HASED- KISKANÇLIK- KOMPLEKS...

Özgür DENİZ - 09.05.2012

Haset; hülasa olarak, yaşamın her hangi bir yönünde, kendinden iyi olana, ileride olana, daha bir görünür olana tahammülsüzlüktür. Bakınız üstat Ali Şeriati ne diyor; ‘’kendinde olmayan bir mahareti başkalarında görünce hazmedememe kıskançlıktan, kompleksten doğan bir durumdur. Kompleks, sığlık, zayıflık ve basitlik alametidir.’’ Haset; yeteneği öldürür, başarıyı dinamitler, iç huzuru, kardeşliği ve birliği yok eder. Müslümanların bugünkü durumlarının en kökeninde ki sebep nedir, hiç düşündük mü? Haset; huzursuzluk kaynağıdır. Hatta bazen kan sebebidir. Kabil, Habil’in kanını niçin akıtmıştır? Kıskanç insan aynı zamanda kompleksli insandır da. Ve bunun sebebinin kendisinin olduğunu da hiç düşünmez. Şöyle ki; başkaları iyilik yapıyorsa kendisi de yapsa, başkaları başarı için çaba gösteriyorsa kendisi de gösterse, başkaları çalışıp kazanıyorsa kendisi de çalışıp kazansa ve birde gözünü sürekli kendi dışına odaklamasa sorun yoktur. Kıskanç ve kompleksli insan, birazda beleşe alışmış insandır. Kelile ve Dimne’ de bakın ne diyor; ‘’insanların en alçağı; başkasının kazandığı ilgi ve sevgiyi çekemeyenlerdir.’’ Bu tür insanlarla bir arada yaşamak imkânsızdır. Çünkü bunlar için kendileri yoktur, başkaları vardır. Gözleri sürekli başkalarının üzerindedir. Başkalarının haklı olarakta olsa övülmesine, başkalarından bahsedilmesine karşı çok duyarlıdırlar ve dayanamazlar. Bu yüzden karşıdaki kişide olan bir meziyetten dolayı, o kişiye takıntı yaparlar ve o kişinin hayatını zora sokarlar. Bakınız İhsan Fazlıoğlu üstat ne diyor; ‘’kendi varlığından emin olmayanlar, başkalarının varlığını tehlikeli bulurlar.’’ Kıskanç ve kompleksli kişilerin eğer güçleri varsa, karşıda ki kişiye sıkıntı çıkaracak yollar ararlar. Kendilerinde olanı hiç görmezler, görseler de gözleri kapalıdır algılayamazlar. Her şey bizde olsun, karşıda ki kişiler her şeyde bizden altta olsun isterler. Kendilerinde yoksa başkalarında da olmasını asla istemezler, şayet varsa da yok etmek için gayret ederler. Ama böyle bir şeyin imkânsızlığını idrakten yoksundurlar. Sürekli rahatsızdırlar. Cemil Sena Ongun üstadı dinleyelim; ‘’hayatta bir başarı kaydedememiş kimseler, kaydedilen başarıları küçültmekle teselli olurlar.’’ İşte bu psikoloji, tam da, bir kıskancın, komplekslinin ve hased eden tipin psikolojisidir. Çünkü onlar kendilerinde olmayan bir meziyeti başkalarında gördükleri zaman çıldırırlar ve hemen o meziyeti küçültmeye, gözden düşürmeye gayret ederler. Ellerinden gelen, gelebilecek olan tek şey budur; yani iğrenç bir basitlik, küçüklük ve kişilik bozukluğu.

 

