Dinin öznesi kimdir? İnsan. İdeolojilerin
öznesi kimdir? İnsan. Milletlerin, devletlerin, ülkelerin, savaşların, tarihin,
medeniyetlerin vs. öznesi kimdir? İnsan. Teknolojinin, ekonominin, eğitimin,
hukukun, ordunun vs. öznesi kimdir? İnsan. Varlığın öznesi kimdir? İnsan. Hatta
insan tekinin öznesi bile, karşısında ki insan tekidir. İnsan tekleri, ortaya
koydukları her hareketle ve yaptıkları her seçimle, diğer insan teklerini etkilerler.
Öyleyse her şey insanda başlayıp, insanda bitiyor. İnsan iyiyse, temizse,
güzelse; her şey iyi, temiz ve güzel oluyor. İnsan kötüyse, çirkinse, kirliyse;
her şey kötü, çirkin ve kirli oluyor. Yani, kirlilik, çirkinlik ve kötülük,
insana endeksli şeylerdir. Eşyaların doğasında böyle şeyler yoktur. Bu yüzden,
bu olguları eşyaya, daha doğrusu maddeye atfedemezsiniz. Böyle bir çıkarım,
ahmaklığa dalalet olur. Dini çirkin, parayı kötü gösteren, insandır. Yoksa
dinin çirkin ve paranın kötü olması gibi bir yargı, mantık kurallarına
aykırıdır. Çirkin ve bozuk görünümlü bir binanın, bu durumunu, kullanılan
malzemelere atfedemezsiniz. Hiçbir kanun, nizam, fikir bu düşünceye galebe
çalamaz, bu düşünceyi ıskat edemez. Öyleyse insanı, insan etmek kavgası verilmelidir.
Peki, insan, nasıl insan olur? Bu soru cevap bulduğu zaman, taşlar yerine
oturacaktır, kimse kuşku duymasın bundan. Aynı zamanda, bu sorunun cevabı,
yürek ve beyin işgalini de, mutlak olarak sonlandıracaktır. Tabi, gereği ifa
edilirse olacaktır bu. Şimdi, insan, etten, kemikten ve kandan mürekkep bir
varlıktır. Bu eti, kanı ve kemiği canlandıran ama gözle görülmeyen fakat
hissedilen bir öz’de vardır. Etten, kemikten ve kandan mürekkep yapıya genel
olarak ten dendiği malumdur. Bu tene can veren ama göremediğimiz olguya da tin
dendiği vakidir.
Şöyle olayı derinlemesine müşahede edip,
tetkik ve tahlile yöneldiğimiz zaman; ruhun, bir nevi göğü temsil edebileceği,
bedenin ise yeri temsil edebileceği sonucunu çıkarabiliriz. Ruh sonsuzluğu,
sınırsızlığı ve duruluğu ifade eder. Göklerde de bunu sezebiliriz. Beden ise,
sonluluğu, sınırlılığı ve kirliliği ifade eder. Yerde de bunu sezebiliriz.
İnsanları, kötülüklere yönelten ne kadar arzu ve istek varsa, genel olarak
tenseldir; makam hırsı, şehvet arzusu vs. gibi. İnsanları, güzelliklere ve
iyiliklere yönelten ne kadar arzu ve istek varsa, genel olarak tinseldir;
paylaşmak, sevmek vs. gibi. İşte buradan şu yargıya varabiliriz; ilk evvelde,
ruhları eğitmek şarttır. Ruhlar eğitildiği zaman, beden de bundan etkilenecektir.
Peki, ruh eğitiminde, esas belirleyici ne olmalıdır? İşte bu, çok önemli bir
sorudur. Şimdi, burada belirleyici şey ideoloji olsa, dünyada insanlar kadar
ideoloji vardır diyebiliriz. Diğer insanlara göre bir adım öne çıkmış insanlar
belirleyici olsalar, dünya da böyle olan belki de milyonlarla ifade
edilebilecek insan teki mevcuttur. Eğer, teknoloji, ekonomi vs. olsun derseniz,
bu da saçma olur. Zira cansız madde, bedene can veren ruha, muallim olamaz.
Öyleyse ruhu disiplin ve denetim altına alacak ve ruha en güzel şekli verecek
başka bir şey olmalıdır. Acaba bu, din olabilir mi? Din kimindir? Allah’ın.
Peki, insanı kim halk etmiştir? Allah. Peki, din kimin içindir? İnsanın. Dinin
öznesi kimdir? İnsan. Bunlar, birer din hakikatleridir. Eğer iman etmişseniz bu
böyledir. İman etmemiş iseniz, farklı düşünceler içerisinde olabilirsiniz. Ama
iman etmemiş olmak bile, bu gerçeklerden bir zerre koparamaz. Yel kayadan ne
koparabilir ki?
