Dünyada ki olguların, direkt olarak yansıdığı ve algılandığı yer zihnimizdir. Bu yüzden, zihin, sonsuz önemli bir şeydir. Zihni duran insanın, hayati fonksiyonları da bir anlamda durmuş sayılır. Şöyle, dünyayı doğal bir gözleme tabi tutunuz lütfen. Her şey zihninize hitap eder ilk evvelde. Kar, yağmur, dağlar, ağaçlar, kuşlar, denizler, evler, insanlar vs. ilk evvelde zihin tarafından algılanır. Geçmişiniz zihinde taşınır, geleceğiniz zihinde şekillenir. Konuşurken, düşünürken, eğlenirken, okurken, yazarken vs. durumlarda zihin ilk plandadır. Çünkü bu durumlarda, sizi yönlendiren zihindir. Zihinsel faaliyetleri durmuş ya da donmuş bir insanın, yaşamsal faaliyetleri de durmuş ve donmuş demektir. Zihnimiz çalışır durumda olduğu halde, yine de durabilir, donabilir ve işlevini ifa etmeyebilir. Bizler, işlevini yaptığını sanırız ama aldanırız ve şu an bu haldeyiz. Zihinlerimiz belki işliyor olabilir ama bulanıklaşmış, körleşmiş ve hastalanmıştır. Zihinlerimiz o kadar darmadağınık ki; neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu bilemeyecek kadar felç olmuş durumda. Hiçbir konuda netliğe sahip değil. Bu yüzden de her şeyi karıştırıyoruz. Zihnimize zımnen ve metazori yerleştirilen ve birer doğma haline getirilen bilgilerin, kavramların gerçekte ne oldukları, neyi ifade ettikleri ortaya çıkınca sarsılıyoruz. Sorgulama yapanlara teşekkür edeceğimize, kızıyoruz. Konforumuz bozulmasın istiyoruz. Çarkımızın dönmesi, akamete uğramasın diye çalışıyoruz. Yaptığımız hiçbir şeyi, bilinç temelinde yapmıyoruz. Laf olsun, torba dolsun icabından yapıyoruz. Bu yüzdende sapla samanı karıştırıyoruz. Peki, bütün bunların temelinde ne var? Zihin karışıklığı, bulanıklığı, körlüğü var. Zihin nasıl karışık, bulanık ve kör olur? Her şeyi rastgele yüklersiniz, düşmanlarınızın kavramları ile kendi kavramlarınızı karıştırırsınız, bilgi kaynaklarınızı şaşırırsınız, veri ayrımı yapamazsınız ve lüzumsuz yüklemelerde bulunursunuz. İyiyi, kötüyü seçemezsiniz ve her şeyi olduğu gibi benimsersiniz. Yüklemelere ve yönlendirmelere açık hale getirirsiniz. Nihayet, zihinleriniz yanlış işlemeye başlar ve seçme, ayıklama, tespit ve teşhis etme, doğru karar verme, düşünme yetilerini kaybeder.
Kimliğimiz ve dinimiz konusunda, zihnimiz, hep yanlış yüklemelerin ve yönlendirmelerin etkisinde kaldığı için; olguları doğru algılamakta, isabetli kararlar vermekte ve doğru çözümleme yapmakta zorlanıyoruz. Türk deyince hemen yanlış algılar oluşuyor zihnimizde. Türk kavramını, faşizmle eşdeğer görüyoruz neredeyse. Oysa Türk, bir kavmin ismidir ve bu gerçektir. Kimse de inkâr etmemiştir ve edecek kadar da ahmak değildir. Gocunacak, yadırganacak ya da utanılacak bir durum yoktur. Bilakis övünülecek binlerce durum vardır. Ki kimliğinden, ecdadından ve tarihinden utanan nasıl bir kişiliğe sahiptir bilemem! Burada Türk kimliğine girip, şerefsizlik yapanları elbet ayırmalıyız ve tanımalıyız, bu şerefsizler yüzünden de Türk kimliğine düşmanlık gütmemeliyiz. Türk kavminin-milletinin tarihe vurduğu damga bellidir. İslam dinine yaptığı hizmetler inkâr edilemeyecek kadar aşikârdır. Tarihten, Türk Milleti’ni çıkardığınız zaman; tarih, gerçekten anlamsızlaşır gibi bir şey olur. Bunları ifade etmek Türk Milletini yüceltmek demek değildir, ırkçılık yapmak hiç değildir. Çünkü isimle kimse yücelmez, herkes yaptığıyla yücelir ve gurur duyar. Binaenaleyh, Türk olduğun için; günahlardan azade oldun diye bir şey yoktur, oturduğun yerden dünyaya hâkim olabilirsin diye bir şey yoktur, her şey senin hakkındır diye bir şey yoktur, sen ne olursan ol herkes sana tabi olacaktır diye de bir şey yoktur. Bu türlü iddialar saçmalıktır, aptallıktır ve mutlak geri zekâlılıktır. Ve Türk kavmi-milleti, İslam’la yücelmiş ve yükselmiştir. Türk, Allah’ın kılıcı olmuştur adeta. Bu yabancılar tarafından bile kabul görmüş bir hakikattir. Hiçbir kimse, Türk kavramını faşizmle özdeşleştirmemeli, hiçbir Türk kavmi-milleti mensubu kişi de oturduğu yerden dünyaya hükmetme hayalleri kurmamalıdır. Sen Allah’ın kılıcısın asla unutmayacaksın. Mazluma gül, zalime silahsın. Mazluma umut, zalime son darbesin. Yegâne varlığın, İslam içindir bilmelisin. İslam ahkâmını hayata hâkim kılmak için gayret etmeli, çalışmalı ve yorulmalısın. Dostunu ve düşmanını iyi tanımalısın. Adalet ve ahlak temelinde bir düzen kurmak için kavga vermelisin, gerekirse bu yolda ölebilmelisin. Düşmanların bazen senin kimliğinde olabilir, senin kimliğinden diye düşmanlarını dost olarak algılamamalı ve onlara zımnen yol açmamalısın. Onların sana dayattığı ve İslama zıt olan kavramları asla kabullenmemelisin. Seni İslam’a düşman etmek isteyenlerin arzularını kursaklarında bırakmalısın. Şeriata küfredenlerin yanında değil, tam karşısında olmalısın. Bu yüzden birileri sana şeriatçı derlerse bundan asla gocunmamalısın. Çünkü onların şeriatla ifade etmek istedikleri yüce İslam dinidir, bunu idrak edecek kadar kafanı çalıştırmalısın. Zihnini çok ileri düzeyde işletmelisin. İşte bu algılayış, zihin açıklığıdır ve işgal edilmiş zihnin kurtuluşudur. Bu bakış açısı, kaynakların temelinde ki bakış açısıdır. Şeytaniyetin baronlarının istediği türde bir bakış açısı değil.