Haset, kompleks ve kıskançlık; hem imansızlıktan hem de olmamışlıktan kaynaklanır. İlk kıskanç şeytandır. Çünkü insanı kıskanmıştır ve böylece Allah’a isyan etmiştir. Müslüman olduğunu söyleyenlerin kıskançlığı ise, olmamışlıktandır. Hz. Ali’yi (ranh) dinleyelim; ‘’yüksekliği aradım alçakgönüllülükte buldum.’’ Eğer özgüvenleri olsaydı ve insani olarak olgunluğa ermiş olsalardı kıskanmazlardı. Çünkü kıskançlık, insanlığa münafidir ve insan ve İslam olana yakışmaz. Hakikaten yakışmaz. İnsan olana vefalı ve kadirşinas olmak, alçakgönüllü olmak yakışır. Kelile ve Dimne’de ne diyor bakınız; ‘’büyüklüğün gereği alçakgönüllülüktür.’’ Bir defa kıskanmayı geçin, bir Müslüman’ın destekleyici, yüreklendirici ve takdir edici olması icap eder. Çünkü kendini bilen bir Müslüman’ın başarısı, bütün Müslümanların başarısıdır. Zira kardeşlik, birlik ve güçlü olmak bunu şart koşar. Hatta kâfirlik ve münafıklık alameti olduğunu bile söyleyebiliriz kıskançlığın, kompleksin ve hasedin. Zira bu türlerin hayatlarını müşahede ettiğimiz zaman, o kadar kızarız ki, bunları kâfirlik ve münafıklıkla tavsif ederiz. Zira o dereceye vardırırlar işi. Hz. Süleyman’a (as) kulak verelim; ‘’aşk ölüm kadar güçlü, kıskançlık mezar kadar acımasızdır.’’ Oysa kendimize dönsek, kendimizde olanları görsek ve her konuda, birilerini geçmek için değil ama daha iyi olmak ve insanlığa daha iyi hizmet etmek için gayret etsek her şey kendiliğinden hallolacaktır. Ama bizler sürekli kendimize odaklanıyoruz, bencilce davranıyoruz, küçük ve basit işlerle iştigal ediyoruz ve insanlarda bu tür şeylere yüz vermediği ve bizde geride kaldığımız için kuduruyoruz. Başarmak için, güzel olmak için gayret etsek, insanlar indinde bizimde bir yerimiz olacağını düşünemiyoruz. Bakınız Mevlana ne diyor; ‘’insan ne için yaşıyorsa, onun büyüklüğü ve önemi kadar yükselir.’’ Ama şeytan dürtüyor işte ve bizde iman ve insanlık yönünden zayıf olduğumuz için hemen çekilen yere gidiyoruz. Oysa akıl, kalp ve irade diye bir şey bahşedilmiştir insana. Ama bizde ki, şeytani ve boş gurur her şeyi mahvediyor. Anonim bir söz de diyor ki; ‘’küçük insanların gururu büyük olur.’’ Evet, küçüğüz ve daima küçülüyoruz. Büyük olmak için gayret etmiyoruz. Büyük olmak nasıl olur bilmiyoruz. Çünkü cahiliz. Buyurunuz Hz. Ali’yi (ranh) dinleyelim ve insansak, Müslüman’sak gereğini yapalım; ‘’yüksekliği aradım alçakgönüllülükte buldum.’’ Güzel olanı takdir, takdir edeni de yükseltir, takdir edilenle birlikte. Müslüman’a kibirli olmak, güzel olana karşı duyarsız kalmak, iyi olanı kötü göstermek yakışmaz.

 

Haset; karşıda ki kişiden nefret etmeye kadar götürür işi. Haset eden kişi, haset edilen şeyi seviyordur, istiyordur ama ulaşamadığı için, ulaşan ya da sahip olan kişiden nefret eder. Kendinde yoksa karşıdakinde de olmasın ister. Çünkü haset öyle bir hastalıktır ki, insanı adeta uykusunda bile yalnız bırakmaz. Haset eden kişi, haset ettiğiyle yatar ve kalkar. Hatta o kişiyi nasıl olurda toplum içinde küçük düşürebilirim, etkisiz kılabilirim, sözlerini önemsizleştirebilirim diye düşüncelere dalar. Haset eden, haset ettiğini ya bilmez ya da bilmezlikten gelir. Hasetten söz açıldığında, hiç oralı olmaz ve söylenenleri dikkate almaz. Bu ise iğrenç bir tavırdır ya da kopkoyu bir cehalettir. Evet, ancak cahil olan ne yaptığını bilmez, anlamaz. Bir insan hasta ise, hastalığına çare arar, çare olabilecek şeyleri fark ettiği zaman hemen işe koyulur ve iyileşmek için mücadele verir. Kıskanç kişi, kıskandığı şeyin yokluğundan ya da yok olmasından haz duyar. Yani, bir kişide, takdir gören bir yön varsa ve o yön yok olduysa bundan büyük mutluluk duyar. Çünkü kıskanç kişiyi iyileştirecek tek şey, kıskandığı şeyin yokluğudur. Oysa bizim vazifemiz, iyiliği yaymak ve güzelliği çoğaltmaktır. İnsan olan insana düşen görevde, iyiliklere ve güzelliklere destek olmaktır. Ama gelinde kıskaç ve kompleksli tiplere anlatın bunu. Bu türler, bu yüzden, toplum tarafından itilirler. Ancak kendileri gibi olanların yanında yer bulabilirler. Kendilerini o kadar belli ederler ki, göz göre göre duygularını açığa vururlar ama gözleri karşıya odaklı olduğu için farkına varamazlar bunun. Haset, güzele karşı, insanın gözünü kör, vicdanını ise zalim eder. Hülasa; haset, insanı alçaltan, düşüren kötü bir duygudur.

