Bilgi, istikrarlı bir çalışma sonucu,
olgular hakkında ulaştığımız verilerdir. Bilginin kaynağı olgulardır ve biz
zekâmız sayesinde o kaynaktan veriler elde ederiz. Bilgiye ulaşmak, bizleri
gerçeğe yaklaştırır. Bilmeyen cahil kalır ve yanılır. Doğru tahlil yapamaz,
doğru sonuca ulaşamaz. Tabi her bilgi doğrudur diye bir şeyde olamaz. Bilginin
gerçek kaynağı ise, vahiydir. Zira varoluşun ilk tohumunu atan Allah olduğuna
göre, varlık hakkında ki ilk bilgi sahibi de Allah’tır. Daha sonra ise,
insanoğlu, kendisine bahşedilmiş olan zekâ sayesinde yaratılmış olan olgulardan
bilgiler edinerek, bu bilgileri kullanır. Edindiği bilgiler sayesinde yeni
keşifler yapar ve hayatını kolaylaştırır. Bilimin temeli bilgidir, bilginin
temeli de olgulardır. İnsan, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi tanıyamaz
ve tanımlayamaz. Hatta bilmediği şey, insan için yok hükmündedir. Bu yüzden
insan bir şeye inanmadan önce onu bilmelidir. Ve bunu kendi gayretleri ile
bilmelidir, hazırlanmış ve önüne konulmuş verilerle değil.
İnsanoğlu hazır bilgilere alışıktır ve bu
yüzden süreklide yanılgılar içinde bocalamaktadır. Oysa bilgi, emek ve çaba
ister. Bilgi yorulmak ister. Bilgi ter ister. Hazır bilgiler, bizim için
zehirli bir aş gibidir. Bugün biz insanlar hazır bilgilerin kurbanlarıyız.
Çünkü bir olgu hakkında, bizatihi kendi irademizle bilgiler edinmekten
kaçıyoruz. Hatta bilgiden korkuyoruz. Çünkü konforumuzun bozulması tehlikesi
vardır sonucunda. Alışkanlıklarımızın bizleri sürüklediği boşlukların ve
saçmalıkların ortaya çıkması tehlikesi vardır. Bilgi sahibi olmak, yürekli
insanların işidir. Gerçekten korkmayacak ve gerçeği göğüsleyecek kadar sağlam
ve cesur olanların işidir. Zira bilgi, gerçeğe ulaşmayı ve gerçeğe ulaşmakta
bir yerde yalnız kalmayı intaç edecektir. Toplumdan kopmak ve gerçekle yoldaş
olmakta herkesin harcı değildir. Hak bildiğin yolda yalnız kalsan da
yürüyebilmek; işte en büyük erdemlerden biri, belkide birincisidir bu.
Yani bugün, kim, sahip olduğu düşünce
hakkında bir bilgi edinerek, o düşünceye sahip olmaktadır. Muhtemelen çok az
kişi. Büyük çoğunluk, hazır bilgilerle düşünce sahibi olmaktadır. Oysa bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmak ahmaklıktır ve sonuçları göz önündedir. Bizim
ülkemizde, gençliğin harcanmasının en büyük sebeplerinden biri de budur; bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmak. Gerçek budur ve kimse bunu yalanlayamaz.
Zira bilgi sahibi olarak fikir sahibi olanlar, kolay kolay kimsenin
yönlendirmesine gelmezler hatta yönlendirenlerin bile kim olduklarını
sorgularlar. Bugün her kitlenin müntesibi, dâhil olduğu kitlenin saflarına, o
kitlenin mahiyetini bilmeden, anlamadan dâhil olmaktadır. Oysa insanlar bilgi
sahibi olarak, sorgulayarak hayata baksalar, nice saltanatın sarsıldığına şahit
olacaklardır. Bu ülke için de en güzel düzenin hangi düzen olduğunu fark
edeceklerdir.
Bugün toplumun geneli, sahip olduğu
fikirlerin arka planından bihaberdir. Böyle olduğu içinde, sıradandır, slogansittir,
papağanisttir. Fikirlerinin tartışılmasından bile hoşlanmazlar. Zira elinde
avucunda ne varsa kaybedeceğinden korkar. Bir kitlenin içinde sürekli kaldığı
için oraya, o kitlenin yaşamına alışmıştır ve gerçekleri öğrenmek kopmak
demektir. Bu yüzden de gerçekleri görmekten, öğrenmekten hazzetmez. Ama sürekli
özgürlük diye bağırırlar, adalet diye bağırırlar. Oysa gerçek özgürlüğün ve
adaletin, gerçek bilginin hediyesi olduğunu idrak etmezler, etmeye de
çalışmazlar. Yanlış yoldan, özgürlük ve adalet gelecek hayalleriyle avunurlar.
