DÜNYA HAYATI...

Özgür DENİZ - 19.03.2012

Güneş doğar ve batar. İnsanlar doğar ve ölür. Hayat, kolaylıklarıyla, zorluklarıyla, acı ve tatlı yönleriyle bir bütündür. Doğa bize döşek, gök yorgandır. Bitkiler ve hayvanlar, işlerimizi görmek ve yaşamamız içindir. Kırlarda çiçekler açar, gökte kuşlar uçar, çimenlerde böcekler dolaşır, ahırlarda kuzular meleşir, su da balıklar yüzer. Bizler, acılarımızı yüreklerimize gömer, sevinçlerimizle hayata tutunuruz. Koca bir dünya da yaşıyoruz. Kendi ülkemizde varlığımızı idame ettiriyoruz. Milletimiz var, devletimiz var. Bir dine göre yaşıyoruz. Kimsenin toprağında gözümüz yok ve olmazda. Bir zamanlar yedi düvele hükmederken, kala kala elimizde ki topraklar kalmış bize. Milletler var ve her milletin bir toprağı var, bizim de bir toprağımız var. Bu topraklar bizim evimiz. Ovalarıyla, dağlarıyla, ırmaklarıyla ve bütün güzellikleriyle bizim toprağımız, evimiz. İnsanlar evlerini korurlar. Çünkü ancak orada, olması gereken özgürlüklerini yaşarlar. Bütün güzellikleri evlerinde tadarlar ve yaşarlar. Bu yüzden, bizlerde topraklarımızı koruruz ve korumalıyız. Kimsenin göz dikmesini istemeyiz. Göz dikene, dikleniriz. İhanete yeltenen parçalarımız olursa şayet, onlar için, topraklarımızın bütünlüğünden vazgeçmeyiz. Bilakis, ihanet, en yakınımızdan gelse dahi, gereken cevabı, gerektiği şekilde veririz. Soydaşlarımızı da, dindaşlarımızı da, bütün bileşenleriyle milletimizi de severiz ve sayarız. Darda, sıkıntı da kalmalarını istemeyiz. Soydaş ve dindaşlarımızın, bize karşı, düşmanlarla ittifak etmelerini de istemeyiz. Zor anlarda yanlarında olmak isteriz. Dertlerini derdimiz biliriz. Bir gün, bütün soydaşlarımızla ve dindaşlarımızla büyük bir birlik kurabileceğimiz umudunu hep taşırız. Düştüğümüz yerden kalkmak, indiğimiz yere çıkmak isteriz. Adaletsiz dünyaya adalet, savaşlarda kaybolan insanlığa barış, kinle dolu yüreklere sevgi ekmek isteriz. Milyonlarca bedenin tek yürek olmasını arzularız. Küçük detaylarda boğulmak istemeyiz. Kardeşiz ve kardeş kalmak, kardeşçe yaşamak isteriz. Paylaşamadığımız bir şey yok. Paylaşamayacağımız bir şeyde yok. Yeter ki kendimizi, haddimizi ve sınırımızı bilelim.

 

