BUNCA DERT-SIKINTI-SORUN VARKEN

İsmail Hakkı CENGİZ - 08.05.2012


“Başkanlık sistemi”ni tartışmak fantezidir.

Bir kere Türkiye’ye başkanlık sisteminin falan geleceği yoktur...

Böyle bir ihtiyaç da yoktur...

Maşallah, başkanlık sisteminden fazlamız var, eksiğimiz yok... Otoriteyse otorite, “istikrarlı yönetim”se istikrarlı yönetim!

Ülkeyi “yönetenler”in de başkanlık sistemini isteyeceklerine hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü en büyük yetkilere, en geniş “sorumsuzluk”lara, en rahat idare imkânına bizim sistem izin veriyor.

Onun için, bilhassa iktidar sahipleri kat’iyen “düzen”in değişmesini istemezler.

Şunu da ilave edelim: Bu başkanlık tartışması yeni değildir... Benim aklım ereli, en az 40 yıldır fasılalarla gündeme gelir.

Sebep?

“Usta”ca gündem değiştirmenin en kolay yollarından biridir.

İktidarları zor durumda bırakabilecek bişeyler ortaya çıktığında dikkatler oradan buraya kaydırılır. Meselâ; milyarlarca liralık harcama yapıp süt almışsınız, bozuk sütler çocuklarda “alerji” yapmış, Anne-babalar, medya (küçük bir bölümü de olsa) bu konuda sualler sormaktadır...

Enflasyon hedeflenen yüksek çıkmış, sebepleri masaya yatırlılacaktır...

Ekonomiden yavaşlama, üretimde-ihracatta azalma haberleri gelmektedir...

Terörle mücadelede “başarısızlık” haberleriyle birlikte, vatandaş “bu kan ne zaman duracak?” diye soran gözlerle bakmaktadır.

Mahkemeler uzamakta, tecavüzcü ve işkenceciler serbest bırakılmakta, adalete güven sarsılmaktadır...

Çocuklara ve kadınlara şiddet bütün hızıyla sürmekte... Yakınları tarafından kadınlara yönelik cinayetlerin önü alınamamaktadır.

Amerika’yla omuz omuza destek verdiğimiz “Arap Baharı”nın demokrasi, hürriyet falan getirmediği anlaşılmıştır. O ülkelerde halen kan akmakta, kargaşa devam etmektedir. Bu şartlarda, elbette Türkiye’nin yakın geçmişteki Ortadoğu ve şu andaki Suriye politikalarına kuşkuyla yaklaşılmaktadır.

Yılın ikinci yarısına gelmek üzereyiz, memur ve emeklilerinin 2012 aylıkları hakkındaki düzenleme yapılamamış, yandaş medyanın verdiği “müjdeler” askıda kalmıştır.

Belki de hepsinden daha önemli olmak üzere; ülkede “din istismarı”nın saklanamayacak boyutlara geldiği, bizzat dindarlar tarafından gündeme taşınmaktadır.

İşte, bunlar ve ahaliyi canından bezdiren daha pek çok sorun konuşulmasın, yazılmasın diye gündem “Başkanlık” tartışmalarıyla saptırılmaktadır.

x   x   x

AYDIN MUHALİFTİR  

“Aydın”ın tarifi zordur... Tartışmalıdır... Birkaç kelimeyle anlatkmak da müşküldür..

Bununla beraber, üzerinde mutabık kalınan, aydın niteliklerinin başında, onun “muhalif” olma özelliği gelir. Milli Gazete’nin ve memleketin kıdemli yazarı Mehmet Şevket Eygi, 07 Mayıs Tarihli makalesinde şöyle diyor: “Muhalif olmak aydın olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Ülkesinde, çevresinde, siyasette, medyada, toplumda bunca kötülük olacak ve aydın bunlara muhalif olmayacak... Böyle aydın yok demektir.”

Üstat, “aydın”ın başka özelliklerini de saydıktan ve kendisini de “aydın” saymadığı  mütevazılığını gösterdikten sonra şu hükmü veriyor:

“Bu memlekette birkaç yüz hakikî aydın olsaydı devlet, ülke, halk bu hallere düşmezdi.”

Eygi Üstat bile kendini “aydın” olarak görmezken, bizim “aydın” olduğumuzu iddia etmemiz megalomanlık olur.

Lâkin düşünüyorsanız, yazıyor-çiziyor ve yayınlıyorsanız muhalif olmaktan başka yolunuz-çareniz yoktur. Yazıp-çizenleri de “muhalif olmakla” suçlamak abesle iştigaldir..

Bu arada, söz “aydın” kavramından açılmışken, çok hoşuma giden bir “aydın” tanımını sizlerle paylaşayım:

“Aydın, kendi kafasıyla düşünendir”. Cemil Meriç

x   x  x

UYKUSUZ'DAN




Tarih: 08.05.2012 Okunma: 659

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?