Üstat ilk evvelde okuyucularınızı ciddi düzeyde dikkate almanız saygıya şayan bir duruştur. Kalpten eyvallah. Sonsuz teşekkürlerimi arz etmiş bulunmaktayım. Herkesin harcı olan bir duruş değildir bu. En insani, en adil görünenlerimiz bile Kaf Dağı’ndan ötmektedir.
Şimdi üstat İslam ile Sosyalizmi bir araya getirmeye çalışıyorsunuz. Ciddi bir çaba içerisindesiniz. Ama iki tarafça da muhal bir haldir bu. Zira iki taraftan olduğum gibi farklı taraflardan üstatlarla da dostluğum vardır. Ve iki düşüncenin de kaynaklarından bihaber değiliz. Şunu ifade edeyim: ben araştırmacı yazar değilim. Ben deneme yazarım üstat. Öyle kaynak vermeyi de pek sevmem. Zira herkes kaynak eksenli bilgi alacaksa kitaplar var. Ben okuduklarımı, bildiklerimi de pek bir yerde toplamam. Çok önemli ibareleri alırım o kadar. Ben kendime ait indi mülahazalarımı serdederim daima. Kitabi bilgi isteyen için kitapçıdan ve kitaptan bol ne var?
Kitapta ki ayetleri dilediğiniz gibi yorumlama lüksünüzün olduğunu sanmıyorum. ‘’Ey Habibim, Allah’tan gelen haktır. Dileyen iman eder mümin olur, dileyen inkâr eder kâfir olur.’’ Kehf–29. Kur’an ayetleri muhkem ve müteşabih olarak vardır. Bizler muhkem olanları ile amel ederiz. Ki bizatihi Allah diyor: bazı ayetlerimiz vardır onunla bazılarını saptırırm diyor. Yani bu ayet yok mu? Var. O zaman demek ki ayetleri kendi indi mülahazalarımızla yorumlamak bazen sakatlık doğurabilmektedir. Bahusus müteşabih ayetleri. Ki bu yapılmıyor değildir. Ama akıl her şeyi çözmüyor ve her şeye ermiyor. Zorlama istikamete dinamit oluyor. Hayatın içindeyiz, yaşıyoruz, görüyoruz, duyuyoruz ve biliyoruz.
Üstat bir şeyi dille ifade etmek ayrı şeydir, kabul edip üzerinde hassasiyetle durmak ayrı şeydir. Çok sık olarak ifade edilir. Beşeri imtihan olayı vardır. Bir öğrenci imtihan olacağını bildiğini söyler ama çalışmaz. Biri de iman eder olaya ve çalışır. Sonuç malumdur. Yani imtihan vardır demek ayrıdır, o imtihanın ölçütlerine göre hareket etmek ayrıdır. Din var, ölüm var, imtihan var, ahiret var dersiniz ama dini yaşamın bir yönünü engellersiniz. Peki, bu nasıl imandır? Nasıl imtihana, ölüme inanmaktır? Dilin kemiği yoktur üstat. Her şeyi söyler ama söyleneni mutlak inançla söylemek çok farklıdır ve eylemi de bu inanç doğurur. Bunları sizi müstesna tutarak ifade ediyorum. Çünkü örnek mebzul miktarda da ondan.
Biz Allah’ın, bizim için seçtim dediği İslam’dan söz ediyoruz üstat. Farklı İslami algılardan değil. Bu yüzden İslam dedik. ‘’Sizin için, dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim.’’ Maide–3. Bizim dinimiz seçilmiştir üstat. Seçecek bir din aramak olayı yoktur artık. Bu yüzden ha Kur’an demişiz ha İslam farkı yoktur.