Dünya öyle çetin bir yer ki, yaşamak çok zor. Yoksulluklar var, zenginlikler var. Korkaklar ve kahramanlar var. Acılar, sevinçler var. Mazlumlar ve zalimler var. Var işte, var. İstemesekte var. Dünya bu kader üzerine var olmuş. Bu bilinçle yaşamalıyız, bu realiteyi göz ardı edemeyiz. Ülkeler, milletler, sınırlar, zalimler, acılar, sevinçler, mazlumlar, dinler, devletler dünyanın birer realitesidir. Bizi kısıtlasa da, bizim sonsuzluğumuzu kesintiye uğratsa da birer gerçek bunlar. Bu gerçekleri görmezlikten gelerek, bu gerçeklerle inatlaşarak yaşayamayız. Bu yüzden, bütün insanlar kardeştirler ve kardeş olmalıdırlar gibi bir düşünceyle milletimize yan çizemeyiz ya da millet gerçeğini yok edemeyiz. Sınırsız bir dünya kurma hayaliyle, sınırları kaldırmak kavgasına girişemeyiz ve ülkemize yan çizemeyiz, sınır gerçeğini de yok edemeyiz. Aynı şekilde, devletsizlik düşüncesiyle, devletimize yan çizemeyiz ve devlet gerçeğini yok edemeyiz. Ancak; kardeşliği tahkim etmek ama milletimizi de ahlaken yükseltmek ve varlığını bilmek, tanımak; ülkemizi korumak ama kardeşlerimizle de kucaklaşmamızı sağlayacak hale getirmek, sınırları bilmek ama sertleştirmemek; devletimizi de bilmek, tanımak ama ahlak ve adalet devleti olması için mücadele vermek en doğru olandır. İdealleri, reel olana göre tayin edemeyiz ama mutlak realiteyi dikkate alarak mümkün idealler belirleyebiliriz. Bizlere olmadık ve olmayacak idealler dayatanlar, bizim için iyi olanı düşündüklerinden değildir. Bilakis, varlığımıza göz dikenlerdir. Dinden giripte, bizleri ihanete sürüklemek isteyenlere kanmamalıyız. Fitne ve fesat peşinde koşanları bilmeliyiz ve onlara karşı tavizsiz olmalıyız. Din, fitnecilere karşı merhametli ol demez. Bilakis, fitne katilden beterdir der ve bu ne demektir biliriz. Ya da din, sınırları kaldırın demez, bütün insanlık kardeştir demez. Devletin tahrip edilmesini istemez. Yabancılarla bir olupta, toprakların işgaline zemin hazırlayanlara yol ver demez. Din, iman ister, iyilik ister, ahlak ve adalet ister.

 

Paylaşamadığımız bir şey olmamalıdır. Gönüllerimiz sevgiyle dolmalıdır. Ayaklarımız yolunu bulmalıdır. Şu koca dünya da kine, nefrete yer olmaması lazım aslında ama oluyor. Keşke nefislerimize gem vurabilsek. Hırslarımızı kontrol edebilsek. Reel temellerde birleşip kardeşçe yaşayabilsek. Varlığın, reel alametleri olan ve geneli kuşatan maddi-manevi köklere ihanet etmesek. Birbirimizin ayağına kurşun sıkmaya çalışmasak. Birbirimize ihanet etmesek, iftira atmasak. Ülkemize, milletimize ve devletimize muhalefet edip, düşmanlara fırsat vermesek. Gerçeklere ihanet etmesek. Hakikati tahrif ve tahrip etmesek. Birleşsek ve tek yürek olsak. Gönül gerçekten istiyor bunları. Ama dünya geçit vermiyor. Nefislerimiz, hırslarımız giriyor araya. Keşke hırslarımıza, nefislerimize uymasak. İnsanca yaşasak. İnsanlık temelinde, insanlık için kavga versek. Fırkalara ayrılmasak. Hakikati parçalayıp, parçalanmış hakikatlerle parçalanmasak. Kuru ve boş hayallere kapılıpta, olmazsa olmaz temellere karşı direnç göstermesek ve düşmanların oyununa gelmesek. Dinimizi bilsek, anlasak ve dinimiz temelinde bir toplum oluştursak. Kimliğimizin bilincinde olsak. Tarihimize ve ecdadımıza layık olabilsek. Mutlak hakikat temelinde bir bütün olsak. Sevsek, hep sevsek, insanı ve insanlığı. Gönlümüz ummanlar gibi coşsa. Bütün kirlerimizden arınsak ve tertemiz bir toplum olsak, tertemiz bir ülke ve dünya kursak keşke.  

