Haset; hülasa olarak, yaşamın her hangi bir
yönünde, kendinden iyi olana, ileride olana, daha bir görünür olana
tahammülsüzlüktür. Bakınız üstat Ali
Şeriati ne diyor; ‘’kendinde olmayan bir mahareti başkalarında
görünce hazmedememe kıskançlıktan, kompleksten doğan bir durumdur. Kompleks,
sığlık, zayıflık ve basitlik alametidir.’’ Haset; yeteneği öldürür, başarıyı dinamitler, iç huzuru, kardeşliği ve
birliği yok eder. Müslümanların bugünkü durumlarının en kökeninde ki sebep
nedir, hiç düşündük mü? Haset; huzursuzluk kaynağıdır. Hatta bazen kan
sebebidir. Kabil, Habil’in kanını niçin
akıtmıştır? Kıskanç insan aynı zamanda kompleksli insandır da. Ve bunun
sebebinin kendisinin olduğunu da hiç düşünmez. Şöyle ki; başkaları iyilik
yapıyorsa kendisi de yapsa, başkaları başarı için çaba gösteriyorsa kendisi de
gösterse, başkaları çalışıp kazanıyorsa kendisi de çalışıp kazansa ve birde
gözünü sürekli kendi dışına odaklamasa sorun yoktur. Kıskanç ve kompleksli
insan, birazda beleşe alışmış insandır. Kelile
ve Dimne’ de bakın ne diyor; ‘’insanların
en alçağı; başkasının kazandığı ilgi ve sevgiyi çekemeyenlerdir.’’ Bu tür insanlarla bir arada yaşamak
imkânsızdır. Çünkü bunlar için kendileri yoktur, başkaları vardır. Gözleri
sürekli başkalarının üzerindedir. Başkalarının haklı olarakta olsa övülmesine,
başkalarından bahsedilmesine karşı çok duyarlıdırlar ve dayanamazlar. Bu yüzden
karşıdaki kişide olan bir meziyetten dolayı, o kişiye takıntı yaparlar ve o
kişinin hayatını zora sokarlar. Bakınız İhsan Fazlıoğlu
üstat ne diyor; ‘’kendi varlığından emin
olmayanlar, başkalarının varlığını tehlikeli bulurlar.’’ Kıskanç ve kompleksli kişilerin eğer
güçleri varsa, karşıda ki kişiye sıkıntı çıkaracak yollar ararlar. Kendilerinde
olanı hiç görmezler, görseler de gözleri kapalıdır algılayamazlar. Her şey
bizde olsun, karşıda ki kişiler her şeyde bizden altta olsun isterler.
Kendilerinde yoksa başkalarında da olmasını asla istemezler, şayet varsa da yok
etmek için gayret ederler. Ama böyle bir şeyin imkânsızlığını idrakten
yoksundurlar. Sürekli rahatsızdırlar. Cemil Sena Ongun üstadı dinleyelim; ‘’hayatta bir başarı kaydedememiş kimseler, kaydedilen başarıları
küçültmekle teselli olurlar.’’ İşte bu psikoloji, tam da, bir kıskancın,
komplekslinin ve hased eden tipin psikolojisidir. Çünkü onlar kendilerinde olmayan bir meziyeti başkalarında
gördükleri zaman çıldırırlar ve hemen o meziyeti küçültmeye, gözden düşürmeye
gayret ederler. Ellerinden gelen, gelebilecek olan tek şey budur; yani iğrenç
bir basitlik, küçüklük ve kişilik bozukluğu.