İslam içinde sosyalizm yoktur ve olamaz üstat. Olaydı zaten Önder bunu gerçek kılardı. Kimse de engel olamazdı. Tıpkı faşizmi ve kapitalizmi gerçek kılabileceği gibi. Çünkü temeller farklıdır üstat. Bakış açıları farklıdır. Zira hayatın içindeyiz ve örneklerde tam karşımızda durmaktadır. İstisnalar kaideyi bozmaz derler de pek katılmam ama gerçekten de öyledir gibi. Yani şimdi sosyalizmi anlatmaya lüzum görmüyorum. Zira tek tıkla ulaşabilecek durumu vardır herkesin, bütün bilgilere. Sosyalizmin içinde de İslam yoktur ve olamaz üstat. Tek istisnası dahi gösterilemez. Şayet gösterilecek örnekler varsa da derinlerine çok iyi bakmak icap eder.
Mutlak eşitlik ölümledir üstat. Hayatta mutlak eşitlik muhal ender muhaldir. Kur’an’ın hiçbir ayetinde mutlak eşitliğe vurgu yoktur. Çünkü bu yaratılışa aykırıdır. Hangi ağaç birbiriyle mutlak eşittir? Hangi dağ, deniz, fiziki yönüyle insan birbirlerine eşittir? Hangi insan bilgi yönüyle eşittir? Kim örnek gösterebilir? Hadi buyursunlar bilgi olarak eşit olsunlar? Allah bunu söylemez üstat. Zira bu sünnetullaha münafidir. Eşitlik nerede olur üstat? Haklardan istifade etmede eşitlik olması icap eder elbet. Misal; dünya mahkemelerinde yargılanırken, bir yere alım yapılırken, gelirler bölüşülürken vs. Ha insan olarak eşitiz. Kimse kimseden üstün de değil, alçakta değil. Üstünlük takvadadır. Ama özellikler itibariyle, rızık itibariyle asla mutlak eşitlik yoktur ve olamazda. Havada değiliz, yerdeyiz. Sözlerimizde biz gibi yürümelidir bence. Mutlak adalette yoktur. Zira çok aradım bulamadım. Mutlak adalet Allah katındadır. İşte orada mutlak adalet mutlak sonları tayin edecektir. ‘’Oyun bittiğinde şahta, piyonda aynı torbaya konur.’’ Tıpkı hayatta ki gibi: ölen kralsa da, teba ise de gireceği yer bir metrelik çukurdur. Kim altından yaptırabilir gireceği yeri ya da kendi tayin edebilir? Bir baba oğluna demiş ki: oğlum öldüğümde beni çorabımla gömeceksin ve öldükten sonra şu mektubu okuyacaksın. Oğlan babası ölünce çorabıyla gömmek istemiş ama asla müsaade edilmemiş. Sonra açıp mektubu okumuş: gördün mü oğlum? Yırtık bir çorabın bile götürülmesine müsaade edilmiyor demiş. Belki konuyla bağsız ama fazla da uzak olmayan bir örnek. Kim olursan ol; sadece ölüm karşısında acizsin ve eşitsin.
Bir ayet var, rızıkta üstünlükten bahseden (Nahl-71). Bir defa orada mutlak eşitlikten bahsetmiyor Allah. Kesinlikle eşit olacaksınız demiyor. Sadece kuru mantıksal vehimleri kötülüyor. Zira zenginler malından verdiği zaman, kendisinin de verdikleriyle eşit hale geleceğinden ürküyor. Ama bilmiyor ki vermek aslında almaktır. Tabi ki Allah’tan. Zira Allah verene muhakkak yeniden verecektir. Ama zengin sefiller, pislikler, odun kafalılar bu ince noktayı anlayacak kapasiteden yoksunlar. Zira zenginler fikren tümden yoksunlar. Zaten Allah’ta uyarıyor: benim verdiğim nimeti mi inkâr ediyorlar diyor. Yani kimin verdiğini kimsen sakınıyorsunuz diyor. Zenginler bu kadar beyinsiz yani. Tabi verileni veren zengin de yok değil. Zira bir ara Filistin davasına sermayesiyle hizmet ettiği iddia edilen bir zengin, Macaristan da, alçak, soysuz siyonist köpeklerince katledilmişti.