 

İnsanları seviyorum. Gerçeği seviyorum. Ülkemi seviyorum. Milletimi seviyorum. Devletimi seviyorum. Dinimi seviyorum. Maddi-manevi bütün değerlerimi seviyorum. Ahlak ve adalet için dövüşenlere aşığım. Milletimin, böyle yüce ülküler uğruna kavga veren bir millet olmasını istiyorum. Ülkemin, huzur ve barış yurdu olmasını diliyorum. Devletimin, ahlak ve adalet devleti olmasını arzuluyorum. Dileğim budur, kavgam da bu yönlüdür. Bu yüzden, yüce ülküler uğruna kavga verenleri seviyorum, alkışlıyorum, gönlüm onlarla birlikte. Bu dünyanın kendileri için yaratıldığını varsayan ve insanların yaşamlarını kirleten, sevinçlerini acılaştıran, evlatlarını zehirleyen, emeklerini çalan kodaman pisliklerden ve o pisliklerin kuklalarından iğreniyorum. Varlığını, makamını, gücünü o pislikler adına kullanan sefillerden tiksiniyorum. Dili, dini, kimliği, fikri ne olursa olsun, bu pislikleri boğmak istiyorum. Bu pisliklere karşı savaşanlara yürekten aşığım. Bu adilerin, kirli ve kanlı servetlerinden pay almak adına vazifesini satan memurlardan da iğreniyorum, bu haysiyet ve kişilik yoksunu müptezelleri de boğmak istiyorum. Vazifesini, rüşvete, makama satmayan memurlara aşığım. Keşke herkes, büyük insanlık adına, adalet ve ahlakın şaşmaz ilkelerinde birleşse. Herkes vazifesini insanca yapsa. Hakimler yargılarını vicdanlarına göre verse. Askerler vicdanları temelinde savaşsa. Polisler, kirli çarkların kurbanı olmasalar. Politikacılar rezillik yapmasalar ve ahlaklı, adaletli olsalar. Adam kayırmasalar, namuslu memurların yanında olsalar. Rüşvet vs. bütün kirli, kanlı çarkları paramparça etmek için dövüşseler.  Eğitimciler, bilim insanları şerefli ve haysiyetli olsalar. Kendi nefislerine kurban etmeseler hakikatleri ve gerçekleri çıkarlar uğruna gizlemeseler. Alimler dalkavukluk etmeseler. İlimlerini, insanların ruhlarını esir almak adına kullanmasalar utanmazcasına. Dini, kodamanlar adına tahrif ve tahrip etmeseler sefilce. Büyük insanlığın, bu kategorileri, işlerini ve vazifelerini insanca yapsalar, kötüler ve kötülükler egemen olabilir miydi? Ama büyük insanlığın, bu kategorileri, vazifelerini insanca değil, ahlaksızca yapıyorlar. Vazifesini namusluca yapacak olanları yükseltmiyorlar ve onlara yol vermiyorlar.

 

Aynı toprağın, aynı milletin birer fertleri olarak; aynı yolda buluşmalıyız. Gönüllerimiz birlikte coşmalıdır. Aynı hedefe koşmalıyız. Yarınlarda hep beraber buluşmalıyız. Ellerimizi ve gönüllerimizi kirletmeden yaşamlıyız. Çalışmaya inanmalıyız. Bu toprakları, barışın, kardeşliğin, ahlakın ve adaletin yurdu yapmalıyız. Bu milleti layık olduğu yere taşımalıyız. Mümkün ve yüce idealler için, birlikte savaşmalıyız. Birbirimizden nefret etmemeliyiz. Kusurlarımızı hoş görmesini bilmeliyiz. Fitne ve ihanet olmadıkça, birbirimizi anlayabilmeli, affedebilmeliyiz. Dini iyi anlamalıyız ve dinin özünü almalıyız. Dinin, dışarıdan zerk edilen bir şey olmadığını bilmeliyiz. Dinin, bizim içimizde olan fıtri bir gerçeklik olduğunu fark etmeliyiz. İçimizde ki hissin, dinin en kuvvetli hücceti olduğunu idrak etmeliyiz. Adaletin, özgürlüğün, kardeşliğin, ahlakın, bağımsızlığın kökeninin aslında his denilen şeyde gizli olduğunu bilmeli, anlamalı, fark ve idrak etmeliyiz. His, haddizatında, vicdan dediğimiz şeydir. Adalet, insana dışarıdan dayatılmaz. Adalet, içimizde ya vardır ya yoktur. Mutlak imandan mahrumsak, vicdandan da mahrumuz demektir, vicdandan mahrumsak histen de mahrumuzdur ve histen mahrumsak adaletten vb. yüce kategorilerin icrasından da mahrumuz demektir. 

