RUHUNA GERİ DÖN!...

Özgür DENİZ - 24.01.2012

Bir insana canlılık veren, insanın hareket etme kabiliyetine aracılık eden şey, ruhudur. Siz, ruha, ne anlam yüklerseniz yükleyiniz fark etmez. Ruh, insanın içindeki en büyük güçtür, hatta bütün gövdesini kaplayan en büyük güçtür. İnsanı (yani koca bir gövdeyi) ayakta tutan şeydir. İnsana canlılık veren ama biçimlenemeyen şeydir. Damarlarda dolaşan kandır sanki. İnsanın, yokluktan varlığa erdiği, varoluş özüdür. Ruhsuz insan ölü insandır. Ölü insanda etkisiz insandır. Hayata bir şey veremeyen ve hayattan bir şey alamayan insandır. Bir nevi, yokluktur, hiçliktir. Yani varlık âleminde, varlığından bahsedilmeyen bir varlıktır. Bir insanın, varlık âleminde varlığından bahsedilmesi için; onun, varlık âleminde var olması, yani görünüyor olması, hareket halinde olması gerekir. Bilakis o, bir ölüdür, yani yokluktur, varlık âleminde ki hiçbir vakıaya etkide bulunamayan ve hiçbir vakıadan etkilenmeyen biridir. Maddi âlemle temas halinde olmayandır. Bu yüzden insanın, ruhuna, gereken önemi vermesi ve onu beslemesi gerekir. İman, ruhun en muhteşem besinidir. İman, ruhun kaynağını tanımaktır, bilmektir, anlamaktır. İmansız bir ruh; kapkaradır, zayıftır, perişandır, viranedir. Bunun yanında, sevgi de ruhun en önemli gıdasıdır. Çünkü sevgisiz ruhta, çöl misalidir. Zira sevgi, bir yerde, ruhun rahmetidir. Varlık âleminin, sessiz derinliklerinden sızan ve insan beyni tarafından algılanan ve ruhun coşkunluğuna vesile olan müzikte (bu müzik, bildiğimiz anlamda müzik değildir ve bu müziği hissetmek her yüreğin harcı değildir, bedeli vardır) tıpkı sevgi gibi, iman gibi ruhun gıdasıdır. Ruh; iman, sevgi ve varlık âleminin görkemli tınıları ile dirilir ve yine aynı şeylerle kaynağını tanır, bilir, anlar, kavrar.

 

 

İnsanın, kendisi sayesinde, varlık âleminde var olduğu ve varlığını ispat ettiği ruhunu; bilmesi, tanıması ve anlaması içinde akla ihtiyacı vardır. İnsanda ki akıl, Allah’ın en büyük nimetidir. Zira akıl olmadığı zaman, insanın canlı bir varlık olarak, varlık âleminde bulunması fazla bir anlam ifade etmez. Zira akıldan mahrum bir ruh, yönünü bilemez. Gayesini idrak edemez ve varlığının idamesini sağlayamaz. Hani derler ya; ‘’aklı olmayanın, dini de olmaz’’ diye, işte o misal. İnsana yön tayin eden ve varlık hikmetini kavramasını sağlayan yegâne olgu, aklıdır. Akıl, Allah’ın en büyük lütuflarından biri olarak, biçimlenemez olandır. Çünkü akıl biçimlenebilseydi, Allah’ta biçimlenebilirdi. Ama bu mümkün olmayandır ve mümkün olmayacak olandır. İnat beyhudedir ve bataklıktır. Düşünce sonsuz olandır ve kendiliğinden olandır. Bu yüzden düşünce, Allah’ın varlığına en büyük hüccettir. Düşüncenin kaynağı akıl, aklın kaynağı da Allah’tır. Akıl, en ileri noktaya ulaştığında Allah var der ve akılla Allah asla çelişmez. Bir filozof der ki; ‘’mantıkla çelişen, Tanrı’yla da çelişir.’’ Anlayış, anlamak, bilmek; insanın en büyük ve ayrıcalıklı özelliklerindendir. Ama bunlar da, akılla ilintili olan şeylerdir. Bilgiye, aklı yoluyla erişir insan ve bilgi, insanın varlık âlemini tanımasına yarayan en büyük ve biricik araçtır. Çünkü bilgisizlik, ruhsuzluk gibidir bir yerde. Nasıl ruhsuz insan, yaşayan ölü gibiyse; bilgisiz insanda yaşayan ölü gibidir. Ruh, insanı ayakta tutan ve insanın hareket etmesini sağlayan şeyse; akıl da, insana yön tayin eden ve insanın hareketlerine ahenk, disiplin ve istikamet veren şeydir.