Haset,
kompleks ve kıskançlık; hem
imansızlıktan hem de olmamışlıktan kaynaklanır. İlk kıskanç şeytandır. Çünkü insanı kıskanmıştır ve böylece Allah’a
isyan etmiştir. Müslüman olduğunu söyleyenlerin kıskançlığı ise,
olmamışlıktandır. Hz. Ali’yi (ranh)
dinleyelim; ‘’yüksekliği aradım alçakgönüllülükte buldum.’’ Eğer özgüvenleri olsaydı ve insani olarak
olgunluğa ermiş olsalardı kıskanmazlardı. Çünkü kıskançlık, insanlığa münafidir
ve insan ve İslam olana yakışmaz. Hakikaten yakışmaz. İnsan olana vefalı ve
kadirşinas olmak, alçakgönüllü olmak yakışır. Kelile ve Dimne’de ne diyor bakınız; ‘’büyüklüğün gereği
alçakgönüllülüktür.’’ Bir defa kıskanmayı geçin, bir Müslüman’ın
destekleyici, yüreklendirici ve takdir edici olması icap eder. Çünkü kendini
bilen bir Müslüman’ın başarısı, bütün Müslümanların başarısıdır. Zira
kardeşlik, birlik ve güçlü olmak bunu şart koşar. Hatta kâfirlik ve münafıklık
alameti olduğunu bile söyleyebiliriz kıskançlığın, kompleksin ve hasedin. Zira
bu türlerin hayatlarını müşahede ettiğimiz zaman, o kadar kızarız ki, bunları
kâfirlik ve münafıklıkla tavsif ederiz. Zira o dereceye vardırırlar işi. Hz. Süleyman’a (as) kulak verelim; ‘’aşk ölüm kadar güçlü, kıskançlık mezar
kadar acımasızdır.’’ Oysa
kendimize dönsek, kendimizde olanları görsek ve her konuda, birilerini geçmek
için değil ama daha iyi olmak ve insanlığa daha iyi hizmet etmek için gayret
etsek her şey kendiliğinden hallolacaktır. Ama bizler sürekli kendimize
odaklanıyoruz, bencilce davranıyoruz, küçük ve basit işlerle iştigal ediyoruz
ve insanlarda bu tür şeylere yüz vermediği ve bizde geride kaldığımız için
kuduruyoruz. Başarmak için, güzel olmak için gayret etsek, insanlar indinde
bizimde bir yerimiz olacağını düşünemiyoruz. Bakınız Mevlana ne diyor; ‘’insan ne için yaşıyorsa, onun
büyüklüğü ve önemi kadar yükselir.’’ Ama şeytan dürtüyor işte ve bizde iman ve insanlık yönünden zayıf olduğumuz
için hemen çekilen yere gidiyoruz. Oysa akıl, kalp ve irade diye bir şey
bahşedilmiştir insana. Ama bizde ki, şeytani ve boş gurur her şeyi mahvediyor. Anonim bir söz de diyor ki; ‘’küçük insanların gururu büyük olur.’’ Evet,
küçüğüz ve daima küçülüyoruz. Büyük olmak için gayret etmiyoruz. Büyük olmak
nasıl olur bilmiyoruz. Çünkü cahiliz. Buyurunuz Hz. Ali’yi (ranh) dinleyelim ve insansak, Müslüman’sak
gereğini yapalım; ‘’yüksekliği aradım alçakgönüllülükte buldum.’’ Güzel olanı takdir, takdir edeni de
yükseltir, takdir edilenle birlikte. Müslüman’a kibirli olmak, güzel olana
karşı duyarsız kalmak, iyi olanı kötü göstermek yakışmaz.
