Verilen emanet, zamanı gelince geri alınır.
Emanet alınacağı zaman, karşı çıkmak ahmaklıktır. İşte bunun gibi, can kuşu da
ten kafesinde emanettir, zamanı gelince salıverilecek ve sahibinin yurduna
uçuverecektir. Nasıl bedenine girdiği için memnunsan, ayrıldığı içinde acı
çekme. Çünkü bir gün ayrılacağı kaderdi. Elinde olmayan şeyler için üzülmeye
değmez.
Nasıl ki, tohum toprağın özelliğini
taşırsa; çocukta, anasının özelliğini taşır. Çünkü tohum topraktan, çocuk
anadan beslenir. Toprak kötü ise tohum kötü bitecektir, ana kötü ise çocuk kötü
yetişecektir. Bu yüzden toprağa da, ana adaylarına da gereken özeni
göstermeliyiz. Zira onlar, gelecekte ki ürünlerin kaynağıdırlar.
Mutlu ve özgür olmak mı istiyorsun? O zaman
istemeyeceksin. İstersen, mutluluğu ve özgürlüğü unutacaksın. Çünkü hiçbir
kulun başka bir kula vermesi bedelsiz değildir. Ancak Allah’tan isterseniz,
mutlu ve özgür olursunuz. Bu da demektir ki, insan için tam mutluluk ve
özgürlük yoktur. Çünkü insan istemektir ve istemekte bağımlılık demektir. Bunu
yalanlayabilecek yürek ve beyin yoktur. Yalanlayabileceğini sanmak ise
ahmaklıktır.
İnsanlara boyun eğen, insanlığını
unutmalıdır. Çünkü insana boyun eğen, kendi benzerine boyun eğdiği için
alçalmıştır ve insan olmaklığına ihanet etmiştir. İnsana boyun eğmekle, eşyaya
boyun eğmek arasında bir fark yoktur. İkisi de fıtrata münafidir. İnsan, ancak
Allah karşısında boyun eğer. Senin gibi, etten, kemikten ve kandan bir yapının
karşısında diz çökme ey insan!
Kendine inanmayan, kendinden başka herkese
inanmaya başlar. Ve ilk sapma böyle olur. İnsan bir defa sapınca da, ömür boyu
sapmalarla yaşar. İnsan, kendine dönmeli, kendini tanımalı ve kendini
bilmelidir. Çünkü hakikat kendindedir. Hakikati kendinde bulamayan, hiçbir
yerde bulamayacaktır.
Gerçekleri dudaklarında olanlar, gerçekleri
yüreklerinde olanlara her zaman yeniktirler. Dudaklarda ki gerçekler güneş
altında ki kar gibidirler ama yürekte ki gerçekler suyun altında ki çelik
gibidirler. Bu yüzden, dudakta ki gerçekler yalanlara dayanamaz ama yürekte ki
gerçekler yalanları güneşin altında ki kar gibi eritirler. Gerçeklerinize
yürekten sahip çıkın ve bağlanın onlara. Bilakis, yalancıların karşısında
maskara olursunuz.
Senin olan ne var ki? İnsan kendisinin
olana sımsıkı bağlanır ama kendisinin olmayana bağlanması akılsızlıktır. İnsan
akılsızdır. Çünkü hiçbir şey kendisinin değildir ama her şey kendisininmiş gibi
bağlanır. Bir de kaybedince acı çeker. İnsan, gerçekten çok cahildir.
Bağlanmayan mutlu yaşar ve mutlu ölür. Peki, ters davranmak sana ne kazandırır?
Gerçeğe karşı inat, ahmaklıktır.
Elini sen mi yaptın, gözünü sen mi açtın,
beynini sen mi kurdun, kalbini sen mi çalıştırdın? Peki, bunları sana veren,
verdiklerini geri alınca niçin acı çekip, üzülüyorsun? Zira verilenler, elbet
birgün geri alınırlar ve veren de bunu söylemiştir. Öyleyse üzülmek nedendir ey
insan?
Pislik içinde olan, kötü kokular yayan ve
temizlenmeyen insandan herkes kaçar. Temizlik insan içindir ve emredilmiştir.
Öyleyse temizlen ey insan! Köpek yal yer ama ağzını yıkamaz. Karga leşe konar
ve gagasını temizlemez. Ama insan böyle değildir. İnsan temizlenir ve
temizlenmesi gerekir. Eğer temizlenmezse, bulunduğu yerde ki insanları
kendinden uzaklaştırır. Beden temizliği gibi, ruh temizliği de önemlidir.