 

Bakınız Spinoza ne diyor; ‘’haset, bir insanı, başkasının iyi talihinden üzüntü duyacağı ve buna karşın başına gelen bir kötülüğe sevineceği bir yolda etkileyen nefrettir.’’ Evet, başkalarının iyiliklerine, başarılarına, güzelliklerine, üstünlüklerine karşı kıskanç kişinin derununda bir üzüntü hâsıl olur. Ama başkalarının başına gelen bir kötülükten ve olumsuz durumdan dolayı da derununda bir sevinç tezahür eder. Peki, bu ne kadar insanidir, İslami’dir? Haset eden, kıskançlıkla yüklü, kompleksle dolu insanlar, başkalarının kötü gidişlerine acırlar ya da sevinirler. Kendi sevdiği ama başkasında gördüğü bir güzelliğe karşı da büyük bir nefretle haset ederler. Hasedi, kıskançlığı ve kompleksi tetikleyen bir şeyde ideolojilerdir. Zira ideolojiler, öz itibariyle, birbirleriyle mücadeleye dayanırlar. Bu yüzden de, her ideoloji, düşman bildiği ideolojinin başarısını kıskanır, ondan nefret eder. Bu duygu, ideolojilerin müntesiplerine de sirayet eder. Bir ideolojinin müntesibi, kendi gurubu içinde ki dostlarını da çekemez, kıskanır. En üstte kendisinin olmasını ister. İdeolojik daire içinde güçlü olan kişi, öne çıkanın önünü hemen keser. Böylece yürekler bu olumsuz duygulardan zor kurtulurlar. Anacak kâmil iman sahibi olanlar kurtulabilirler bu duygulardan. Bütün olumsuzlukların ve kötülüklerin panzehiri İslam’dır. Gerçek Müslüman, gerçekten sağlıklı olan ve tam kişilikli olan insandır. İslam dışı olan kişiliklerin sağlıklı ve tam kişilikli olmaları çok zordur. İşte bu yüzden insanlığın yegâne kurtuluşu İslam iledir. Çünkü İslam, insanı her türlü kötülüklerden ve olumsuz duygulardan temizler, arındırır. Rabbimize (cc) yöneltelim kendimizi bütün duyu organlarımızla; bakınız FELAK SURESİ’NDE ne diyor Rabbimiz; ‘’De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!’’ Kıskanç kişiler, gerçekten şerli kişilerdir ve onların şerrinden kaçmak lazımdır. Yine insanlığın gözbebeği olan Önderimize (sav) yönelelim bütün duyu organlarımızla, bakınız ne diyor; ‘’ "Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir." Ki, haddizatında, hased, insanın kendi kendisini yiyip tüketmesidir. Hased edende huzur yoktur. O, daima, garip, basit ve boş bir huzursuzluk içindedir. Yüksek şeylere ulaşamadığı için huzursuzluk duymaz ve ulaşmak için gayret etmez. O, kim yükselmiş ve yükselmektedir ona bakar. Ne kadar alıkça, ahmakça bir durum değil mi?

 

Kıskanç ve kompleksli kişiler, bir şeyin değerini düşürmekte pek mahirdirler. Onlar herkes aynı değerde olsun isterler. Değerli olana ve değer üretene tahammül edemezler. Yabancı bir düşünür şöyle der; ‘’bir alıkla konuşan, uyuklayan biriyle konuşur; sözü bitirdiğinde, öteki; ‘hangi konuda konuşuyordun diyecektir.’’  Kompleksli ve kıskanç tiplerde genelde alık tiplerdir. Konuşan kişi bir adım önde olduğu için ona tahammül edemezler. Ya dinlemezler ya da sözlerinin değerini nasıl düşürebilirim diye düşünürler. Bakınız Goethe ne diyor; ‘’duyan kişi bön olduğunda, alaya alınır en yerli yerinde sözler.’’ Kıskanç ve kompleksli kişiler sürekli olarak başkalarına odaklı oldukları ve başkalarını düşürmeye mesai harcadıkları için zekâları körleşmiş, algıları ve anlamaları zayıflamıştır. Bu tiplere karşı, yine şu derin sözü söylemiştir Goethe; ‘’taş, çamurda halka oluşturmaz.’’ Yine bir başka yabancı düşünüre kulak verelim, bakınız ne diyor Gellert; ‘’bütün yeteneklerin en iyisine, en az saygı duyulur genelde. İnsanların çoğu iyi sayar, kötüden de kötüyü.’’ Evet, burada bir ifade çok anlamlıdır ve kıskançların genel özelliğidir. İyi ile kötü çarpıştığı zaman, hemen kötünün saflarında yer alıverirler. Çünkü kötünün yanında onların da bir kıymeti olacaktır ama iyinin yanında isimlerini bırakın, cisimleri bile olmayacaktır. Kıskanç kişiler, yetkin olanların değerini düşürmeye ve yetkinlerin varlığını yok saymaya odaklıdır. Bu yüzden de yetkin olan zor bulunur, algılanıp, hakkıyla değerlendirilmelerine az rastlanır. 