Haset; karşıda ki kişiden nefret etmeye kadar
götürür işi. Haset eden kişi, haset edilen şeyi seviyordur, istiyordur ama
ulaşamadığı için, ulaşan ya da sahip olan kişiden nefret eder. Kendinde yoksa
karşıdakinde de olmasın ister. Çünkü haset öyle bir hastalıktır ki, insanı
adeta uykusunda bile yalnız bırakmaz. Haset eden kişi, haset ettiğiyle yatar ve
kalkar. Hatta o kişiyi nasıl olurda toplum içinde küçük düşürebilirim, etkisiz
kılabilirim, sözlerini önemsizleştirebilirim diye düşüncelere dalar. Haset
eden, haset ettiğini ya bilmez ya da bilmezlikten gelir. Hasetten söz
açıldığında, hiç oralı olmaz ve söylenenleri dikkate almaz. Bu ise iğrenç bir
tavırdır ya da kopkoyu bir cehalettir. Evet, ancak cahil olan ne yaptığını
bilmez, anlamaz. Bir insan hasta ise, hastalığına çare arar, çare olabilecek
şeyleri fark ettiği zaman hemen işe koyulur ve iyileşmek için mücadele verir.
Kıskanç kişi, kıskandığı şeyin yokluğundan ya da yok olmasından haz duyar.
Yani, bir kişide, takdir gören bir yön varsa ve o yön yok olduysa bundan büyük
mutluluk duyar. Çünkü kıskanç kişiyi iyileştirecek tek şey, kıskandığı şeyin
yokluğudur. Oysa bizim vazifemiz, iyiliği yaymak ve güzelliği çoğaltmaktır.
İnsan olan insana düşen görevde, iyiliklere ve güzelliklere destek olmaktır.
Ama gelinde kıskaç ve kompleksli tiplere anlatın bunu. Bu türler, bu yüzden,
toplum tarafından itilirler. Ancak kendileri gibi olanların yanında yer
bulabilirler. Kendilerini o kadar belli ederler ki, göz göre göre duygularını
açığa vururlar ama gözleri karşıya odaklı olduğu için farkına varamazlar bunun.
Haset, güzele karşı, insanın gözünü kör, vicdanını ise zalim eder. Hülasa;
haset, insanı alçaltan, düşüren kötü bir duygudur.
Bakınız Spinoza ne diyor; ‘’haset,
bir insanı, başkasının iyi talihinden üzüntü duyacağı ve buna karşın başına
gelen bir kötülüğe sevineceği bir yolda etkileyen nefrettir.’’ Evet,
başkalarının iyiliklerine, başarılarına, güzelliklerine, üstünlüklerine karşı
kıskanç kişinin derununda bir üzüntü hâsıl olur. Ama başkalarının başına gelen
bir kötülükten ve olumsuz durumdan dolayı da derununda bir sevinç tezahür eder.
Peki, bu ne kadar insanidir, İslami’dir? Haset eden, kıskançlıkla yüklü,
kompleksle dolu insanlar, başkalarının kötü gidişlerine acırlar ya da
sevinirler. Kendi sevdiği ama başkasında gördüğü bir güzelliğe karşı da büyük
bir nefretle haset ederler. Hasedi, kıskançlığı ve kompleksi tetikleyen bir
şeyde ideolojilerdir. Zira ideolojiler, öz itibariyle, birbirleriyle mücadeleye
dayanırlar. Bu yüzden de, her ideoloji, düşman bildiği ideolojinin başarısını
kıskanır, ondan nefret eder. Bu duygu, ideolojilerin müntesiplerine de sirayet
eder. Bir ideolojinin müntesibi, kendi gurubu içinde ki dostlarını da çekemez,
kıskanır. En üstte kendisinin olmasını ister. İdeolojik daire içinde güçlü olan
kişi, öne çıkanın önünü hemen keser. Böylece yürekler bu olumsuz duygulardan
zor kurtulurlar. Anacak kâmil iman sahibi olanlar kurtulabilirler bu
duygulardan. Bütün olumsuzlukların ve kötülüklerin panzehiri İslam’dır. Gerçek
Müslüman, gerçekten sağlıklı olan ve tam kişilikli olan insandır. İslam dışı
olan kişiliklerin sağlıklı ve tam kişilikli olmaları çok zordur. İşte bu yüzden
insanlığın yegâne kurtuluşu İslam iledir. Çünkü İslam, insanı her türlü
kötülüklerden ve olumsuz duygulardan temizler, arındırır. Rabbimize (cc) yöneltelim
kendimizi bütün duyu organlarımızla; bakınız FELAK SURESİ’NDE ne diyor
Rabbimiz; ‘’De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden,
karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan
üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın
Rabbine sığınırım!’’ Kıskanç
kişiler, gerçekten şerli kişilerdir ve onların şerrinden kaçmak lazımdır. Yine
insanlığın gözbebeği olan Önderimize
(sav) yönelelim bütün duyu organlarımızla, bakınız ne diyor; ‘’ "Hasedden
kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer
tüketir." Ki,
haddizatında, hased, insanın kendi kendisini yiyip tüketmesidir. Hased edende
huzur yoktur. O, daima, garip, basit ve boş bir huzursuzluk içindedir. Yüksek
şeylere ulaşamadığı için huzursuzluk duymaz ve ulaşmak için gayret etmez. O,
kim yükselmiş ve yükselmektedir ona bakar. Ne kadar alıkça, ahmakça bir durum
değil mi?
