CAN EVİMİZDEN VURULDUK!...

Özgür DENİZ - 02.01.2012

Bizim eğitim sistemimiz Harf Devrimi ile çökertilmiştir. Harf Devriminden sonra eğitimimizin üzerinde çok inceden ve derinden tezgâhlar kurulmuştur. Bu millet can evinden vurulmuştur. Eğitim sistemimiz üzerinde, bizim varlığımıza düşman olanlar egemenlik kurmuşlardır ve devamlı da eğitim sistemimizle oynayıp durmuşlardır, adeta hallaç pamuğu gibi savurmuşlardır. Eğitimimiz zımni bir tasallut altındadır. Eğitimimizin adının ‘’Milli’’ olduğuna asla kanmayınız. Yemin ediyorum bizim eğitim sistemimiz asla ‘’Milli’’ değildir. ‘’Dini’’ zaten değildir. Ki haddizatında milli olsa dinidir, dini olsa millidir. Ama hiçbirisi değildir. Fakat başına ‘’Milli’’ ibaresini eklemekle bizleri aldatmaya çalışmaktadırlar. Söyleyin bana ‘’milli-dini’’ olan bir eğitim sistemi, ‘’Milli-Dini’’ tarihten nesillerini mahrum eder mi? ‘’Milli-Dini’’ kültürden, ahlaktan nesillerini uzak tutar mı? ‘’Milli ahlakını oluşturamamış milletler çökmeye mahkûmdurlar’’ diyen ecdadımız Ziya Paşa’dan başkası değildir. Böyle yapan bir devlet çökmez mi, böyle muamele gören bir millet ruhen kanser olmaz mı? Son yıllarda kitaplarımızdan milli-dini tarih anlatımları çıkarılmadı mı, çocuklarımız saçma sapan bilgilerle adeta boğulmakta değil midirler? Oyun hala devem etmektedir yani.

 

Cehaletin gecesinin başlangıcından beri, eğitim sistemimiz felçtir. Çünkü Harf Devrimi ile İslam kültüründen ve tarihi hamulemizden koparıldık ve tedricen de uzaklaştık. Böylece Batı Medeniyetinin tefessüh etmiş kültürel tozlarını yutmaya ve boğulmaya başladık. Teknolojisinden zere nasiplenmedik amma mikrop yüklü kültürünü adeta bir çocuğun annesinin göğsünü emdiği gibi emdik. Tarihle, ecdadımızla bağımız zamanla zayıflayarak adeta koptu gibi bir şey oldu hatta koptu. Söyleyin babayla evlat anlaşamazlarsa ne olur? Anayla kız uyuşamazlarsa ne olur? Çünkü nesilleri birbirine bağlayan yegâne şey; kültürdür, dildir, temiz ve sağlam gelenektir. Kültürde, dilde yabancılaşma başladı mı, geleneklerinden kopuş başladı mı, bağlar zayıflar, nesiller birbirini anlamaz olurlar ve zamanla koparlar, nihayet birbirlerine düşman olurlar. Söyleyin lütfen, bugün ecdadının dilini bilen, bilse de idrak eden kaç kişi vardır? Bugün kitabının dilini hakkıyla idrak etmiş kaç kişi vardır? Peki, ecdadının dilinden anlamayanlar, ecdadını anlarlar mı? Ecdadını anlamayana, ecdadını başkaları anlatmaz mı ve başkaları da torunlarını atalarına düşman etmek maksadıyla anlatmazlar mı ve bugün ne haldeyiz? Bugün aynı oyun, dinimiz üzerinde oynanmaktadır, hoşgörü ve diyalog sapkınları eliyle. Çok dikkat etmeliyiz, uyanık olmalıyız. Milli varlığımızı dini varlığımızdan, dini varlığımızı milli varlığımızdan ayırmaya yeltenenlere karşı tetikte olmalıyız. Milli mektebe suikast içinde olanları ekarte etmeliyiz. Düz, kalın ve kalıpsal bakarsak görebileceğimiz hiçbir şey olmaz ve uyumaya devam ederiz.

 

Bakınız Nurettin Topçu üstat ne diyor ve lütfen harf harf tetkik ve tahlil ediniz, derinlerde ki gerçekleri yakalamaya çalışınız. Bir harften binlerce harfe ulaşınız. İnce bakınız, ince düşününüz, ince sonuçlara ulaşınız. ‘’Mektep, ruh hayatının bütün mazisinin meyvelerini verici bir cihazdır. Mazisiz mektep olmaz. Mazisiz, geleneksiz mektep denemeleri, ortaya mektep yerine bir okuma yeri, konferans salonu veyahut da bazen bir oyun çıkarmıştır. Mektep, alelade kulüpten farksız olmuştur. Son ‘’otuz yılın’’ denemeleri, bizi bu tehlikenin uçurumlarına süratle götürmektedir.’’ Nurettin Topçu-Kasım 1959-Türkiye’nin Maarif Davası