 

Bir insanın kazandığı ün, nam, şöhret, yükseklik, o kişiyi, kendi çevresindekilerin hepsinin üzerine çıkarır. Bir adım önde bulunmasını ve görünür olmasını sağlar. Herkesin onun çevresinde toplanmasını intaç eder. Bu durum da, o çevrede bulunun kıskanç tipleri çıldırtır. Ve ellerinden geldiğince, mesailerini, bu kişinin yeniden sönükleşmesine ve gerilere atılmasına harcarlar. Buna karşın iyi olanlarda aksi bir mesaiye emek ve güç sarf etmezler. Böylece toplumda, toplumu yükseltecek kişilerin bulunması ve bir şeyler yapması hayal olur. Yani kendi ellerimizle kendi kendimizi harcarız, yıkıma götürürüz. İşte kıskançlık, bu kadar iğrençtir, rezilcedir. İnsan görünürler ama insan değildirler bu tipler. Hayvani güdülere teslim olmuşlardır. Arthur Schopenhauer şöyle der; ‘’yetkinlik ne biçimde ortaya çıkarsa çıksın, büyük çoğunluğun birleşik sıradanlığı, ona karşı kötücül bir işbirliği içindedir. O yetkinliğin ortaya çıkmasını önlemeye, olanaklıysa bastırmaya ant içmişlerdir.’’ Gerçekten ne de kötüdür bu tipler. İğrenç ve rezildirler. İnsanlığın yükselmemesi, ilerlememesi bunları zımnen hoşnut eder sanki. Goethe, bunlar için şöyle diyor; ‘’doğarken, onların bana yaşam bağışlamasını beklemiş olsaydım, şimdi dünyada olmazdım.’’ Gerçekten bu tiplerin ellerinde olsa, bütün iyi insanların dünyadan el çekmesini sağlarlar. Bütün yetenekleri katlederler. Müşriklerde şöyle demiyorlar mıydı ve Peygamberimize kin kusmuyorlar mıydı; ‘’ niçin biz zenginlerden değilde bir yoksulu Peygamber seçsin Tanrı?’’ Kıskançlıktan geberiyorlardı. Tıpkı şeytan gibi; şeytan insana tabi olmuyordu ve insanı kıskanıyordu. Müşriklerde, Peygamberimize tabi olmaktan imtina ediyorlardı, güya kendileri zengindi ya, peygamberliğe ancak kendileri yakışırdı. Ama Allah’ın mala, mülke, şana, şöhrete ve bedene bakmayacağını kör ve sağır zihinler, vicdanlar algılayamıyor, anlayamıyordu. Kabil’de öyle değil miydi? Hem cimrilik ediyor hem de kendisi yükseltilmeyince kıskanıyordu ve bu kıskançlığı onu ilk katil yapıyordu. Bu tiplerin tabiatı hep aynıdır. Şeytan kıskandı, Kabil kıskandı, Müşrikler kıskandı ve kıskananlar kıskanmaktadırlar. Veyl olsun tümüne ve takipçilerine. Bakınız ve iyi kulak veriniz, Allah (cc) ne buyuruyor NİSA SURESİ 37. ayette; ‘’ Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.’’

 

Son tahlilde; sevgili dostlarım, hased, kıskançlık ve kompleks gibi duygular ve yansımaları, bunların çok olumsuz duygu ve davranışlar olduklarını gösterir. Hatta hastalıktırlar, psikolojik bozukluğa dalalettirler. Bu yüzden bu tür şeylerden uzak durunuz. Varsa da üzerinizden atmak için gayret ediniz. Bu hem kendiniz hem de milletiniz ve insanlık için en iyisidir. Allah, herkesi bu duygulardan arındırsın, uzak tutsun. Âmin. Göz göre göre, farkında ola ola, bilincinde buluna buluna, kim bir güzelliğin üzerini örtmek, bir iyiliği boğmak, bir başarıyı yok etmek, bir yüksekliği alçaltmak, haklı bir ünü düşürmek ister Allah aşkına? Ve bunu yapmak insanlıkla, İslamlıkla, haysiyetle bağdaşır mı? Kendimizi, milletimizi ve ümmetimizi seviyorsak şayet, lütfen bu duygulardan ve bu duyguların fiiliyata dökülmesinden uzak duralım, uzak durmayanları da uyaralım, gerekirse onları tecrit edelim. Allah, yüreklerimizi pak ve temiz kılsın, kötü duygulardan arındırsın. Âmin.

Tarih: 09.05.2012 Okunma: 965

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?