Bu daha kolaydır çünkü. Oysa bir insan, gerçekten ahlaklı, adil ve özgür bir
dünya istiyorsa şayet; böyle bir dünyayı hangi düşüncenin ve düzenin
sunabileceğini namusluca araştırması icap eder. Hem ister hem de işlemez. Bu
ise, saf sahtekârlıktır. Zira istemenin ucunda eylem vardır. Eylemsiz istemek
riyakârlıktır. Çünkü bir şeyi istiyorsan, ona ulaşmak için çaba göstermek
zorundasın.
Son tahlilde; bilgisizliğimiz cahilliğimiz,
cahilliğimizde karanlığımızdır. Kimseyi suçlamayalım. Önce dönüp kendimize bir
bakalım. Belki gerçek suçluyu görürüz, buluruz ve tanırız. O suçluyu da adilce
yargılayarak, isteklerimiz yönünde bir adım atmış oluruz.
AYRINTILAR
BİR:
Ruh birliği, İslam birliği demektir. İslam
birliği ise, Allah’ta birleşmek demektir. Ruhlar birdir ama bedenler ayrıdır.
Bu yüzden en güzel ve sağlam birlik ruhların birliğidir. Ruhların ölümsüz,
bedenlerin ölümlü olmasının hikmeti de budur. Ruh birliği, kardeşliğinde
tescilidir. Çünkü kardeşlik ruhlarla ilintilidir. Bedenler bir yerde ayırıcı
olabilirler. Ve bedenler menfaat odaklıdırlar. Zira bedenler dünyaya, ruhlar
ise sonsuzluğa meyillidirler. Dünya ise, böler, ayırır. Sonsuzluk ise,
birleştirir, bütünleştirir. Aynı beden ama farklı ruh birleştirmez. Ayrı beden
ama aynı ruh birleştirir. Farza aynı kıvamda, tabiatta ve aynı durumda iki
beden var ama bu iki bedenin ruhları farklı; birinde Allah sözü hâkim,
diğerinde şeytani güdüler. Bu iki bedenin bir arada bulunması kabil midir? Asla
değildir. Aynı şekilde, farza aynı kıvamda, tabiatta ve aynı durumda olmayan
iki farklı beden var ama bu iki bedenin ruhları aynı; ikisinde de Allah sözü
hâkim. Bu iki farklı bedenin bir arada bulunması kabil midir? Kesinlikle
kabildir. İşte bu yüzden önemli olan yüzler değil, özlerdir. Bedenler değil,
ruhlardır.
İKİ:
Bu vatan, baştanbaşa, evliyalar ve
şehitler yurdudur. Bu toprakların her zerresinde, yüksek ruhların izlerini,
nefeslerini hissedersiniz. Bu yüzden, bu topraklar üzerinde vuku bulan her
dinsizlik cereyanı, evliya ve şehit ruhlarını muazzep kılar. Bu millet, bu
vatan üzerinde dinsiz bir düzenin hâkim olmasına karşı bütün göğsünü siper
etmelidir. Aksi, emanete ihanettir. Bu toprakları, eşimizi, dostumuzu, ailemizi
ve bedenimizi koruduğumuz gibi korumalıyız. Gerekirse canımızı ortaya koymaktan
imtina etmemeliyiz. Zira bir yerde, özgürlüğün ve şerefle yaşamanın bedeli,
ölümdür. Öyleyse bu milletin çocukları, Allah yolunda yürümelidirler.
Vatanlarının yükselmesi ve bağımsızlaşması uğrunda çaba göstermelidirler.
Ahlaklı ve adil bir milli düzen için kavga vermelidirler.
ÜÇ:
Çocuklarımıza tarihi ve dini isimler
vermeliyiz. Çocuklarımız, tarihlerini ve dinlerini isimlerinde yaşatmalıdırlar.
Bu çok önemli bir şeydir. Tarihi ve dini hafızanın kaybını önler. Sürekli bir
bilinç aşılar. İsminin anlamını araştıran bir vatan çocuğu, maziye gider ve
ecdadını hatırlar. Buradan da bilincini tazeler ve kendine güveni gelir. Basite
almamak gerekir. Zira her büyük yolculuk ilk adımla başlar. Her büyük hamle
ufak bir eylemle kıvılcımlanır. En azından isminin hatırına belki büyük bir
yanlıştan kurtulabilir. Nihayetinde, isim çok önemlidir. Zira isim çocuğun
toplum içinde kendini belli ettiği ve herkes tarafından çağrıldığı bir şeydir.
Öyleyse anlamsız ve saçma isimlerden koruyalım çocuklarımızı.