Ülkemizin 81 ili, 957 ilçesi, 2951 belediyesi ve 34,367 köyü olduğunu biliyor muydunuz? Evet, ülkemizin siyasi ve coğrafi olarak son durumu böyle. Son bir haber daha verelim. KİK (Kamu İhale Kurumu) de çok sayıda ihalede usulsüzlük yapıldığı ve içinde kamu görevlileri dahil 12 kişi tutuklandı. Bu bilgi ve haberlere neden gerek duyduğumuzu soranlar olacaktır. Haklılar, o halde anlatalım.
Ömrünü o vilayet senin bu vilayet benim deyip dolaşıp durmuş yaşlı bir valiye, beraber görev yaptıkları kaymakamlardan biri sürekli serzenişlerde bulunur, aldığı maaşın yetmediği, geçinemediğini söylermiş. Vali dayanamamış ve genç kaymakama, inşaat yap demiş. Kaymakam valinin ne demek istediğini anlamamış, aynı şekilde serzenişlerine devam etmiş. Vali hep aynı şekilde cevap veriyormuş. Ama kaymakam, yapılacak bir inşaat yok ne yapayım, diye sorunca bu defa vali kızmış ve “bunun yolunu da ben öğretecek değilim ya, git bul bir inşaatı yap” demiş.
Gerçekten kaymakamda işin yolunu yordamını bulmuş. İlçeye döndükten kısa bir süre sonra, ilk olarak küçük bir onarım işi çıkarmış, arkasından yeni bir yapım, daha sonra daha büyük bir inşaat işi ayarlamış ve “inşaat yapmaya” başlamış. Elbette bu işleri yapar, yaptırırken, işin püf noktalarını yakalamış. Bundan sonra kimse o kaymakamın maaşının azlığından, geçinemediğinden söz ettiğini duymamış. Anlayacağınız kaptan gemisini yürütmüş.
Şimdi arkanıza yaslanın ve rahatlayın, hatta kendinize bir çay koyup içmeye başlayın. Çünkü anlattıklarımız size de çok ilginç gelecek.
Gözünüzü kapatın ve çevrenizde ne kadar şirket, oda, birlik, kooperatif, dernek, vakıf, kamu kurum ve kuruluşu varsa şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Buralarda işlerin nasıl yürüdüğü konusunu hatırlayın. Olmadık zamanda olmayacak işlerin nasıl yapıldığını düşünün. Bitmedi. Söz konusu o kurum ve kuruluşların, dernek, vakıf veya şirket yöneticilerinin, görev öncesi ve sonrası yaşayışlarını karşılaştırın. Ortaya çıkan manzara hoşunuza gitti mi? Manzara hoşunuza gitmişse mesele yok. Ama ortaya çıkan durumdan siz de benim gibi rahatsız iseniz, gelin beraber ağlaşalım.
Ulusal ve yerel basından takip ediyor, yapılan işlere hayretler içinde kalıyoruz.
Ülkenin dört bir tarafında çoğu il, ilçelerde ve beldelerde; kimi devlet destekli, kimi bölgesel kalkınma ajansları destekli, kimi AB, Dünya Bankası, BM gibi uluslararası desteklere sahip projelerle büyük soygun ve vurgunlar yapılıyor.
Bu desteklerden yararlanmak için aranan bazı şart var ve bu şartları yerine getirmeniz gerekiyor. Mesela, çeşitli bakanlıkların desteklerinden yararlanmak için kesinlikle iktidara yakın olmanız lazım. Elbette kendinizi ispatlamanın çeşitli yol ve yöntemleri var.
Uluslararası destek ve yardımlardan faydalanmak için de yine o kurumların gözüne girmeniz, istedikleri teminatları vermeniz lazım. Yoksa kimse sizin karakaşınız, karagözünüze vurgun değildir. Yoksa size zırnık bile koklatmazlar, havanızı alırsınız.
Önceki gün, yerel basında çıkan bir haber dikkatimi çekti. Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Tarım Kredi Kooperatifi işbirliği ile 48 adet çapa motoru hak sahiplerine dağıtılmak üzere bir tören düzenleniyor. Törene Kaymakam, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü, iktidar partisinin ilçe başkanı ve diğer yetkililer katılıyor. İşte tam bu noktada işin içine iktidar partisi karıştı mı, ortaya çıkan manzaraya bir kere daha bakmak lazım. Sizce 48 adet çapa motoru teslim edilen kişiler gerçekten bunu hak edenler insanlar mıdır? Yoksa iktidar mensupları tarafından seçim öncesi o kişilere verilmiş sözlerin bir diyeti midir? Neyse geçelim. Bu devran böyle gelmiş, böyle gidecek.
Çapa motorları konusunda daha önce yazdığımız bir yazıda “Tehlikeye davetiye çıkarmanın bir başka yolu” başlığı altında ilgileri uyarmış ve tedbir alınmasını istemiştik. Ne var ki hiçbir tedbir alınmadığı gibi, trafik canavarlarının sayısının hızla artmasına zemin hazırlanmış, tehlike daha da büyümüştür. Bu arada tören sırasında yeni çapa motoru sahiplerine, tarımsal amaçlı kullanmaları ve trafiğe çıkmamaları konusunda uyarılarda bulunulmuş. Tabi ki, kim dinler bu uyarıları?
Uzatmayalım. Ortaya
çıkan manzara, “yağma Hasanın böreği, ye babam ye”dir. Tevfik Fikret ile bitirelim, “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!