 

Artık asırlık talihimizi değiştirmeliyiz. Makus talihimizi yenmeliyiz. Mutlak yoksulluk kaderimiz olmamalı. Düşman karşısında diz çökmek bize göre olmamalı. Paramparça olup, düşmanlara yem olmak ve zillet için yaşamak bizim kaderimiz olmamalıdır. Mutlak yoksullukla savaş, bizim savaşımız olmalıdır. Bu savaşı, layık olmayanlara bırakmak ihanettir. Kimliğimize ihanettir, dinimize ihanettir. Mutlak yoksulluğu yaratan değil, yok edenler olmalıyız. Mutlak yoksullar var edip nasıl besleyeceğimizi değil, mutlak yoksulluğu nasıl yok edeceğimizi düşünmeliyiz. Evet, yoksulluk olabilir ama mutlak yoksulluk olmamalıdır. Tıpkı mülkiyetin olabilip ama mutlak mülkiyetin olamayacağı gibi. Eğer insan olabilirsek, Müslüman olabilirsek ve insanca, Müslümanca vazifelerimizi ifa edebilirsek, bütün olumsuzlukları yok edebiliriz. Söyleyin! Politikacılar şerefli ve namuslu olsalar, askerler yürekli olsalar, polisler halka sadakatli olsalar, alimler haysiyetli olsalar, hakimler namusluca karar verseler, bilim adamları şerefli olsalar ve tek yürek olsalar halk ve hak uğrunda, hiçbirisi çıkarlarını gerçeklere tercih etmese, milli kaderimizi değiştiremez miyiz?  Bal gibi de değiştiririz ama önce bu görevlerle vazifeli olanlar insan olmaları ve ahlak-adalet temelinde hareket etmeleri gerekir. Vazifelerini insanca değilde, gayr-i insani yapanlara yazıklar olsun.  

 

Artık halk ve hak uğruna, geneli kapsayan değerler temelinde, ahlak ve adalet üzerinde yaşayan ve yaşayacak olan bir millet ve milli düzen oluşturmak için hareket etmeliyiz. Bu yüce ülkü uğruna ayrılıklara son vermeliyiz. Makus talihi hep birlikte yenmeliyiz. Kardeşiz ve kardeşlik hukuku temelinde hareket etmeliyiz. Ülkemizi korumalı, devletimizi güçlü kılmalı, milletimizi yükseltmeli, dinimizi yaşanılır kılmalıyız. Kodaman ahlaksızlara hadlerini bildirmeliyiz ve çaldıklarını geri almalıyız. Kaynaklarımızı millileştirmeliyiz. Vazifesini iyi yapmayan ve kendini satıp, milletin hakkını gasp ettiren ahlaksızlara iyi bir ders vermeliyiz. Onlara karşı sessiz ve tepkisiz kalmamalıyız, bilakis olması gereken şekilde tepkimizi koymalıyız. Ama tepkimizi koyarken de, varlığımıza düşman odakların kumpasına gelmemeliyiz ve temel değerlerimize halel getirmemeliyiz. Ölçülü ve dengeli olmalıyız. Bilinçli hareket etmeliyiz. Birlik olursak bunu yapabiliriz ama parçalı olursak daha çok sürünürüz. Ülkemizin, milletimizin, soydaş ve dindaşlarımızın varlığı ve büyük birliği için çalışmalıyız. Ülkemizi koruyacak kahramanlar yetiştirmeliyiz. Ve bilmeliyiz ki; ülkeleri korumak bilgelik işi değildir. Yani, bilgelik taslayarak ve evrenselcilik oyunu oynayarak ülke korunmaz. Ülkeleri, sıradan gördüğümüz kahramanlar korurlar. Çünkü ülkeleri savunmak ne kadar da bilgelik gerektirse de, temelinde cesaret işidir. Bu yüzden Erasmus denilen adam, bilgelerin, filozofların ülkeleri felakete sürüklediğini, savaşları sıradanlıkla tavsif edilen kahramanların kazandığını söyler. Binaenaleyh, bilmeliyiz ki, bilgelere ihtiyacımız olduğu kadar kahramanlara da ihtiyacımız vardır. Savaşlara çılgınca gidecek kahramanlara. Vatan için, din için, millet için, devlet için göğsünü siper edecek kahramanlara. Zira bilgeliğin içinde birazda korku gizlidir, aşırı ve yersiz hassasiyet gizlidir.

