MİLLİYET
İnsanlığın ölmediği dönemde toplumsal sorumluluk diye bir kavram vardı.
Toplumsal sorumluluk her bireye olduğu gibi yazara da görev
yüklüyordu... Yazar hem yaşadığı topluma hem yaşadığı çağa karşı sorumludur. Nedir ve nasıl bir duygudur bu?
Aziz Nesin
’in şu satırları sorunun en güzel yanıtıdır... Okuyalım:
“Çağından sorumlu olmak, o çağda bütün dünyadaki kötülüklerin nedeni,
gerekçesi, yapıcısı kendisiymiş gibi duyuyor olmak demektir. Bir yerde
kötülük varsa ondan kendini sorumlu tutmak, onu düzeltmeye çalışmak
demektir. Sanki o düzeltilmediği zaman onu o yapmış gibi bir duyguya
kapılmak gerekir. Gerçekten de böyle. Dünyanın küçülmüş olması da
yazarın işini kolaylaştırır ya da kolaylaştırması gerekiyor. 18., 19.
yüzyıllarda dünya çok büyüktü, nerede nelerin olduğunun pek ayrımında değildik. Anımsamıyorduk. Bugün öyle değil. İletişim ve ulaşım
araçlarıyla dünya çok küçüldü. O zaman yalnız kendi ülkemizde değil,
bütün çağımızdaki dünyanın her yerindeki kötülüklerden sorumluyuz.”
“Ne demek sorumluyuz?”
“Kötü bir şeyi değiştirmek zorundayız. Yazar değiştiremez. Yani yazın
yoluyla hiçbir şey değişmez. Ama insanlara değiştirme isteği ve özlemi
verir. Ve yazarın sorumluluğu budur. Çağındaki bütün kötü şeyleri
tarihin ileri doğru gidişine göre düzeltmeye çalışan insandır. Bunun
için sorumludur.”
Bireyciliğin şaha kalktığı, günü kurtarmanın esas alındığı günümüzde bu
satırlar pek çok kişiye bir şey ifade etmiyor. Ne var ki hâlâ bu
sorumluluğu duyan yazarlar da, gençler de var... Umut onlarda...
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, “Erbakan’ın çocukları bize emanet” demiş.
Çocukları boşver muhterem. Bosna paraları kime emanet, sen asıl ondan haber ver!
Fahrettin Fidan
Soru: Stratfor’un bizler açısından
en bariz özelliği ne?
Yanıt: Çoğumuzun bildiği ya da tahmin ettiği ama korkudan söyleyemediği birtakım iktidar ilişkilerini
rahatça ortaya dökebilmesi...
Haldun Ertem
TRT Genel Müdürü Şahin “dış yapımlarda ödenen tutarları” açıklayamıyormuş.
Vatandaşın iyiliği için açıklamıyordur!
Üç kuruşla geçinmeye çalışan millet maazallah bu tutarları öğrenirse şoka girer, dili tutulur,
kendinden geçer...
Gülhan Elmas
Hapis daha özgür
Annesini hastalığında göremeyen ancak cenazesine katılan Balyoz sanığı emekli Albay Dursun Çiçek:
- İçerisi cehennem gibi ama dışarısı daha da beter, demiş Sözcü gazetesine... Sonra eklemiş:
- Dışarda kimse konuşamıyor içerde en azından her şeyi konuşabiliyoruz...
İçerde daha fazla özgürlük var, demek istemiş...
Bu arada bilinmeyen bir nokta... Cenaze izni verilen tutuklular
yanlarına verilen refakatçilerin uçak ve yemek masraflarını da
karşılamak zorunda... Yani... Maddi imkânları kısıtlı bir tutuklunun
cenazeye katılma imkânı da yok...
18 Mart matemi!
Matem töreniyle zafer kutlaması aynı güne rastlatılır mı?
Matem tutulurken zafer coşkusu yaşanabilir mi?
Biz bu imkânsızı başarmaya çalışıyoruz...
Hangi akla hizmettir bilinmez... 2002 yılının haziran ayında, bir önceki iktidar tarafından, 18 Mart Çanakkale Zaferi
aynı zamanda “Şehitler Günü” ilan edilmiş. Atatürk’ü yücelttiği ya da
müttefiklerimize ayıp olacağı için mi bilinmez... Aradan geçen sürede
zafer coşkusu geriye düşmüş, şehit matemi ön plana çıkarılmış. Manzarayı
Aydınlık gazetesi şöyle anlatıyor:
“Şehit matemiyle 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi unutturuluyor: Büyük zaferimiz matem günü oldu...
Zafer gününe sahip çıkması gereken Genelkurmay
Başkanlığı, bu yıl hazırladığı tanıtım afişlerinde zaferden bir kelime
bile bahsetmeden ‘18 Mart Şehitler Günü’ ifadesini kullanıyor.”
Genelkurmay internet sitesinde de - en azından başlıkta - Genelkurmay Başkanı’nın şehitler günü nedeniyle verdiği demeçten söz ediliyor.
O gün çok mu şehit verdik.. Yoo... “Büyük Vatan Savunması Çanakkale” adlı kitabın yazarı Ercan Dolapçı verdiği bilgiye göre:
“O gün 26 şehit vermiştik. Asıl şehidi 25 Nisan’da başlayan ve 9 Ocak
1916 günü İngiliz ve müttefiklerinin tamamen kaçmasıyla sonuçlanan 9
aylık dönemde verdik. Öyle denildiği gibi 250 bin değil; Genelkurmay
kaynaklarında açıkça belirtildiği gibi 57 bin.” (Şehit sayısı için
bakınız: Çanakkale Muharebeleri, Genelkurmay Atase Yayınları, Ankara, 1990.)
* * *
Ülkenin kazandığı en büyük askeri zaferlerden birini de bu şekilde gözden kaçırmayı başarmış bulunuyoruz... Aferin bize...
ABD’nin Anzakları...
Mesaj Sevgi öğretmenden geliyor:
“97 yıl önce Avustralya, Yeni Zelanda, Hint, Kanada askerleri İngiltere’nin çıkarları için Çanakkale’de dövüşmüşlerdi...
Bugün BOP çıkarları için Türk askeri Afganistan’da dövüşüyor.
97 yıl önce emperyalizme karşı ülkesini savunan askerler, 97 yıl sonra
emperyalizmin askeri haline getirildi. Anzakları Çanakkale’de yenen
askerimiz sonunda ABD’nin Anzakları oldu.”