HAKİKATTEN DAMLALAR...

Özgür DENİZ - 08.04.2012

Verilen emanet, zamanı gelince geri alınır. Emanet alınacağı zaman, karşı çıkmak ahmaklıktır. İşte bunun gibi, can kuşu da ten kafesinde emanettir, zamanı gelince salıverilecek ve sahibinin yurduna uçuverecektir. Nasıl bedenine girdiği için memnunsan, ayrıldığı içinde acı çekme. Çünkü bir gün ayrılacağı kaderdi. Elinde olmayan şeyler için üzülmeye değmez.

 

Nasıl ki, tohum toprağın özelliğini taşırsa; çocukta, anasının özelliğini taşır. Çünkü tohum topraktan, çocuk anadan beslenir. Toprak kötü ise tohum kötü bitecektir, ana kötü ise çocuk kötü yetişecektir. Bu yüzden toprağa da, ana adaylarına da gereken özeni göstermeliyiz. Zira onlar, gelecekte ki ürünlerin kaynağıdırlar.

 

Mutlu ve özgür olmak mı istiyorsun? O zaman istemeyeceksin. İstersen, mutluluğu ve özgürlüğü unutacaksın. Çünkü hiçbir kulun başka bir kula vermesi bedelsiz değildir. Ancak Allah’tan isterseniz, mutlu ve özgür olursunuz. Bu da demektir ki, insan için tam mutluluk ve özgürlük yoktur. Çünkü insan istemektir ve istemekte bağımlılık demektir. Bunu yalanlayabilecek yürek ve beyin yoktur. Yalanlayabileceğini sanmak ise ahmaklıktır.

 

İnsanlara boyun eğen, insanlığını unutmalıdır. Çünkü insana boyun eğen, kendi benzerine boyun eğdiği için alçalmıştır ve insan olmaklığına ihanet etmiştir. İnsana boyun eğmekle, eşyaya boyun eğmek arasında bir fark yoktur. İkisi de fıtrata münafidir. İnsan, ancak Allah karşısında boyun eğer. Senin gibi, etten, kemikten ve kandan bir yapının karşısında diz çökme ey insan!

 

Kendine inanmayan, kendinden başka herkese inanmaya başlar. Ve ilk sapma böyle olur. İnsan bir defa sapınca da, ömür boyu sapmalarla yaşar. İnsan, kendine dönmeli, kendini tanımalı ve kendini bilmelidir. Çünkü hakikat kendindedir. Hakikati kendinde bulamayan, hiçbir yerde bulamayacaktır.

 

Gerçekleri dudaklarında olanlar, gerçekleri yüreklerinde olanlara her zaman yeniktirler. Dudaklarda ki gerçekler güneş altında ki kar gibidirler ama yürekte ki gerçekler suyun altında ki çelik gibidirler. Bu yüzden, dudakta ki gerçekler yalanlara dayanamaz ama yürekte ki gerçekler yalanları güneşin altında ki kar gibi eritirler. Gerçeklerinize yürekten sahip çıkın ve bağlanın onlara. Bilakis, yalancıların karşısında maskara olursunuz.

 

Senin olan ne var ki? İnsan kendisinin olana sımsıkı bağlanır ama kendisinin olmayana bağlanması akılsızlıktır. İnsan akılsızdır. Çünkü hiçbir şey kendisinin değildir ama her şey kendisininmiş gibi bağlanır. Bir de kaybedince acı çeker. İnsan, gerçekten çok cahildir. Bağlanmayan mutlu yaşar ve mutlu ölür. Peki, ters davranmak sana ne kazandırır? Gerçeğe karşı inat, ahmaklıktır.

 

Elini sen mi yaptın, gözünü sen mi açtın, beynini sen mi kurdun, kalbini sen mi çalıştırdın? Peki, bunları sana veren, verdiklerini geri alınca niçin acı çekip, üzülüyorsun? Zira verilenler, elbet birgün geri alınırlar ve veren de bunu söylemiştir. Öyleyse üzülmek nedendir ey insan?

 

Pislik içinde olan, kötü kokular yayan ve temizlenmeyen insandan herkes kaçar. Temizlik insan içindir ve emredilmiştir. Öyleyse temizlen ey insan! Köpek yal yer ama ağzını yıkamaz. Karga leşe konar ve gagasını temizlemez. Ama insan böyle değildir. İnsan temizlenir ve temizlenmesi gerekir. Eğer temizlenmezse, bulunduğu yerde ki insanları kendinden uzaklaştırır. Beden temizliği gibi, ruh temizliği de önemlidir. Binaenaleyh, temiz ve ahlaklı olalım. Su nasıl bedeni temizler ve kirlerden arındırırsa; ahlakta ruhu temizler ve kirlerinden arındırır. Ruhu ve bedeni temiz olan insanı da, herkes sever. Ruhu kirli ama bedeni temiz olan insan kötü kokular yayar ve çevresini kirlendirir. Tıpkı ruhu temiz olsa bile, bedeni kirli olan insanın kötü kokular yayacağı gibi. Bu yüzden ruh ve beden, birlikte temiz olursa hoş olur ve insan ancak bu şekilde kendini belli eder. 

