Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür
TRT’de, birkaç hafta önce, “Bir zamanlar Osmanlı - Kıyam” adıyla bir dizi başladı.
Lâle Devri”ni anlatıyor. Tarihî gerçeklere sadık kalınmıyor. Fakat günümüzdeki siyasî ve içtimaî hayatı çağrıştırdığı için seyrediyorum.
Tarihler; “ince ve hassas bir ruha sahip olan Sultan III. Ahmet’le sadrazamı ve damadı İbrahim Paşa’nın uyum içinde çalıştığını” yazar. Lâkin dizide, Padişah, sadrazam damadını boyuna azarlıyor.
x x x
Bilindiği gibi, Lâle Devri “zevk ve safâ” devridir. Adını, o dönemde İstanbul’da yetiştirilen ve ünü dünyaya yayılan “LÂLE” çiçeklerinden alır.
Bugünle benzerliği ne?
İstanbullular görüyor, İstanbul dışındakilere de TV’ler gösteriyor, şehrin her yanı rengarenk, çeşit çeşit lâlelerle dolu.
Bu, hemen hemen 10 senedir böyle... Devir, iktidar sahipleri ve yakınları için tam bir “zevk ve sefâ” devri. Bunu benden önce, Mehmet Şevket Eygi, İhsan Eliaçık gibi “hoca”lar söylüyor.
x x x
TRT’deki diziye bakarsanız; başta Padişah ve Sadrazam devlet işleriyle çok meşguller, ahaliye pek yakınlar, hiç zevk ve sefâ sürmüyorlar... Ama bazı “münafıklar”, “şer odakları”, Acem Şahı ve onun casusları halkı kışkırtıyorlar.
Tarih ise o dönemi şöyle hülasa ediyor: “Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken İstanbul'da bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri, Sadrazamın aşırı zenginleşmesi huzursuzluklara sebep oluyordu.”
“Lâle Devri” denilince akla Şair Nedim gelir. Dizide hiç gösterilmeyen Nedim’in şu mısraları pek meşhurdur:
Bu şehri İstanbul kî bî misl ü behâdır;
Bir sengine yekpare Acem mülki fedadır.
(İstanbul öyle paha biçilemeyecek bir şehirdir ki, bir taşına bütün İran ülkesi fedadır.)
Nedim’in; İstanbul’u neden başka ülkelerle, misâl, Avrupa ülkeleriyle değil de barış içinde yaşadığımız İran’la mukayese ettiğini hep düşünmüşümdür.
Cevabını dizinin bu haftaki bölümünde aldım: Devletlüler Avrupa’yla uğraşmıyorlar İran’la uğraşıyorlar. Nihayet, Sultan Ahmet “Acem’e karşı sefere çıkmam şart oldu” diye kararını verdi.
Verdi de ne oldu?
Tarih; Lâle Devri’nde İran seferi diye bişey kaydetmiyor.
Peki, Padişah’ın sefer kararı ne olmuş?
Şöyle olmuş:
III. Ahmet ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa göstermelik bir sefer alayı düzenlemişler. Akşam olunca kayıklarla saraya geri dönmüşler.
Tabii bu durum halkta infial yaratmış. Ve Patrona Halil’in başı çektiği bir “Kıyam”la devir sona ermiş.
x x x
Lâle Devri’nin Suriye ile alâkası ne?
Şimdiki Lâle Devri’nde de Batı’yla uğraşmak yerine İslâm ülkeleriyle meşgulüz. Tabii Amerika’yla arası iyi olan Suudi arabistan, Katar’la falan değil... İran-Irak-Suriye ile... Bilhassa Suriye ile!
Bu Lâle Devri’nde de bir seferden söz ediliyor!
Nereye?
Suriye’ye!
Yapılır mı?
Evet, yapılır!
Aynen “Birinci Lâle Devri”nde yapıldığı gibi!
x x x
ERDOĞAN NİÇİN DÜZELTME YAPTI?
