Başkanlık Sistemine Geçmeliyiz Ama Tehlike Var!
Yıllardır hemen hemen her platformda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni örnek göstererek sorarım. Yavru vatanda bile başkanlık sistemi varken bizde neden başkanlık sistemine karşı çıkılıyor.
Dünyanın en güçlü devletlerinin yönetildiği sistem ne? Başkanlık sistemi.
Diktatörlüğün oluştuğu sistem ne Başkanlık sistemi.
Tüm 1 den fazla üyeli sistemlerde yetkinin kullanılmasını sağlamak için kullanılan yönetim sistemi ne? Başkanlık sistemi.
Yani nereden bakarsanız bakınız hızlı karar alınmasını gerektiren yetki kullanımında sorumluluğun yetki verende olmasını sağlamak için hazırlanacak düzenlerin yönetim sistemi doğrudan başkanlık sistemi olmak zorunda.
Bizim genç cumhuriyetimizin yerleştirmeye çalıştığı mutlu azınlığın mazlum çoğunluğu aldatıp tahakküm etme rejiminde ise mutlu azınlıklar kışkırtıyor, mazlum çoğunluk başkanlık sistemine karşı çıkıyor.
Genç Cumhuriyetimizde Demokrasi adı altında halka zulm üzerine kurulu rejim, Akparti’nin kurcusu ve lideri sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi öngörü yüksekliği ile gerçek demokrasiye geçişi nerdeyse başarmak üzere.
Birileri bu satırları okuyunca hemen demokrasi yok mu diye sızlanacaklardır.
Türkiye’de demokrasi yoktur. Hiçbir zamanda olmadı. Türkiye’de demokrasi adı altında insanlarımıza uyutma rejimi dayatılmış ve bu rejim halen daha devam etmektedir.
Son yılların büyük adımları ile demokratik ilerleme kaydedilmiş olsa da gerçek demokrasiye yaklaşamadığımız son günlerin popüler konusu ile ortaya çıkmıştır.
Eğer bir ülkede Ülkeye mutlak muktedir olduğu sanılan bir Başbakan ağzından çıkan ve mutlak surette söylemekle gurur duyacağı bir cümleyi düzeltmek zorunda kalıyorsa orada demokrasiden söz edilemez. Düşünce hürriyetinin varlığını ise hiç ama hiç kimse savunamaz.
İslam dini inanan insanlar için Dünya üzerindeki Allah (c.c.) tarafından gönderilmiş son dindir. Allah katında tek makbul olan din İslam dinidir. Bu durumu Başbakanımız her Cuma günü camiye gittiğinde hutbede hocanın ağzından duymaktadır.
Bu cümleyi sürekli duyan ve özünde doğruluğuna mutlak olarak inanan bir kimse için tek din İslam’dır. Bu cümlemi biraz açmak zorundayım.
Ben elhamdülillah müslümanım. Çok net yazıyorum. Bulunduğum her noktada Müslüman olmayan bir kişi ile karşılaştığımda eğer fırsat varsa dinimi anlatmayı doğru görürüm. Buda cihatdır ve farzdır.
Yalnız bu durum benim dinimi kabul etmeyene saygısızlık yapma hakkını bana hiçbir zaman vermez. Her müslümanın bir vesile ile dinlediği ve İslam ahlakında çok önemli yer tutan bir Hz. Ali (r.a.) temsili vardır.
Bir vakit savaşta Hz. Ali (r.a.) bir kâfiri yere atmış, kılıcını çekip başını keseceği zaman, o kâfir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, ona demiş ki:
‘Neden beni kesmedin?’
Hz. Ali (r.a.)
Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim.
O kâfir ona dedi
‘Benim maksadım çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır.’ dedi.”
Hz. Ali (r.a.) temsilinde anlatılan hassasiyet gerçekte yaşanmış veya yaşanmamıştır. Onu bu çağda benim bilmeme imkan yok. Fakat hemen hemen her platformda İslam inancı olmayan kişilere nasıl davranılacağının anlatılmasında bu temsil kullanılır.