İşte bir derin ayrıntı daha. Acaba mülkte bu mutlak eşitlik olayının arka perdesinde ne var? İyi tahlil etmek icap ediyor. Zira hizmet neyle oluyor? Mutlaka lanet parayla. Aslında lanet olmuyor mukaddes bir amaca hizmet ifa ediyorsa. Hatta paradan kötülük sadır olmaz, zira cansız olanın hükmü olmaz, kötülük insandandır ve parayı da kirleten insandır aslında. İşte burada durmak icap ediyor: peki herkes mutlak eşit olsa yine de zengin birileri olmayacak mı ve kimden olacak bu? İyi düşünmek gerekiyor. Uzayda yaşamıyor, gökte uçmuyoruz, bizatihi hayatın olanca kaotik haline mahkûmuz. Burada İslam’a bir suikast var gibi. Sanki dine hizmetin yolu kesilsin isteniyor siyonistlerce. Zira mülk zenginde de olsa, devletin elinde de olsa, arka perde de emin olunmalı ki siyonistin elinde olacak. Peki, o zaman para kime hizmet edecek ve artık ya zengine ya devlete muhtaç olacak olan gariban Müslüman ne yapacak? Bence üzerinde çok ciddi olarak düşünmek hatta ‘’siyonist protokolleri’’ okuyarak düşünmek icap ediyor. Asla basit bir şey değil!
Sosyalizmin mutlak eşitlikten söz ettiğini ben söylüyorum üstat. Nikitin’in ‘’Ekonomi Politiğini’’ okuduysanız orada var bu. İktibas yapmayacağım. Zira iktibas yapacak darlıkta değil yapmayacak genişlikte ele alınmıştır olay.
Peygamber toplumcu değil miydi? Elbette ümmetini severdi, ümmeti için çalışırdı. Sürekli ümmetini düşünürdü. İslam bireyi önceler ama toplumu hedefler. Hani Huksley diyor ya:’’birey hissederse toplum sendeler’’ diye. O misal. İslam önce bireyden başlar ve öyle de başlamıştır. Oradan da bütün toplumu kuşatır ve kuşatmıştır. Olay karıştırılıyor. Yani toplumu düşünmek, toplum için savaşmak sosyalizme münhasır bişey değildir ki? Bilakis sosyalizmde toplum için birey feda edilir. Hani bir yüce (!) yoldaş diyordu ya; ‘’Bolşevik düzeninde ferdi yaşama yer yoktur’’ diye, işte o misal. Evet, feda olsun ama bu yanlış şekilde olmaktadır burada.
Hz. İsa’dan örnekler vermişsiniz. Eyvallah üstat. Ama şunu bilmeliyiz ki İncil tahrif edilmiş bir kitaptır ve asla mutlak güvenilir değildir. Ha içinde gönlü ve beyni mutmain kılacak şeyler yok mudur? Eyvallah, kesinlikle vardır. Bu örnek verdiğiniz şeylerin benzeleri hatta daha ötesi Kutsal Kitap’ta da vardır. Yani şöyle bakıyorum da hem İncil’e hem de Kutsal Kitaba sanki Marksizmle uyumlu hale getirilmeye çalışılmış gibi bir durum görüyorum inceden. İndi mülahazamdır. Yanılgı payımı da saklı tutma hakkım vardır.
Ne sosyalizm ne de kapitalizm yetişmez bu bağda üstat. Bu bağ başka bağ. Zira bu bağın harcı Allah tarafından atılmıştır ve o harç asla beşerin temelini attığı şeylerle mukayese edilemez. Karıştırılamaz. Bunu ne Allah (cc), ne Önder (sav), ne de Anayasa kabul etmez.