Gelelim sadede; eğer insanı Allah halk
etmişse ve din de Allah’ın ise, burada yüce bir hakikat gizlidir. Şöyle ki;
insanı yaratan Allah, bir gaye için yaratmıştır şüphesiz. Ama bu gaye de,
ölçüsüz ve nizamsız gerçekleştirilemez. O zaman, insan, bu gayesine, bir ölçü
ve nizam dâhilinde ulaşmaya çalışacaktır. İşte din, bu ölçü ve nizamın bütününü
tazammum eder. Allah, dini, bu yüzden göndermiştir. Ve din bir yerde fıtrat
demektir. Çünkü din de, fıtrata mugayir bir şey bulmak kabil-i mümkün değildir.
Öyleyse, ruhları terbiye ve tezkiye etmek, ancak ve ancak, din yoluyla mümkündür.
Çünkü ruh ile din, mütenasip bir bütündür. İnsanı, insan kılmanın mutlak aracı
da din’dir. Binaenaleyh, insanların, kâmil insan olmaları ve temiz, güzel, iyi
olabilmeleri; tek bir dini, tek bir kişiyi, tek bir kitabı takip etmelerine
merbuttur. Bunun başka bir yolu yoktur ve asla da olmayacaktır. Bu,
hakikatlerin hakikatidir.
Din, güzel ahlaktır. Din, nasihattir. Din,
samimiyettir. İnsan; samimi olmalıdır, peygamberin ve kitabın uyarılarına,
nasihatlerine kulak vermelidir, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmalıdır. Ahlak
olmadığı zaman, olabilecek hiçbir şey yoktur. Ahlaksız insan, her şeyin
çirkinleşmesine sebep olacaktır. İnsan, ahlak eğitimine tabi olmalıdır. İnsan,
en yüce ahlak ile ahlaklandığı zaman, insanın temsil ettiği ve sahip olduğu her
şey güzel olacaktır. Böylece, dünya da güzel olacaktır. Para, ahlaklı insanın
elinde göle; ahlaksız insanın elinde ise bataklığa dönecektir. Ahlaklı insanda
din güzel görünecek, ahlaksız insan ise kendisi gibi dininde çirkin görünmesine
neden olacaktır. Ahlaklı insan, milletinin temsilini ideal boyutta yapacaktır,
ahlaksız insan ise milletinin itibarını, şerefini ve şanını düşürecektir.
Son
tahlilde; insanı, insan kılacak yegâne olgu; ahlaktır. Burada adaleti anmadan
geçmek olmaz ama zaten ahlaklı insan, mutlaka adil olacaktır. Ahlak; bütün
güzelliklerin, iyiliklerin, hayırların, temizliklerin başıdır. Ahlakın kaynağı
da; mutlak olarak ve itirazı mümkün olmayacak şekilde; din’dir. Bunu
algılayamayanlar ve idrak edemeyenler, cehaletlerine yansınlar.
İLAVE
BİR:
İdeolojiler, dinler, teknolojik gelişmeler
insanları değil; insanlar bu olguları belirlerler. Herhangi bir ideoloji
mensubu olmak, dindar olmak; insanı, insan kılmaz. Bilakis, insanlar,
ideolojilerini ya da dini, ya güzel ya da çirkin temsil ederler. Bu yüzden
belirleyici olan unsur; insandır. Benim ideolojimden olan insan güzeldir,
dindar olan insan iyidir; böyle bir şey yoktur arkadaşlar, olamaz. Hayatta,
bunu kati olarak yalanlar. Ha burada şu da vardır tabi ki; aynı zamanda
ideolojilerde kirlidir ve kirletir ama bu da insana bağlıdır bir yerde. İnsan,
ideolojilerin muhtevalarını idrak etmelidirler ve kendilerini ideolojilerin
tuzaklarına karşı muhafaza etmelidirler. Din, bir tanedir; ideolojiler ise
insanlar adedincedir. Peki, hakikat tek midir yoksa insanlar adedince midir?
Zekâna ihanet etme ey insan teki! Bu soruya vereceğin cevap, bir yerde, senin,
zekâna olan saygının da ispatı olacaktır.
İKİ:
Din: Allah’ın belirlediği, özünü
biçimlendirdiği bir olgudur.
İdeolojiler ise: İnsanların belirledikleri
ve muhtevasını biçimlendirdikleri olgulardır. Hıristiyanlık ve Musevilik gibi
din olarak algılanan olgularda filhakika birer ideolojidir. Çünkü insanlar
tarafından biçimlendirilmişlerdir. Bu yüzden, bunları, din kategorisine
almadım. Evet, elbet din idiler ama hem hükümden düştüler hem tahrif ve tahrip
edildiler, insan eliyle. Ve Allah katında tek bir din vardır; o da, İslam’dır.