Kıskanç ve kompleksli kişiler, bir şeyin
değerini düşürmekte pek mahirdirler. Onlar herkes aynı değerde olsun isterler.
Değerli olana ve değer üretene tahammül edemezler. Yabancı bir düşünür şöyle der; ‘’bir
alıkla konuşan, uyuklayan biriyle konuşur; sözü bitirdiğinde, öteki; ‘hangi
konuda konuşuyordun diyecektir.’’ Kompleksli
ve kıskanç tiplerde genelde alık tiplerdir. Konuşan kişi bir adım önde olduğu
için ona tahammül edemezler. Ya dinlemezler ya da sözlerinin değerini nasıl
düşürebilirim diye düşünürler. Bakınız Goethe
ne diyor; ‘’duyan kişi bön olduğunda,
alaya alınır en yerli yerinde sözler.’’ Kıskanç ve kompleksli kişiler
sürekli olarak başkalarına odaklı oldukları ve başkalarını düşürmeye mesai
harcadıkları için zekâları körleşmiş, algıları ve anlamaları zayıflamıştır. Bu
tiplere karşı, yine şu derin sözü söylemiştir Goethe; ‘’taş, çamurda halka oluşturmaz.’’ Yine bir başka yabancı
düşünüre kulak verelim, bakınız ne diyor Gellert;
‘’bütün yeteneklerin en iyisine, en az saygı duyulur genelde. İnsanların çoğu
iyi sayar, kötüden de kötüyü.’’ Evet, burada bir ifade çok anlamlıdır ve
kıskançların genel özelliğidir. İyi ile kötü çarpıştığı zaman, hemen kötünün
saflarında yer alıverirler. Çünkü kötünün yanında onların da bir kıymeti
olacaktır ama iyinin yanında isimlerini bırakın, cisimleri bile olmayacaktır.
Kıskanç kişiler, yetkin olanların değerini düşürmeye ve yetkinlerin varlığını
yok saymaya odaklıdır. Bu yüzden de yetkin olan zor bulunur, algılanıp,
hakkıyla değerlendirilmelerine az rastlanır.
Bir insanın kazandığı ün, nam, şöhret,
yükseklik, o kişiyi, kendi çevresindekilerin hepsinin üzerine çıkarır. Bir adım
önde bulunmasını ve görünür olmasını sağlar. Herkesin onun çevresinde
toplanmasını intaç eder. Bu durum da, o çevrede bulunun kıskanç tipleri
çıldırtır. Ve ellerinden geldiğince, mesailerini, bu kişinin yeniden
sönükleşmesine ve gerilere atılmasına harcarlar. Buna karşın iyi olanlarda aksi
bir mesaiye emek ve güç sarf etmezler. Böylece toplumda, toplumu yükseltecek
kişilerin bulunması ve bir şeyler yapması hayal olur. Yani kendi ellerimizle
kendi kendimizi harcarız, yıkıma götürürüz. İşte kıskançlık, bu kadar
iğrençtir, rezilcedir. İnsan görünürler ama insan değildirler bu tipler.
