek, anlamak, öğrenmek derdindeyim. Yazının karmaşıklığı, uzunluğu beni ırgalamaz. O yazarın takdiridir. Yazarın neyi ve nasıl yazdığı kendi takdiridir. Evet, okuyucuyu da dikkate almak zorundadır ama bu davranış onu lüzumsuzluklara sevk etmemelidir. Hatta bazen bir sitede ki yazı çok uzunsa, onun çıktısını alıp bizzat dokunarak, adeta okşayarak, üzerini çizerek, harf harf, kelime kelime tahlil ve tetkik ederek, hayatla kıyaslayarak okuyorum. Zira o yazının ince noktalarını keşfetmek, o yazıdan bir şeyler öğrenmek zordur.
Bir kişinin yazar olup olmadığına hiç kimse karar veremez. Kimse kimseye sen yazarsın, sen yazar değilsin diyemez. Çünkü bu temellendirilemez. Ürünler üreticiyi ele verebilirler ancak. Ürünün kalitesine göre alıcısı olur. Bir kişi ne adına üretiyorsa, o kadar emek sarf etmelidir. Bir derdi ve davası olupta, bunun için yazmayanlar daha dikkatli olmak zorundadırlar. Çünkü bunlar bir yerde ürününü satmak odaklı yazmaktadırlar. Yoksa yazdıklarının bir kıymeti harbiyesi olamaz. Evet, yazardırlar belki, ama yazdıklarını satamadıktan sonra ne anlamı olur? Ama derdi ve davası olanların ve bu minvalde yazanların, ürünlerini satmak gibi bir derdi olamaz, çünkü bir ücret mukabilinde yazmamaktadırlar. Evet, belki ücrette alabilirler ama özünde ücret için yazmazlar. Önderimiz (sav) yaptığı mukaddes vazifenin mukabilinde hangi ücreti teklif etmişti, almıştı? Bazı şeylerin ücreti manevidir yani sonsuzlaşmaktır. Maddi ücret beklentisi içinde olanların ve bu minvalde iş yapanların, varlıkları sonsuzlukta makes bulamaz. Yaptıklarının hükmü de, muvakkattir.
‘’Yazar olmak istiyorsanız yazın.’’ Epiktotes (yoruma mahal var mıdır?)
‘’Ulusal yazar, serüven yazarı, şu yazarı, bu yazarı diye bir şey yoktur. Eğer çanağında balı varsa, yazar düpedüz yazardır. Özürler, yakınmalar filan başladı mı çek kuyruğunu işte meydan! Yazabilecek olan oturur ve yazar. Büyük takıma giremeyen futbolcunun öne sürdüğü özürlere kulak asma. Top herkes için aynı toptur. Oynayan oynar bu oyunu, oynayamayan oynayamaz.’’ Ernest Hemingway (yoruma mahal var mıdır?)
Yani yazar olmak için özel bir diplomaya lüzum yoktur, birilerinden icazet almaya da lüzum yoktur. Sadece namusluca okumaya lüzum vardır. Zira torbasında bişey olmayan, bişey veremez. Ama verdiğini aldırmakta zorla olmaz. Kimse yazısını zorla okutmaz, kimse de zorla okumaz zaten. Bu bir istek ve tercih meselesidir. Ama düşüncelere de basitçe yaklaşmak, kendini Kafdağında sanarak göz atmak ve boş ithamda bulunmak zavallılıktır. Kimse kimseyi zorla yazar da yapmaz ve kimse kimsenin yazar olup olmadığına karar da veremez demiştik. Bu bir haddini bilmek mevzuudur. Haddini ve hududunu bilmek, insan olmaklığın ilk şartıdır.
‘’Herkes içinde ki değere göre konuşur.’’ Hz. İsa
Ben fikirle dövüşen ama erkek gibi dövüşen adamları severim. Küfüre evet, ama yerinde ve yerine küfre. Bilakis küfür adamı küçültür ama düşünceyle dövüşmek yüceltir. Birilerine düpedüz değilde zımnen vurmaya yeltenmekte adamı küçültür, zavallılaştırır. İşte ahlakilik buradadır. Kurtuluş iste ama ahlaksızlık yap. Sonra da çözümü başka mecralarda ara. Hadi işine bebeğim! Bana kitaplardan söz etmeyin efendiler. Edeceğim söze katlanamayabilirsiniz. ‘’Zira istediğini söyleyen istemediğini işitir’’ derler. Evet, yazar olmak, mutlak olarak, kitaplarla alakalı bir durumda değildir. Zira okumasını biliyorsak, varlık âlemi de kitap mesabesindedir. Hiçbir kitap okumayan, teoriyle asla işi olmayan birileri de yazabilir. Zira varlık âlemiyle ilgili tahlillerde bulunmak için, illa kitaplarla hemhal olmak zorunlu değildir. Tabi burada insanlığın yegâne kitabı olan yüce kitap Kur’an-ı Kerimi müstesna tutuyorum.
‘’Her insan bir kitaptır.’’ Hacı Bektaşi Veli
EKSTRA:
Bir şeyi, bütünü görmeden, tanımadan, anlamadan yargılamak, bayağılık, basitlik ve ucuzluktur. Zira yarım yamalak iş olmaz. Eğer bir şey hakkında bir yargıya varmak ve hüküm vermek istiyorsanız şayet, o şeyi tam anlamıyla tetkik ve tahlil etmeniz gerekir. Aksine varacağınız yargı, vereceğiniz hüküm sizi küçültür ve basitleştirir.