Ha bakınız belki de bunları sosyalist biri olarak söylüyorum. Ama ben gerçekçiyim üstat. Gerçekleri kabul etmek zorundayım. Kendimi haklı çıkarmak içinde olsa bile gerçekleri değiştiremem ve değiştirme gücüm de yoktur zaten. İşte bizim ülkemizde yapılan en büyük yanlışta bu. Bilgilenme ve bilgilendirme yanlışlığı. İlla düşlediklerimizin tahakkuku için doğruları yanlışlarla karıştırıyoruz. Saf gerçekte örtülmüş oluyor bu arada. Oysa gerçeği bütün çıplaklığı ile izhar etmek zorundayız. Ki insanlar sahih bilgi ile istikamet bulsunlar. Sahih bilgi temelinde olabilecek olanı düşünsünler. Çözüm yolunu buna göre bulmaya çalışsınlar. Bence daha mantıklı olur. Ve gerçek devrimin yolu da buradan geçer. Hem de en bilinçli devrimin. En güçlü ve ebedi olabilecek devrimin. Milli devrimin.
Bazı reddiyelerinize eyvallah. Aynı şekilde düşünüyoruz. Ama düşündüklerimiz muhakkak hayata uymalıdır üstat. Hayat düşündüklerimizi kusuyorsa orada bir sorun var demektir. Ve bütün çabalar beyhudedir. Faizi, kumar sayılan bütün pislikleri elbette reddediyoruz. Bütün haksız kazanç yolları şiddetle kapansın istiyoruz. Herkes çalıştığının karşılığını alsın istiyoruz.
Bazı yerlerde akıllar karıştırılıyor gibi. Ben oralara asla katılmıyorum. Sanki Kur’an aracı kılınarak sosyalizmin tolere edilebilecek ve İslam’a uyan, İslam ile bağdaşan bişey olduğunu kabullendirmek gibi zımni bir gayret görüyorum gibi. Ama Allah ne diyor: ‘’bile bile hakkı batıl ile örtmeyiniz.’’ Demek sadece mülk konusu yokmuş kitapta.
Zamanımızda ki Müslümanlar değil, hiçbir zamanın Müslüman’ı İslam’ı mutlak manada hayata uyarlayamaz. Zira bu, imtihan olgusuna münafidir. Çünkü Allah der ki: ‘’ günah işlemeseydiniz, günah işleyecek bir toplum yaratırdım.’’ Ama en üst düzeyde uyarlamak adına da kavga vermelidir. Üstat bence çoğu şey karıştırılıyor ya da karıştırılmak isteniyor. İnsan günah işler melek değildir. Tövbe eder şeytan değildir. İnsan nefis sahibidir üstat. Elbet her alanda ve her konuda günah işleyebilir ama bunu bilinçli şekilde ve sürekli olarak tekrar etmemesidir olması gereken ve günah işlediği anda tövbeye yönelmesidir istenen. Bu mevzuda hadisler vardır hem de sahihinden.
Kur’an rızıkta ve nimette mutlak eşitliği asla emretmez. Zira ‘’herkse çalıştığı vardır’’ ayeti bile bu düşünceyi nakzeder. Herkese çalıştığı vardır, peki herkes aynı derecede mi çalışacaktır? Herkes aynı imkâna mı sahiptir? Bu muhaldir üstat. Allah dengeyi emreder. Azgınlığı ve tuğyanı yasak eder.
Sosyalizm Kur’an’a rağmendir ve öylede olmak zorundadır ve dahi öylede olacaktır daima. Bizler kaideyi asla bozamayız. En harbi sosyalistlerden bazı üstatların yazılarını okuyoruz. En dibine kadar sosyalizmi bilen kişilerdir bunlar zira. İlahi olan ile beşeri olan asla mutlak uyum içinde olamaz. Ha sosyalizmin vurgu yaptığı şeyler vardır hayatta ve bu insana ters değildir ama bu demek değildir ki sosyalizm haktır ve haklılık kazanacaktır.
Evet, Kur’an’ı okumalıyız hem de sürekli. Ama tertil ile.
‘’Muhakkak, Allah katında din İslam’dır.’’ Ali İmran–19
‘’Her kim, İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki; o din kendisinden kabul edilmeyecektir.’’ Ali İmran–62
‘’Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ona teslim olmuştur.’’ Ali İmran–83
‘’Sizin için, dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim.’’ Maide–3
Vatan, iman, millet, dil ve devlet ile. Milli ve dini varlığımızı korumak inancıyla, umuduyla.