 

‘’Harf İnkılâbı, yüzlerce yıllık milli kültürle bağları kopardıktan sonra, dilin değişmesi, üniversite gençliğini ortaokul çocuklarının hizasına indirdi.’’ Nurettin Topçu-Nisan 1970-Türkiye’nin Maarif Davası

 

Eğitim yapımız hala bilinçli ve sistemli olarak tahrip edilmektedir. Bizim ülkemizde ve bütün Türk-İslam âleminde eğitim sitemi bilinçli şekilde yozlaştırılmaktadır. Eğitimciler kasıtlı olarak ekonomik mahrumiyetler içinde yaşatılmaktadır. Çünkü madden rahat olmayan eğitimcilerimizin manen rahat olmaları kolay değildir, manen rahat olmayan eğitimcilerin de sağlıklı eğitim vermeleri kabil değildir. Bunu bizatihi hayatın içinde görüyoruz, eğitimci dostlarımızla fikir teatilerinde bulunuyoruz. Tanıklığımız bizatihidir. Eğitim yapımız üzerinde dehşetli oyunlar dönmektedir. Ne ülkemiz ne de Türk-İslam ülkeleri, kendi temel ve kök değerleri temelinde eğitim verememektedirler. Çocuklarımızın beyinleri kesinlikle lüzumsuz, beş para etmeyen bilgilerle doldurulmaktadır. Üstelik hayatları boyunca çokta fazla ihtiyacı olmayacak bilgilerle. Bir meslekle ilgili bilgiler bellidir ve elbet verilmelidir ama lüzumsuz bilgi haddinden fazladır ve bu da zararlıdır ve öldürücü etkisi vardır. Böylece beyinler yorulmakta ve beyinlerde boş yer kalmamaktadır. Beyin lüzumsuzluklarla dolup, beyinde boş yer kalmayınca da esas alınması gereken bilgiler alınmamaktadır. Bu konu üzerinde ciddiyetle durulması gerekiyor.

 

Yani gerçekten düşünün bir; hiçbir eğitimci, hedef kitlesine kendi mesleği dışında bir bilgi veremiyor, sistem buna imkân tanımıyor. Peki, böylece ne oluyor? Çocuklar ‘’milli ve manevi’’ değerlerden nasipsiz kalıyorlar. Şimdi bunu söylediniz mi de hemen havlarlar birileri; herkesin bir görevi var kardeşim, kimse görevinin dışına çıkamaz derler. Ama bu lanetli bir tuzaktır. Ve zaten de böyle diye diye bu hallere düştük, düşürüldük ama bir türlü idrak edemedik, söylenenlere eyvallah doğrudur çektik. Oysa çıkması gerekir, her meslekçi, kendi mesleği dışında milli ve manevi bazda bir şeyler vermelidir kendi hedef kitlesine. Bir dakikalıkta olsa vermelidir ki; çocuk kendini yetiştireni tanısın. Sırf mesleki bilgi ile talebe muallimini asla tanıyamaz ve ondan kâmil manada etkilenemez. Çünkü hiçbir çocuk, lüzumsuzluklarla dolu mesleki bilgileri bir ömür kullanacak değildir ki; zaten kullanılacak bir bilgide veriliyor değildir. Ama bizlerin ince düşünme gibi bir derdimiz yoktur. Kalın bakıyoruz, kalın düşünüyoruz ve kalın yaşıyoruz. Oysa çok ince oyunlar, çok ince düşünerek fark edilir ve tedbir alınmakta gecikilmez. Bizler kesinlikle eğitim sistemimizde devrimci bir hamle yapmalıyız arkadaşlar. Eğitimimiz kesinlikle ama kesinlikle, kendi milli ve manevi köklerimize dayanmalıdır. Yoksa çocuklarımızı sürekli kaybetmeye mahkûmuz. Çocuklarımızı kendimizin kılmak istiyorsak şayet, kendimizin olan şeylerle beslemeliyiz. Bilakis zehirlenmeleri mutlak gerçekliktir. Kimliğini kaybeden bir millet, dinini unutan bir millet ne yapacağını, nereye gideceğini bilemez. Bataklığın içinde yaşar ama fark edemez.