Binaenaleyh, temiz ve ahlaklı olalım. Su nasıl bedeni temizler ve kirlerden
arındırırsa; ahlakta ruhu temizler ve kirlerinden arındırır. Ruhu ve bedeni
temiz olan insanı da, herkes sever. Ruhu kirli ama bedeni temiz olan insan kötü
kokular yayar ve çevresini kirlendirir. Tıpkı ruhu temiz olsa bile, bedeni
kirli olan insanın kötü kokular yayacağı gibi. Bu yüzden ruh ve beden, birlikte
temiz olursa hoş olur ve insan ancak bu şekilde kendini belli eder.
İnsan doğduğu ve doyduğu yeri sahiplenir.
Sahiplenmezse, kendine ihanet etmiş olur. Zira her çiçek, yetiştiği toprağa
sımsıkı tutunur. Çünkü onun bütün varlığı odur. Oradan ayrılınca, kökünden
kopmuş gibi acı çeker ve ayakta kalması zorlaşır. Her varlık, kendi vatanında
mutlu olur. Mutlu olduğu yeri de sahiplenir. Öyleyse vatanına sahip çık ey
insan! Vatanına ihanet eden insan mıdır?
İnsan, evini korur mu ya da evine
istediğini almakta ve istediğini almamakta özgür müdür? İstenmeyen kişi,
girmekte ısrar edebilir mi? Bu ahlaki midir? Ya da birileri buraya niçin ev
yapıyorsun, o zaman saldırılara da açık olmalısın diyebilirler mi? Şimdi
Amerika’ya gitseniz bir Türk olarak ve Amerikan topraklarına ev yapsanız, biri
gelip saldırsa ve niçin buraya ev yaptın, yapmasaydın dese ne dersiniz? Ya da
Amerikan hükümeti, kardeşim buraya ev yapıyorsan, burada yaşayanların
tecavüzlerine de hazır olmalısın diyebilir mi? Anı geliverdi mi, İslam’dan,
Peygamberden, Müslümanlıktan bahsederiz ama uygulamaya geldi mi nedense oraya
pek yanaşmayız? Hakikat dudaklarımız da mı yoksa yüreklerimiz de mi? Eğer yüreklerimiz
de ise, gereğini yapmakla mükellefiz. Yok, dudaklarımız da ise, söyleriz ve
söyleriz, sanki bizden başkalarına yönelikmiş gibi.
Yarınlar elde değildir. Verili olan ve elde
bulunan bugündür. Elde olan bugünde ki işini, elde olmayan yarınlara erteleyenler
başarısız olmaya mahkûmdurlar. Hiçbir kimse yoktur ki, bugünden yapması
gerekenleri yarınlara ertelemiş olsun ve başardığı görülsün.
Kâinatta düzen vardır, insan içinde düzen
gereklidir. Dağınık olan her şey gidişatı bozar. Allah, kâinatı bir ölçü ve
düzen içinde halk etmiştir. Bizim görevimiz de, ölçüyü ve düzeni devam
ettirmektir. Bizler kâinat sarayında bir şölendeyiz. Ölçü ve düzen çerçevesinde
yaşayacağız. Düzeni bozanlara karşı, düzeni korumaya çalışacağız.
Bağlandıklarına, geçici olduklarını bilerek
bağlanacaksın ki, kaybettiğin zaman üzülmeyesin. Böyle yaparsan, kayıplar
sonucunda hâsıl olacak acılara katlanman kolaylaşır ve sapmanı önler. Zira sen
sahip olmak olduğun kadar, kaybetmeksindir de. Çünkü her sahip olduğun şeyi bir
gün bırakacaksın. Karını kaybedeceksin, çocuğunu kaybedeceksin, sevdiklerini
kaybedeceksin. Öyleyse, bu bilinçle yaşa ve daima mutlu ol, üzülme.
Sağduyu, geçici olduğunu bilmeyi, zulme
hayır demeyi, ahlaklı olmayı, vatanı tehlikelerden korumayı, kötü inançlardan
uzak durmayı, bağlanmamayı, sürekli isteyen olmamayı, zalime karşı durmayı,
adil olmayı, benzerlerin karşısında eğilmemeyi, mazlumu sahiplenmeyi emreder.
Bu güzellikler, insanın doğasında var olan erdemlerdir. Yine de, bu bir
seçimdir ve bu duyguların tam karşısında ki duygularda seçilebilir ama akıl ve
kalp bu duygulardan yanadır.
Allah, eserini yaratmıştır ve o eseri
görecek gözü, düşünecek beyni, hissedecek kalbi, o eser üzerinde eylemde
bulunacak bilgiyi ve iradeyi vermiştir insana. İnsanın, Allah’ın yarattıklarını
incelemeden ve yarattıkları üzerinde düşünmeden ölmesi ne büyük talihsizliktir.