Yani bu sene tekrar orta öğretimleri faaliyete geçecek olan İ.H.L. lerinde yetişecek yeni nesile örnek olarak bu temsil anlatılacak. O okullarda yetişen yavrularımız her şeyden önce Dünya üzerinde bireylerle olan ilişkilerinde şahsi davranışları olduğunda kendilerini dizginlemeyi öğrenecekler. Dindar ve çağdaş nesil bu ahlak terbiyesi ile yetişecektir.
Dünya üzerinde en iyi denetim mekanizmalarını kursanız bile bir bireyi kendi kendine denetletmekten daha güçlü bir denetim mekanizması kuramazsınız.
İslam inancının temelinde bireyin Allah rızası için hareket etme mantığı yatar. Bu mantık nedeni ile de Müslüman “elinden ve dilinden salim olunan kimse” diye tanımlanır.
Yani Başbakanımız tek din derken gerçek düşüncesini söylemiştir. Fakat oradaki tek din kelimesini İslam dinine inanmadığı halde münafıklık yaparak Müslüman görünenler, hemen saldırı malzemesi haline getirdikleri içinde düzeltme ihtiyacı duymuştur.
Bu kadar vahim bir mutlu azınlık tablosu varken Akparti % 90 larda oy alarak şu anki sistemle iktidara gelse bile Ülkemizde mutlu azınlık her tür yetkiyi gasp etmeye devam edebilecektir.
İşte Türkiye’de Başkanlık sistemine geçilmesine karşı çıkanların asıl korktukları nokta münafıklıklarının ortaya çıkmasıdır. Çünkü İslam dinine açıkça karşı çıkana hiçbir şekilde dokunmayan İslam dini münafıklık karşısında aynı müsamahayı göstermemektedir.
Çünkü olduğu gibi görünmeyenlerin toplumlar için oluşturduğu tehlike gerçekten büyüktür. Tarihin derinlikleri tüm medeniyetler için münafıklık sonucu ortaya çıkmış bulunan yıkımlarla doludur.
Şu anki siyasi ve askeri ortam devam ederse Türkiye 2014 yılında Başkanlık sistemine geçecektir. Ya da mutlu azınlığın oyunlarından dolayı Başkanlık sistemine geçiş 5 yıl sonraya yani 2019’a ertelenecektir. Başkanlık sistemine geçişin ertelenmesi Türkiye’mize zaman kaybettirecektir.
Sayın Gürsel Tekin önderliğinde sürdürülen derin devlet destekli tamamen saf halkı aldatmaya yönelik girişimler ise 2014 yılına kadar çığrından çıkabilir. Gürsel Tekin, Sinan Aygün 2’lisi önümüzdeki günlerin gerçek anlamda arka plan yöneticileridir. Bu kişilerin mutlu azınlıkların korunması için neden bu kadar çok mücadele verdiklerini anlamakta birey olarak benim zorlanmam doğru. Fakat mason localarının etkinliği ile ortaya çıkabilecek senaryo bana 1980 ler öncesini açıkça hatırlatıyor.
Bizler özelliklede bu vatana sevgilerinden en küçük şüphe duymadığım milliyetçiler dikkatli olmazsak bireysel davranışlarımızla bu oyuna ister istemez figüran olacağız.
Bu figüran olmaktan kurtulmanın gerçek yolu açıkça kendimize ve liderlerimize güven duyarak Başkanlıksistemine geçilmesinin Ülkemiz için doğru olacağını anlamamızdan geçtiğini düşünüyorum.
Ülkemizi gerçek medeni ülkeler seviyesine çıkaracak olan yönetim şekli Başkanlıktır. Bunun aksine düşüncelerin tamamı sadece zaman kaybettirir. Doğru yada yanlış Ülkemizi tek yetkili olarak temsil eden liderimizi bizler seçebilme heyecanını duyabilmeliyiz. Ve kendimize güvenmeliyiz.
Güçler ayrılığını gerçek anlamda uygulatacak olan başkanlık sitemidir. Çünkü Sorumlu başkanlık sistemi güçlü denetim mekanizmalarının kurulmasını sağlar. Denetim mekanizmaları sağlıklı çalışınca da mazlum halkımız ancak rahatlayacaktır.
Saygılarımla