 

Ülkemizde, maddi ve manevi değerlere tutunarak var olanlar, muhtelif kollara ayrılmışlardır. Kimisi İslamcı olarak kimisi Ülkücü olarak anılır. Zaten sağ siyasette en belirgin fraksiyonlar bunlardır. Ben maddi değerlere uzak İslamcılardan da, manevi değerlere uzak Ülkücülerden de hazzetmiyorum. Çünkü hem insanlar, hem milletler, hem de devletler maddiyat ve maneviyat temeli üzerinde dururlar. Maddi olgular olmadan da, manevi olgular olmadan da olmaz. İnsan bile iki yönlü, iki kanatlıdır. Tek kanatlı kuş uçabilir mi? Sadece maddi insan tam olabilir mi? Sadece manevi insan tam olabilir mi? Tam olmak için iki yönlü, iki kanatlı olmak şarttır. Tıpkı ruh ve beden gibi. İnsan, vatanını korumak için, ruhundan güç alarak bedenini ortaya koyar. Yani maneviyatından beslenir ve maddesini ortaya koyar. Bedenini, yüce ülküler uğruna feda edebilmesi için, maneviyatı destek olur. Böylece hedefini gerçek kılar. İki yönü en güzel şekilde taşıyan, en güzel şekilde yaşar ve gönülleri fetheder. Bu ülkeye de kimliğini bilen ve kimliğine layık olabilen ama aynı zamanda dinini de layığı ile taşıyan ve Allah’ın hükümlerine mutlak tabi olan ve o hükümlere göre yaşayan Ülkücülerden fayda gelebilir.  Aynı şekilde, dininin özüne sahip çıkan ama kimliğini de bilen ve layığı ile taşıyabilen İslamcılardan fayda gelebilir. Kimliğini dinle beslemeyen ve dinini tali mesele olarak algılayan bir Ülkücüden bu ülkeye ve millete zerre hayır gelmez. Ki zaten öyle biri, Ülkücü olarakta addedilemez. Aynı şekilde, dini ters anlayarak ve yorumlayarak, vatana ihanete varan hareketler içine giren, milli varlığı ve bağımsızlığı tehlikeye düşüren, kaynakları peşkeş çeken İslamcıdan da, cemaatçiden de bu ülkeye ve millete zerre hayır gelmez, gelemez.

 

Son tahlilde; kendimizi, haddimizi ve sınırlarımızı bilmeliyiz. Ülkemizi, milletimizi, dinimizi ve devletimizi sevmeliyiz ama bunları en ideal düzeye taşımalıyız. İslam temelli bir toplum kurmalıyız. Ülkemizde ki, kötüleri ve kötülükleri gemlemeliyiz. Her alana Türk-İslam mührünü vurmalıyız.

Tarih: 19.03.2012 Okunma: 722

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?