 

İnsan doğduğu ve doyduğu yeri sahiplenir. Sahiplenmezse, kendine ihanet etmiş olur. Zira her çiçek, yetiştiği toprağa sımsıkı tutunur. Çünkü onun bütün varlığı odur. Oradan ayrılınca, kökünden kopmuş gibi acı çeker ve ayakta kalması zorlaşır. Her varlık, kendi vatanında mutlu olur. Mutlu olduğu yeri de sahiplenir. Öyleyse vatanına sahip çık ey insan! Vatanına ihanet eden insan mıdır?

 

İnsan, evini korur mu ya da evine istediğini almakta ve istediğini almamakta özgür müdür? İstenmeyen kişi, girmekte ısrar edebilir mi? Bu ahlaki midir? Ya da birileri buraya niçin ev yapıyorsun, o zaman saldırılara da açık olmalısın diyebilirler mi? Şimdi Amerika’ya gitseniz bir Türk olarak ve Amerikan topraklarına ev yapsanız, biri gelip saldırsa ve niçin buraya ev yaptın, yapmasaydın dese ne dersiniz? Ya da Amerikan hükümeti, kardeşim buraya ev yapıyorsan, burada yaşayanların tecavüzlerine de hazır olmalısın diyebilir mi? Anı geliverdi mi, İslam’dan, Peygamberden, Müslümanlıktan bahsederiz ama uygulamaya geldi mi nedense oraya pek yanaşmayız? Hakikat dudaklarımız da mı yoksa yüreklerimiz de mi? Eğer yüreklerimiz de ise, gereğini yapmakla mükellefiz. Yok, dudaklarımız da ise, söyleriz ve söyleriz, sanki bizden başkalarına yönelikmiş gibi.

 

Yarınlar elde değildir. Verili olan ve elde bulunan bugündür. Elde olan bugünde ki işini, elde olmayan yarınlara erteleyenler başarısız olmaya mahkûmdurlar. Hiçbir kimse yoktur ki, bugünden yapması gerekenleri yarınlara ertelemiş olsun ve başardığı görülsün.

 

Kâinatta düzen vardır, insan içinde düzen gereklidir. Dağınık olan her şey gidişatı bozar. Allah, kâinatı bir ölçü ve düzen içinde halk etmiştir. Bizim görevimiz de, ölçüyü ve düzeni devam ettirmektir. Bizler kâinat sarayında bir şölendeyiz. Ölçü ve düzen çerçevesinde yaşayacağız. Düzeni bozanlara karşı, düzeni korumaya çalışacağız.

 

Bağlandıklarına, geçici olduklarını bilerek bağlanacaksın ki, kaybettiğin zaman üzülmeyesin. Böyle yaparsan, kayıplar sonucunda hâsıl olacak acılara katlanman kolaylaşır ve sapmanı önler. Zira sen sahip olmak olduğun kadar, kaybetmeksindir de. Çünkü her sahip olduğun şeyi bir gün bırakacaksın. Karını kaybedeceksin, çocuğunu kaybedeceksin, sevdiklerini kaybedeceksin. Öyleyse, bu bilinçle yaşa ve daima mutlu ol, üzülme.

 

Sağduyu, geçici olduğunu bilmeyi, zulme hayır demeyi, ahlaklı olmayı, vatanı tehlikelerden korumayı, kötü inançlardan uzak durmayı, bağlanmamayı, sürekli isteyen olmamayı, zalime karşı durmayı, adil olmayı, benzerlerin karşısında eğilmemeyi, mazlumu sahiplenmeyi emreder. Bu güzellikler, insanın doğasında var olan erdemlerdir. Yine de, bu bir seçimdir ve bu duyguların tam karşısında ki duygularda seçilebilir ama akıl ve kalp bu duygulardan yanadır.

 

Allah, eserini yaratmıştır ve o eseri görecek gözü, düşünecek beyni, hissedecek kalbi, o eser üzerinde eylemde bulunacak bilgiyi ve iradeyi vermiştir insana. İnsanın, Allah’ın yarattıklarını incelemeden ve yarattıkları üzerinde düşünmeden ölmesi ne büyük talihsizliktir. İşte gerçek kayıp budur.

