Bizler, en büyük yanlışı da, kavramlarda ve tanımlamalarda yapıyoruz. İstikametimizi belirleyen şeyde, kavramlar olduğu için, hep yanlış yolda ve yanlış araçlarla gidiyoruz. Kavramlarımız yanlış olunca tanımlamalarımızda yanlış oluyor. Kendi kavramlarımızı sahiplenmekten çekiniyoruz, gidip başkalarının kavramlarıyla yatıp kalkıyoruz ve o kavramlarla varlık evimizi kirletiyoruz. Mesela; laiklik kavramını düşünelim. Bu kavram bize mi ait? Değil, kesinlikle değil. Peki, sana ait olmayanı tenkit ettiğim zaman, sanki sana aitmiş gibi, sanki o kavramla var olmuşsun ve var olmaktasın gibi niçin gocunuyorsun? Hayır, faraza sana ait olmasa bile, bu kavramla ilgili tahlillerim ve tetkiklerim yanlışsa söylersin, kızmana ve küfretmene lüzum yok. Ama böyle olmuyor. Çünkü zihnin kirlenmiş ve dondurulmuş. Zihnin işgal ve iğdiş edilmiş. Bu kavram sana öyle kabul ettirilmiş ki, kabul etmesen sanki dinden çıkacakmışsın gibi kıvranıyorsun. Ama kabul etmediğin zaman, dinden çıkmakla eşdeğer olan kavramlarından kaçmayı marifet sanıyorsun. Medeniyetin için vermediğin mücadeleyi, bu kavram için vermekten çekinmiyorsun. Bu kavramla, dinin çalınıyor fark etmiyorsun, kimliğin bozuluyor fark etmiyorsun. Oysa senin, ne dininde, ne de törende böyle bir kavram mevcut değildir. Ecdadın laik değildi ve hiçbir zaman da olmadı. Ki hali malumdu. Peki, sen laik olunca ne oldun? Buyur bir oluşum göster. Yüceldin mi? Yükseldin mi? Uzaya mı çıktın? Yoksa alçaldın mı? Hayır, sakın bana kızma. Çünkü bu tavır, senin zavallılığının, acizliğinin ve çaresizliğinin göstergesi olur. Laiklik nedir? Sözde, din ve devlet işlerinin ayrılığıdır. Böyle diye diye, devletini dininden, dinini devletinden kopardılar; dini senden, seni dinden aldılar ve seni çırılçıplak bıraktılar ama hala uyuyorsun. Zihnin kör ve bulanık olarak yaşıyorsun. Hiç sormuyorsun; din devletten, devlet dinden bağımsız olabilir mi? Hiç düşünmüyorsun; insan dinden, din insandan bağımsız olabilir mi? Çünkü zihnini, lüzumsuzluklarla o kadar doldurmuşlar ki, zihnini öyle yağmalamışlar ki, bir türlü silkinip ve zihnini boşaltıp kendine gelemiyor ve yeninden düşünmeye başlayamıyorsun.
Peki, din ve devlet işleri ayrılabilir mi? Bana söyler misin, din nedir? Nasihat değil midir? Güzel ahlak değil midir? ‘’Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’ diyen kimdir? Peki, devlet ve ahlak ayrılabilir mi? Devlet ve adalet ayrılabilir mi? Din-İslam deyince ne anlıyorsak, işte din-İslam odur. Bir kavrama anlam yükleyen, onun muhtevasıdır. Muhtevası olmayan şey anlamsızdır. Din deyince; erdem, namus, paylaşım, hak yememe, yardımlaşma, iyilik yapma, kötülükten sakındırma vs. akla gelmez mi? Peki, devlet dediğimiz olguyu, bu duygulardan bağımsız olarak düşünebilir miyiz? Bu duyguları taşımayan devlet nasıl bir devlettir? Hatta böyle bir devlet olur mu? Şimdi söyleyin, din ve devlet işleri ayrı olabilir mi? Zihnimizi nasılda kirletmişler ve körleştirmişler değil mi? Hatta din devleti diye bir şeyde olmaz. Ancak adalet devleti, ahlaklı devlet, erdemli devlet olur. Zaten böyle bir devlette İslam devleti olur. Ona İslam devleti demenize lüzum yoktur. O insani bir devlettir, bu yüzden de İslami bir devlettir. Dini devletten, devleti dinden ayıramazsınız. Yani laik olamazsınız. Laik olmak demek, mukaddes olan her şeyden arınmak demektir. Yani ne demektir? Anladın sen onu! Devletin ve insanın, dinden arındırılması demektir. İşinize geliyorsa buyurun. Ama sonra da, koktuk, çürüdük, çöktük diye ağlamayın. Laiklik, bu milletin var oluşunu sağlamaz ama yok oluş sürecini hızlandırır ki, hızlandırmıştır hatta handiyse bu milleti yok etmiştir. Yüreğiniz yetiyorsa aksini iddia ediniz. Bana da kızmayınız. Zihnilerinizi harici kontrollerden ve derin işgalden kurtarınız, göreceksiniz aynı düzlemde buluşacağız inşaallah. Zira hakikat birdir. Tabi hakikati kabul etmeye yüreğimiz ve beynimiz varsa! Kavramlarla sömürülen, ezilen ve aldatılan, uyutulan bir milletiz maalesef.