Ateist kavramının alışılagelmiş anlamı; dinsizliktir,
Allahsızlıktır. Felsefe yapmayı, edebiyat parçalamayı bir kenara bırakalım.
İşte, ateistte inanır aslında safsatalarını da atalım bir kenara. Kavramı
andığımız zaman ilk algılamamız; dinsiz, Allahsız kişilik şeklinde olur.
Bilinen ve bildiğimiz haliyle, imansızlık, inançsızlıktır. Tetkik etmek
isteyene, bütün bilgiler tek tıkın ucundadır. Biz, şahsi algılamalarımızı
serdetmekteyiz. Ki, tetkik edilse ne olacak? Zira pratikler ortadadır. Bizden
bu kadar. Ki, hayatın içinde de, söylediğimiz anlama denk gelecek şekildedir,
ateist pratik. Öyle, ateistte inanır, onunda fikri vardır, o da bir teoriden
beslenir gibisinden söylentiler anlamsızdır, saçmadır. Zira ateistin tek bir teorisi
ve fikri olabilir; ahlaksızlık. Çünkü Allahsız olan, muhakkak olarak, ahlaksızlığı
zaten seçmiş demektir. Bu yolu bilinçli olarak tercih etmiş olan bütün
ateistlere bakınız, istisnasız hepsi ahlaksızlığı meşru görürler ve yayılmasını
arzularlar. Biz, hayata baktığımız zaman, hoş görünen, güya kibar konuşan,
özgürlükten dem vuran, aklınca fikri müsademeye tevessül eden ateistlerle
karşılaşabiliriz ve onlar hakkında yanlış kanıya varabiliriz. Oysa onların
zehirleri dillerinin altındadır ve sezdirmeden akıtırlar zehirlerini. Onlar, sürekli
ahlaksızlığı beslerler, sözleriyle ve davranışlarıyla. Bizim ülkemizde güya en
kibar ve özgürlükçü görünen ateist Ahmet Altan denilen şahıstır. Ama aile içi
ilişkiyi savunmaktadır. Fakat milletimiz ona bakınca güya kibar, güya
özgürlükçü, güya insan hakları savunucusu bir kişilik görmektedir ama olayın
arka planını kaçırmaktadır, söylediklerini dikkate almamaktadır. Oysa o zevat,
zihinleri derinden derine zehirlemektedir. Hatsa ruhların çoğalmasına hizmet
etmektedir. Ki, oğlunun bir olayda ki durumu, herkesin malumudur.
Şimdi burada birisi çıkıpta şöyle demesin;
peki, Müslüman olupta ahlaksız olan yok mudur? Burada bir zihin bulanıklığı söz
konusudur. Şöyle ki; Müslüman olanın ahlaksızlığı, inandığı dinden değildir,
kendindendir. Ama ateistin ahlaksızlığı, kendinden değil yuttuğu ve sindirdiği
ateizm zehirindendir. Biz bu yanılgıyı çok yaşıyoruz. Fikrin bozukluğu ayrıdır,
insanın bozukluğu ayrıdır. Adamın fikri bozuksa, kendisi de zaten bozuk
olacaktır. Ama fikri düzgün olduğu halde şahsı bozuk olanlarda olabilir. İkisi çok
ayrı şeylerdir. Şimdi, ateizm, ahlaksız davranışları tensip eder ve müntesibi de
bunu uygular. Ama İslam, asla, ahlaksızlığı tensip etmez, müntesibi ahlaksız
olursa şayet, bu İslam’ın sorunu değildir. Biz, fikirleri, müntesiplere göre
değil, fikrilerin ne olup olmadıklarına göre tercih ederiz. Tercihini, müntesiplere
göre yapanlar, fikir kavramının ne olduğundan bihaber olan zavallılardır. Bir defa,
fikrin namusuna sadakatli olan insan, bir fikri tetkik ve tahlil eder, sorgular
ve üzerinde tefekkür eder, sonra da eğer aklı ve kalbi onaylarsa kabul eder. Bilakis,
doğru olan, aklın ve kalbin onayladığı bir fikri, bir müntesibin yanlışı
yüzünden reddetmek, mutlak ahmaklığa dalalet olabilir ancak. O kişi da, asla
bir fikir insanı olarak görülemez. Çünkü böyle bir hareket, ancak çocukluk
belirtisi olabilir. Müslüman’ın yanlışını, İslam dinine hamledenlerin niyeti
asla sahih değildir, onlar haindirler. Ve insanları, İslam’dan uzaklaştırmak
için bunu yapmaktadırlar.
Dünyada, güya büyük diye bakılan ve bilim
insanı olarak görülen kişilerin ateist olması, ateizmin güzel olması anlamına
gelmez. Haddizatında, bu tür şeylerin arka planında büyük oyunlar vardır. Zira
insanların karşısına, bu tür kişilerin ateist olarak çıkarılması; o kişilerin, insanların
ateizme sürüklenmesi için kullanıldığı anlamına gelir. O kişiler, şeytanlaşmış
tiplerdir. Bilim alanında bir şeyler üretmek ayrıdır, insan olmak ayrıdır. Bilim
alanında bir şeyler üretebilirsiniz ama aynı zamanda insanlığı da uçurumun
eşiğine sürükleyebilirsiniz. Ki, bugün geldiğimiz nokta da malumdur ve bu
noktaya gelmemizde, bu tür insanların büyük suçları vardır. Peki, insanlık
öldükten sonra, bilimin ne anlamı vardır? Olayı, akıllıca tetkik etmek icap
eder. Hatta o kişilerle oturup konuşsanız belkide inanmaktadırlar ama buna
rağmen inkâr etmek zorunda kalmaktadırlar. Zira bazıları, gerçeği bildikleri
halde reddederler. Çünkü gerçek, çıkarlarına darbe vurmaktadır. Ya da, güya
büyük diye zihinlerimize zerk edilen kişiler ateizmi tercih etti diye, bizde
tercih etmek zorunda mıyız? O zaman Peygamberimiz ne güne duruyor? Ki, O,
insanlığın medarı iftiharıdır, varlık âleminin biricik gözbebeğidir, en mümtaz
şahsiyettir. Ve İslam dinini, bize getiren Önderimizdir (sav). Şimdi, biz,
böyle bir insanın-peygamberin (asm) getirdiğini almayacağız ama gidip insan
bile olamamış yaratıkların pisliklerini yutmak için delireceğiz. Delilik, sadece
aklını kaybetmek değildir!