 

İnsan yalnız olduğunu sanır. Oysa insan yalnız değildir. İnsan, yalnızken Allah ile beraberdir. Sizin, size karşı konuşmanız ne demektir. Varlık âleminizde ki, sürekli halde olan ikili müzakere ve müsademe ne demektir? Her an birbirini kontrol etmeye çalışan tinsel ve tensel durumlar neyin nesidir? İnsan gerçekten çok cahildir.

 

İslam’da ince bir denge vardır ama kafalarımızda bulunan fikirlerde ki kalınlık o inceliği yok ediyor. İslam yok edici değil, yapıcı ve ıslah edicidir. İslam’ın yaşanması içinde bir gövdeye ve yuvaya ihtiyaç vardır. İslam gövdedeki ya da yuvada ki pislik yaşamı yok etmek ve yerine temiz bir yaşam koymak içindir, yaşanıldığı gövdeyi ve yuvayı yıkmak ve yok etmek için değil. İslam, gövdeleri ve yuvaları güzelleştirmek için bir araçtır ve gövdeler, yuvalar sayesinde varlığını idame ettiren bir olgudur. Ama cahil insan bunu idrak etmekten uzaktır.

 

 Her toprakta çiçek bitmediği gibi, her yürekte de hakikat yeşermez. Çiçekler verimli topraklar, hakikatler ise kendisine dayanabilecek sağlam yürekler ister. Nice yürekler vardır dayanıksızdırlar ve hakikatler karşısında hemen hastalanıverirler.

 

Akıl, doğruyu bulmak ve işlerimizi yoluna koymak için verilmiştir. Eğer, doğruyu bulmak ve işlerimizi yoluna koymak için verilen akıl hedefini şaşırırsa, akıla yardım edecek kimdir? Akıl bozulursa, kalp kararırsa; insanlık bozulur, düzen kaosa geçiş yapar ve dünya karanlığa mahkûm olur. Öyleyse, insan aklını korumalıdır, kalbini temiz tutmalıdır.

 

İnsan, davranışlarıdır. İnançlarımızı açığa vuran davranışlarımızdır. Soyut kavramlarla iştigal etmek lüzumsuzluktur. Ölçü ve kanun ortaya koyduğumuz ve bizi açığa çıkaran amellerimizdir, eylemlerimizdir, davranışlarımızdır. Konuşma, yap! İşte budur. Peygamber sadece konuşsaydı, yapabileceği ne olurdu?

 

İnsan korkar. Çünkü korku, insanın doğasında vardır. İnsan, elindekileri kaybetmekten, ansızın ölmekten, kendi vatanında esir olmaktan, sürgüne gitmekten, zenginken fakirliğe düşmekten ve yarınların belirsizliğinden korkar. Korkmadığını iddia eden, hayatın acemisidir. Kendinden bihaberdir. Çünkü korku, insanı iyi olmaya ve vazifesini daha dikkatli yapmaya yönelten etkenlerdendir.

 

İnsan servetini kaybeder üzülür. Eşini kaybeder üzülür. Kolunu kaybeder üzülür ama ruhunda ki güzellikleri kaybettiği zaman hiç üzülmez. Oysa asıl kayıp budur. Yürek temizliğini, sözüne bağlılığı, vatan sevgisini, adalet hissiyatını kaybedenin, kaybetmediği neyi olabilir ki? İnsan, fani kayıpları için üzüldüğü kadar, baki kayıpları için üzülseydi, bugün kü durumda olmazdı. İnsanlar gerçekten çok cahildirler.

 

Kandan korkanlar, insanca ve özgürce yaşamayı unutsunlar. Zira insanca ve özgürce yaşamanın bir bedeli vardır ve o bedel ödenmeden tinsel ülkülere kavuşulamaz. Uysallık bir alışkanlıktır ve insan ruhunu harap eder. Gerçek uysallık, direnmen gerektiğinde direnmek; affetmen gerektiğinde affetmeyi bilmektir. Yoksa zalimin zulmüne boyun eğmek değildir. Zalimin zulmüne bir defa boyun eğen, ebedi kölelik tasmasını boynuna geçirmiş demektir. Zalimi, kılıç kadar dize getirecek hiçbir şey yoktur. İyi söz zalime zehir gibi gelir. İyi sözler, kötü ruhlara ağırlık yapar. Kötü ruhları, kılıçla dizginleyeceksiniz.

 

 

 

 

Tarih: 08.04.2012 Okunma: 712

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?