Osman Bey (Osman YILDIZ), dünkü yazısında, 10 senelik AKP iktidarında, “demokrasiye yaklaşıldığını ama halen ülkede demokrasi olmadığını” söylüyor (www.genelhaberler.com).
“Eğer demokrasi olsaydı, Başbakan, ‘tek din’ dedikten sonra bunu düzeltmek zorunda kalmazdı” diyor.
Gayet ilginç bir tespit!
Osman Bey, Başbakan’ın böyle bir düzeltme yapmaya zorlanmasını “ülkedeki mutlu azınlığın hakimiyeti”ne bağlıyor.
Tabii bence bu “mutlu azınlığın” adının verilmesi lâzım... Misâl; Rahmi Koç, Aydın Doğan, Mehmet Haberal, Aziz Yıldırım, İlker Başbuğ ...Vs. gibi... Bunlar değil de başkaları kastediliyorsa onları da bilmek hakkımız!
Eğer isimlerini saydıklarımız kastediliyorsa ki, medya, üniversite, iş dünyası, ordu ve spor dünyasının en güçlü isimlerden bahsediyoruz... Bunlardan Koç ve Doğan, Erdoğan’a biat ettiler, diğer üçü ise uzuuuun zamandır demir parmaklıklar arkasında!
Sual şu: Bu mutlu azınlık mı Erdoğan’ın “doğru fikirleri”ni düzelttirmek için baskı yapabiliyor?
İnanmak oldukça zor!
Acaba, uluslararası ve uluslar üstü güçler (AB ve ABD yönetimleri gibi), Sayın Başbakan’ın “doğru bildiklerini” söylemesine ve doğru icraatlar yapmasına engel çıkarıyor olabilirler mi? Hani pek sıkı fıkı olduğu Obama’lar, Bayan Clington’lar, İngiliz, Alman Başbakanları ve topyekün NATO yönetimi?
Osman Bey, Erdoğan’ın bu güçlerden tamamen bağımsız mı davrandığını düşünüyor?
Yoksa Türkiye’de demokrasi olup olmayacağına, sınırlarının nerede başlayıp biteceğine bu “dış güçler” mi karar veriyor?
x x x
KIZINIZA TOKAT ATILIRSA
Bir Bakan’ın gelmesini protesto etti diye, Üniversiteli kızınıza, özel güvenlik görevlisi tarafından tokat atılırsa ne hissedersiniz?
Samsun’da, üniveritelerine gelecek olan bir Bakan’a karşı eylem yapan Neslihan Cihan sadece tokat yemekle kalmadı, saçlarından da sürüklendi.
İnsan hakları şampiyonu, “ileri demokrasi”ci AKP’lilerden ve yandaş medyasından tık yok!
Bu kız yerine, maazallah başörtülü bir kızımıza aynı muamele yapılsaydı iktidar partisi ve onun nedyası kıyameti koparır mıydı, koparmaz mıydı?
Her seçim sonrası, balkon konuşmasında Tayyip Erdoğan ne diyordu:
“Herkesin Başbakanı olacağım.”
Efendim!
x x x
DALGA
5 yıldır süren davalar, Silivri’ye doldurulan “sanık”lar var.
O davalarla ilgili kaç “dalga” operasyon yapıldı?
Sayısı belirsiz!
Sayın Erdoğan ve ekibi hep ne dedi?
“Nereye kadar giderse gitsin, adaletin yanındayız”!
İktidar ekibi, 28 Şubatla ilgili olarak da aynı şeyleri söylemişti...
Şimdi, “Bu dalgalarda millet boğulur” diyerek dalgalardan rahatsızlıklarını beyan ediyorlar.
Durun bakalım, şunun şurasında daha 4’ncü “dalga”dayız.
Hem her zaman söylemiyor musunuz: “Yargı görevini yapıyor, müdahale etmemek lâzım”!
Eeeee, şimdi yargının “yaptığı görevden” bu rahatsızlık niye?
x x x
UYKUSUZ'DAN