Benim gibi düşünmüyor olabilirsiniz, bu gayet doğal bir şeydir, zira yargılar muhteliftir ama düşüncelerinize saygı duyarım. Tabi düşüncelerin de hakikatle uyum içinde olması ayrı bir kıymet ölçüsüdür. Kişinin değerini yükseltir. Zira kafadan sallamakla fikir üretilmez ve saygınlık kesbedilmez. Sizler gibi düşünmeyebilirim, bunun da hoş karşılanmasını arzularım ve düşüncelerime saygı umarım. Bu en doğal insanlık hakkıdır. Fikirlerden korkulmamalıdır, fikirlerden korkan gericidir, zavallıdır, bayağıdır ama fikrine güvenen ilericidir, saygıdeğerdir ve asildir. Fikre fikirle cevap vermek izzettir, itibarı artırır ama fikre küfürle ve güçle cevap vermek ya da fikirleri yasaklamak, saklamak, yobazlıktır, sefilliktir, haysiyetsizliktir ve zillettir, hatta daha ilerisi ihanettir.
Herkesin arzusu yönünde konuşup övülmektense, kendi istediğim gibi konuşup oklara hedef olmayı ve yalnızlıkla bedel ödemeyi tercih ederim. Zira herkesin arzusu yönünde konuşma çabası içinde olanların söyleyebilecekleri ve insanlığa verebilecekleri zerre bir şey yoktur. Ama mühim olan haklı olan karşısında komplekse kapılıp, haklı olanı kasti olarak reddetmek değildir, nefsi kırıp haklı olanı desteklemektir. Bilakis, kötülüklerden şikâyete hakkımız olamaz. Hem doğruları destekleme, hem de yanlışların hayatları esir almasından şikâyet et; bu namussuzluktur gözüm.
Ayrıca; ben, işte bu sebeplerden, kitaplardan iktibası pek sevmiyorum. Tabi arada bir yapmıyor değilim. Ve yaptığım zaman da mutlaka kaynağını veriyorum. Başkalarının düşüncelerini merak edenler için binlerce kitap olduğunu düşünüyorum. Ve başkalarının fikirlerini okumak isteyenlerin o kişilerin kitaplarına müracaat etmeleri gerektiğine inanıyor ve yazılarımda indi mülahazalarımı serdediyorum.
Saygı, sevgi, selam, dua, umut, barış, iman, vatan, Önder (sav), millet, devlet, paylaşım, kardeşlik, muhabbet, ahlak, adalet, kitap, bilgi, kalem, kelam, yazı ve gerçeğin devrimiyle.
NOT:
Yazılarımı ilk evvelinde Türk-İslam âlemi için ve sonrasında bütün insanlık için yazıyorum ya da daha doğrusu yazmaya gayret ediyorum. Farz edin ki, Türklüğün ve İslamlığın kıyısındayım. Ama yine de bu değerler için yazmaya çalışıyorum. Böylece de okunmak isterim. Yaşantımda ki kusurlarım, yazılarımın gücünü eksiltmemelidir. Nefsi tatmin için de yazmıyorum. Günahkâr olmam, hatalarımın ve kusurlarımın olması, yazılarımın hükümsüz olması anlamına gelmez, gelmemeli diye düşünüyorum. Zira günahlarım, hatalarım, kusurlarım kendimedir. Nasıl, bu milleten ve dinden olmayanlar, bu millet ve din adına konuştuklarında ve yazdıklarında bir değer atfediliyorsa, onlara önem veriliyorsa ve o insanların hataları, günahları göz önünde bulundurulmuyorsa; benim hakkımda ki hükmünde böyle olmasını arzularım. Şahsi hayatımdan dolayı, yazılarımın hükümsüz ve anlamsız kalmasını istemem. Zira kimse için şahsi yaşantım önem arz etmez ama yazılarım bir değer ifade edebilir belki. Bu yüzden yazılarımla hayatımın bir arada değerlendirilmemesini umarım. Zira aksi bir durumda, bu millete ve dine zarar vermekten korkarım. Aziz ve Celil olan yüce Allah (cc), beni, bu millete ve dine zarar vermekten korusun. Sonsuz âminler olsun. Bu milleti gerçekten seviyorum, bu milletin insanlığa verdiklerini unutacak kadar vefasız olamam. Bu yüzden farz edin ki, bu milletten değilim ve kendi dünyamda özgür bir insanım ama yine de bu milletin mevcudiyetinin payidar olması adına yazmak bana keyif veriyor. Ben bu kadar gayret ediyorsam şayet, bu milletin evlatları daha çok gayret etmelidirler mevcudiyetlerini payidar kılmak için. Aynı şekilde, farz edin ki, bu dinden değilim ve kendi dünyamda yaşayan bir insanım ama yine de bu dinin mevcudiyetinin payidar olması adına yazmak bana keyif veriyor. Ve ben bu din adına bu kadar gayret ediyorsam şayet, bu dinin müntesiplerinin benden bin kat daha fazla emek vermeleri gerekmez mi acaba? İnşaallah anlaşılırım.
İnsanlık, bir ‘’Güneş Ülkesi’’ne kavuşacaksa şayet, bu emel, Türk Milleti’nin ve bu milletin temsil edeceği ve öncüsü olacağı İslam Davası’nın sayesinde tahakkuk edecektir. Bu milletin evlatları ve bu dinin müntesipleri bu gerçeği göz ardı edemez ve etmemelidir. Ama ilk evvelinde de, daha önceden de ifade ettiğimiz gibi, kendi topraklarında egemen olmaları şarttır!
Sürgün duygular, sürgün düşünceler taşırım ben.
Kaybettiklerim vardır, koşarım durmam peşinden.
Bozkırın çocuğuyum ben.