Hayvani güdülere teslim olmuşlardır. Arthur
Schopenhauer şöyle der; ‘’yetkinlik
ne biçimde ortaya çıkarsa çıksın, büyük çoğunluğun birleşik sıradanlığı, ona
karşı kötücül bir işbirliği içindedir. O yetkinliğin ortaya çıkmasını önlemeye,
olanaklıysa bastırmaya ant içmişlerdir.’’ Gerçekten ne de kötüdür bu
tipler. İğrenç ve rezildirler. İnsanlığın yükselmemesi, ilerlememesi bunları
zımnen hoşnut eder sanki. Goethe,
bunlar için şöyle diyor; ‘’doğarken,
onların bana yaşam bağışlamasını beklemiş olsaydım, şimdi dünyada olmazdım.’’ Gerçekten
bu tiplerin ellerinde olsa, bütün iyi insanların dünyadan el çekmesini
sağlarlar. Bütün yetenekleri katlederler. Müşriklerde şöyle demiyorlar mıydı ve
Peygamberimize kin kusmuyorlar mıydı; ‘’
niçin biz zenginlerden değilde bir yoksulu Peygamber seçsin Tanrı?’’ Kıskançlıktan
geberiyorlardı. Tıpkı şeytan gibi; şeytan insana tabi olmuyordu ve insanı
kıskanıyordu. Müşriklerde, Peygamberimize tabi olmaktan imtina ediyorlardı,
güya kendileri zengindi ya, peygamberliğe ancak kendileri yakışırdı. Ama
Allah’ın mala, mülke, şana, şöhrete ve bedene bakmayacağını kör ve sağır
zihinler, vicdanlar algılayamıyor, anlayamıyordu. Kabil’de öyle değil miydi?
Hem cimrilik ediyor hem de kendisi yükseltilmeyince kıskanıyordu ve bu
kıskançlığı onu ilk katil yapıyordu. Bu tiplerin tabiatı hep aynıdır. Şeytan
kıskandı, Kabil kıskandı, Müşrikler kıskandı ve kıskananlar kıskanmaktadırlar.
Veyl olsun tümüne ve takipçilerine. Bakınız ve iyi kulak veriniz, Allah (cc) ne buyuruyor NİSA SURESİ 37. ayette; ‘’ Onlar
ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve
Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere
alçaltıcı bir azap hazırladık.’’
Son
tahlilde; sevgili dostlarım, hased,
kıskançlık ve kompleks gibi duygular ve yansımaları, bunların çok olumsuz duygu
ve davranışlar olduklarını gösterir. Hatta hastalıktırlar, psikolojik bozukluğa
dalalettirler. Bu yüzden bu tür şeylerden uzak durunuz. Varsa da üzerinizden
atmak için gayret ediniz. Bu hem kendiniz hem de milletiniz ve insanlık için en
iyisidir. Allah, herkesi bu duygulardan arındırsın, uzak tutsun. Âmin. Göz göre
göre, farkında ola ola, bilincinde buluna buluna, kim bir güzelliğin üzerini
örtmek, bir iyiliği boğmak, bir başarıyı yok etmek, bir yüksekliği alçaltmak,
haklı bir ünü düşürmek ister Allah aşkına? Ve bunu yapmak insanlıkla,
İslamlıkla, haysiyetle bağdaşır mı? Kendimizi, milletimizi ve ümmetimizi
seviyorsak şayet, lütfen bu duygulardan ve bu duyguların fiiliyata
dökülmesinden uzak duralım, uzak durmayanları da uyaralım, gerekirse onları
tecrit edelim. Allah, yüreklerimizi pak ve temiz kılsın, kötü duygulardan
arındırsın. Âmin.