 

Ben yine denizden damlalarla kanmanızı sağlayacağım ama denize dalmadan kandığını sanmak aldanmaktır. Bakınız üstat yine ne diyor: ‘’ İlkokulundan üniversitesine kadar millet mektebini yıkan bir ülkede Milli Ruh’tan ne eser kalabilir? Millet kendini nerede arayıp bulabilir?’’ Nurettin Topçu-Nisan 1970-Türkiye’nin Maarif Davası

 

Son sözü söyleyerek, son noktayı koymayı; büyük fikir devi, muazzez münevverimiz, haysiyet ve mesuliyet davacısı Nurettin Topçu üstadımıza bırakalım, buyurun:

 

‘’Bol gelirli istikbâl hazırlayarak değil, milli varlığımızı düşman kuvvetlerin tasallutundan kurtardığımız vakit, işte o zaman çocuklarımızı ve milletimizi kurtarmış olacağız. Mesele, önce bu iradeyi elde etmek, sonra bu işin nasıl yapılacağını hesaplamak meselesidir. Zamanımızın İstiklâl Savaşı, bu cephede açılacak savaştır.’’ Nurettin Topçu-Nisan 1970-Türkiye’nin Maarif Davası

 

 

EKSTRA:

 

BİR:

Bir insan ya da bir millet bir şeyi niçin kabullenir, sahiplenir? O şeyi kendisinden bildiği kişiler yapmıştır da ondan, o şey kendini ifade eden ya da kendine hoş gelen olgularla maskelenmiştir ve tanımlanmıştır da ondan. Oysa çok uyanık olmak gerekiyor. Düşman hep böyle vurmuştur ve egemenlik kurmuştur. Gizli sömürünün çarkları böyle döner. Düşman direkt müdahalede bulunmaz ve asla senin olanın dışını değiştirmez. Düşman kendi çok özel adamları eliyle müdahalede bulunur ve içini değiştirir, dışını aynen bırakır. Ki sen dışa bakarak mutlu olasın ama içindekini yutarak boğulasın. Ah benim garip, necip ve mazlum milletim. Seni ne halde düşürdüler böyle? Nice köklü hamleleri ve vurgunları niçin kabullendik? Babanın yaptığı şeyi evlatlar kabullenirler. Bir iki evlat karşı çıkarsa onlara hadleri bildirilir ve onlar ebediyen susturulurlar. Babanın güzel şeyler söylemesi de bir yerde oyunun bir parçasıdır. İşte bize ve bizimkilere ( Türk-İslam âlemine) oynanan oyunun aslı esası budur.

 

İKİ:

Gerçek önderin peygamberindir (sav). Sadece O’nu (sav) dinleyeceksin, O’nun (sav) sözünü doğru bileceksin, O’nun (sav) izinden yürüyeceksin. O’ndan başkasını asla ama asla önder bilmeyecek ve tanımayacaksın. O’nu (sav) tanıyan, bilen, anlayan ve önder ittihaz eden necip ecdadının yolunu takip edeceksin. Yanlışlarını değil doğrularını alacaksın ama ecdadının. Zira Önder’in (sav) mutlak hakikattir, doğrudur ama ecdadın değildir. Eğer peygamberini önderin olarak ittihaz etmez de, benzerlerimizi önder ittihaz edersen batarsın, doğru yoldan saparsın ve nemi kaparsın, nihayet içten içe çürür gidersin ve bir üflemeyle yıkılır toz olursun. Ahmaklığın âlemi yok. ‘’Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) gösterdiği yolu takip etmelidir. Ve verdiği talimatı tam olarak tatbik etmelidir. Tüm Müslümanlar, Hz. Muhammed’i (sav) örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. Zira ancak bu şekilde insanlık kurtulabilir, kalkınabilir.’’ Mustafa Kemal Atatürk

 

ÜÇ:

Nurettin Topçu üstadın, aziz fikir devinin ‘’Türkiye’nin Maarif Davası’’ isimli kıymetli, fevkalade, aliyyülâlâ eserini lütfen okuyunuz, her harfini tetkik ve tahlil ediniz, üzerinde dura dura, düşüne düşüne okuyunuz. Allah (cc) Kur’an dışında bir kitabı tazim ve tebcil etmekten bizleri korusun ama O yüce, ekmel ve aziz Kitaba aykırı olmayan ve O’nun yüceliklerini bizlere sunan kitapları da el üstünde tutmalı, gereken önemi vermeli, almamız gereken dersi almalıyız. Bakınız kıymetli, necip, haysiyet ve mesuliyet abidesi üstadımız ne diyor:

 

‘’Bize bütün hareketlerimiz için değer ve kaide sunacak, satıcıdan siyasiye, doktordan gazeteciye, çocuktan ihtiyara kadar hepimizin yaşayışına ruh ve mana katacak; anlaşılmış, sistemleştirilmiş hikmetleri, bütün birliği içinde saklayarak her âleme pencerelerini açacak büyük mektebin hakikatlerini ihtiva eden bir kitaba muhtacız. Bu kitabı, asrın anlayışıyla bütün hürriyet, bütün hikmet ve bütün hakikatiyle mektebimize temel yapmalıyız:

İşte bu Kitap, Kur’an’dır.’’ Nurettin Topçu- Kasım 1959-Türkiye’nin Maarif Davası

 

Tarih: 02.01.2012 Okunma: 657

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?