İşte gerçek kayıp budur.
İnsan yalnız olduğunu sanır. Oysa insan
yalnız değildir. İnsan, yalnızken Allah ile beraberdir. Sizin, size karşı
konuşmanız ne demektir. Varlık âleminizde ki, sürekli halde olan ikili müzakere
ve müsademe ne demektir? Her an birbirini kontrol etmeye çalışan tinsel ve tensel
durumlar neyin nesidir? İnsan gerçekten çok cahildir.
İslam’da ince bir denge vardır ama
kafalarımızda bulunan fikirlerde ki kalınlık o inceliği yok ediyor. İslam yok
edici değil, yapıcı ve ıslah edicidir. İslam’ın yaşanması içinde bir gövdeye ve
yuvaya ihtiyaç vardır. İslam gövdedeki ya da yuvada ki pislik yaşamı yok etmek
ve yerine temiz bir yaşam koymak içindir, yaşanıldığı gövdeyi ve yuvayı yıkmak
ve yok etmek için değil. İslam, gövdeleri ve yuvaları güzelleştirmek için bir
araçtır ve gövdeler, yuvalar sayesinde varlığını idame ettiren bir olgudur. Ama
cahil insan bunu idrak etmekten uzaktır.
Her
toprakta çiçek bitmediği gibi, her yürekte de hakikat yeşermez. Çiçekler
verimli topraklar, hakikatler ise kendisine dayanabilecek sağlam yürekler ister.
Nice yürekler vardır dayanıksızdırlar ve hakikatler karşısında hemen
hastalanıverirler.
Akıl, doğruyu bulmak ve işlerimizi yoluna
koymak için verilmiştir. Eğer, doğruyu bulmak ve işlerimizi yoluna koymak için
verilen akıl hedefini şaşırırsa, akıla yardım edecek kimdir? Akıl bozulursa,
kalp kararırsa; insanlık bozulur, düzen kaosa geçiş yapar ve dünya karanlığa
mahkûm olur. Öyleyse, insan aklını korumalıdır, kalbini temiz tutmalıdır.
İnsan, davranışlarıdır. İnançlarımızı açığa
vuran davranışlarımızdır. Soyut kavramlarla iştigal etmek lüzumsuzluktur. Ölçü
ve kanun ortaya koyduğumuz ve bizi açığa çıkaran amellerimizdir,
eylemlerimizdir, davranışlarımızdır. Konuşma, yap! İşte budur. Peygamber sadece
konuşsaydı, yapabileceği ne olurdu?
İnsan korkar. Çünkü korku, insanın
doğasında vardır. İnsan, elindekileri kaybetmekten, ansızın ölmekten, kendi
vatanında esir olmaktan, sürgüne gitmekten, zenginken fakirliğe düşmekten ve
yarınların belirsizliğinden korkar. Korkmadığını iddia eden, hayatın
acemisidir. Kendinden bihaberdir. Çünkü korku, insanı iyi olmaya ve vazifesini
daha dikkatli yapmaya yönelten etkenlerdendir.
İnsan servetini kaybeder üzülür. Eşini
kaybeder üzülür. Kolunu kaybeder üzülür ama ruhunda ki güzellikleri kaybettiği
zaman hiç üzülmez. Oysa asıl kayıp budur. Yürek temizliğini, sözüne bağlılığı,
vatan sevgisini, adalet hissiyatını kaybedenin, kaybetmediği neyi olabilir ki?
İnsan, fani kayıpları için üzüldüğü kadar, baki kayıpları için üzülseydi, bugün
kü durumda olmazdı. İnsanlar gerçekten çok cahildirler.
Kandan korkanlar, insanca ve özgürce
yaşamayı unutsunlar. Zira insanca ve özgürce yaşamanın bir bedeli vardır ve o
bedel ödenmeden tinsel ülkülere kavuşulamaz. Uysallık bir alışkanlıktır ve
insan ruhunu harap eder. Gerçek uysallık, direnmen gerektiğinde direnmek;
affetmen gerektiğinde affetmeyi bilmektir. Yoksa zalimin zulmüne boyun eğmek
değildir. Zalimin zulmüne bir defa boyun eğen, ebedi kölelik tasmasını boynuna
geçirmiş demektir. Zalimi, kılıç kadar dize getirecek hiçbir şey yoktur. İyi
söz zalime zehir gibi gelir. İyi sözler, kötü ruhlara ağırlık yapar. Kötü
ruhları, kılıçla dizginleyeceksiniz.