 

 

İnsanın, manevi canlılığını (ama bu canlılık bir yerde maddi âlemdeki canlılığında işaretidir) nasıl ruhu ve aklı birlikte sağlıyorsa; maddi canlılığını da değerleri (yani varlık sahnesinde, kendisinin, ne olduğunun ifadesi sayılan işaretler) sağlar. Değerler de, ruh mesabesindedir. Değerlerini aklı sayesinde bilir ve ruhunun aracılığı ile yaşar. Çünkü maddi âlemde, değerler (temsil edilen olgular olması babında) üzerinde kendini gösterdiği insanın görünmesini, tanınmasını ve bilinmesini sağlar. Eğer değerleriniz yoksa sizde yoksunuz demektir. Bu seferde, yaşamayan değil ama yaşayan ölüsünüz demektir. Zira insan, maddi sahada değerleri ve kimliği ile var olur yani tanınır, bilinir, anlaşılır, ayrıt edilir. Ruhunuzun olması sizin yaşıyor olmanızı sağlar; değerleriniz de, sizin, benzerleriniz arasında belirgin olmanızı sağlar ve kim olduğunuzun tecessüm etmiş ifadesi olur adeta. Gladstone denilen pisliğin, şu sözleri ekseninde düşününüz; “Türkler, insanlığın, insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu da yok etmeliyiz.”  Evet, burada, bir kavmin kimliğinden bahsedilmektedir ve o kavim aşağılanmaktadır. Bir yerde, o kavimden duyulan derin korkunun genlere işlemesinin de işaretidir. Çünkü bizler, dünyaya, bir zamanlar, Türk Milleti (bütün unsurlarıyla birlikte ama bu isimle) olarak hükmetmiş bir milletiz ve sizler kim olduğunuzu unuttuğunuz zaman, sizi, siz yapan değerleri de unutursunuz. Ve böylece, varlığınızı ispat etmeniz ve benzerleriniz arasında kendinizi görünür kılmanız çok zordur. Bu yüzden kimliğinizi inkâr, bir yerde kendinizi inkârdır ve ancak düşmanın emellerine hizmet eder.

 

 

İşte bugün, Müslüman Türk Milleti olarak, Asya steplerine sürülmemiz imkânsızın imkânsızı olduğu için, bizi, Anadolu da boğmak istiyorlar. Ve bu yüzden, muarızlarımızı ve düşmanlarımızı sürekli taltif ederlerken,  bizleri sürekli aşağılıyorlar ve bizlere emir yağdırmaya, bizleri tarih sahnesinden silmeye çalışıyorlar. Ruhumuzu, aklımızı kirletmeye ve değerlerimizi yıpratmaya, çürütmeye gayret ediyorlar. Kimliğimizi unutmamız ve kimliğimizden utanmamız için ellerinden geleni yapıyorlar. Bütün şeytanlıklarını son raddesine kadar sergiliyorlar. İçimizde ki sıkı dostlarını da (kimliğinden utanan ve kimliğini sahiplenenleri ve açıkça ifade edenleri kınar hale gelen dostlarını) kullanıyorlar bu minvalde. Hem kimliğini, hem de kimliğinin kapsama alanına giren bütün ulvi değerlerini, meziyetlerini yok etmek, senin gönlünden, ruhundan, aklından çalmak istiyorlar. Ve senin, kimliğini ve kimliğinde münderiç olan meziyetlerini, değerlerini savunamaz hale gelmeni istiyorlar. Ve sen, kimliğini ve kimliğinin muhtevasında münderiç olan değerlerini yitirdiğin zaman, savunamaz duruma geldiğin zaman ve kendini kimliğinle ifade etmekten korkar duruma düştüğün zaman, kendini yitirmen de mukadder olacaktır ve böylece Asya steplerine sürülmeyeceksin ama Anadolu da boğulmuş olacaksın.

 

 

Ruhuna, aklına ve kimliğine dön, ey bu toprakların güzel ve yiğit evladı! Şuurunu ve bilincini kaybetme! Mukavemetini sağlam ve diri tut! Ve bil ki; yıldığın zaman, yıkıldığın andır!

 

Tarih: 24.01.2012 Okunma: 705

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?