Türk Milleti, melek değildir ama hiçbir
zaman da şeytan olmamıştır. Daima Hak, Halk ve Hakikat yönünde olmuştur. Zalimlerle
ve zalimlerin zulümleriyle mücadele etmiştir. Dünyayı yönetmenin, kendisine,
Allah tarafından verildiğini düşünmüştür ve bu yüzden haksızlığa meyletmemiştir.
Hemen alıkça, Allah Türkleri görevlendirmiş mi yani diye bir soru sorulamaz
burada, gönülden gelen bir belirlenimdir bu ve gayette güzeldir. Bu
kendiliğinden belirlenim, insanı iyi şeyler yapmaya sevk ediyorsa ne mutlu. Tarih,
bize, bu gerçeği fısıldamaktadır. Türk Milleti ile Arap Milletinin
karşılaşmaları bile asla tesadüf olmasa gerek. Üstelikte Türk Milletinin İslam
olmadığı zamanda, Çin belasına karşı Arap Milleti ile ittifak etmesi gerçekten
tarihin ilginç bir tecellisidir. Şanı büyük Türk Milletinin evlatları, İslam
olmadıkları zamanda bile, Çinlilere karşı Müslüman Arap ordularının yanında yer
almışlardır ve Çinlileri ağır bir bozguna uğratmışlardır. Zaten bu andan sonra
da İslam’ın ve Müslümanlığın kaderi farklı bir seyir izleyecektir. Ki, haddizatında,
bu derin ve ilginç karşılaşma, bütün İslam Milletlerini büyük sevince gark
edecektir. Çünkü buradaki yakınlaşma devam edecek ve Türk Milletinin İslam
olmasıyla neticelenecektir. Bundan böylede, İslam’ın adeta koruma muhafızı
olacak, kâfirlere karşı daima mazlumların yanında yer alacaktır. Türk Milleti,
tabiatın kucağında yaşam sürmüş, tabiatla haşır neşir olmuş, bu yönüyle de bir
çok meziyet sahibi olmuş bir millettir. İsminin bir anlamı da kuvvettir.
Kuvvetli olmasının da tabiatla ilintisi vardır. Törede çok önemlidir Türk
Milletinin hayatında ve kuvvetli oluşunun sebeplerinden biri de töredir. Töreye
bağlılık biriliği, birlikte kuvveti intaç etmiştir. Türk Milletinin evlatları
için, en büyük tehlike; kendi kültürünü ve töresini bırakarak, başka
milletlerin örf ve adetlerini benimsemektir. Devletin kanun ve nizamlarına
başkaldırmak ve sefahate dalıp ileriyi görememek, zamanı algılayamamaktır. Bilge Kağan’da meşhur hitabesinde bu
gerçeğe vurgu yapmıştır ve milletinin evlatlarını uyarmıştır. Bu yüzden, Türk
isimi daima kudreti çağrıştırmış ve düşmanlara korku salmıştır. Ve bu korku,
yüreklere o kadar sinmiştir ki, hala izleri vardır nicelerinin üzerinde. Darvin denilen sapık bunağın bile, bu
millete atfen sarf ettiği şu sözler, hakikatte derin bir korkunun ürünü olsa
gerek;’’ Türk ırkı aşağılık bir ırktır
ve elimine edilmesi gerekir.’’ Darvin,
Türk Milletinin, Viyana kapılarına
kadar dayanmasını hazmedememekte, hatta buna hayretle bakmakta ve güya medeni
diye tavsif ettiği barbar, vahşi, soysuz
ve alçak Batı’ya sitem etmektedir, nasıl böyle bir şeye müsaade ettikleri
için. Sanki müsaade etmemek ellerindeymiş gibi. Geçelim!
İsmini şuradan almış, buradan almış,
kelime kökeni şuymuş, buymuş ne fark eder? Bu isimle anılan bir millet var
mıdır, yok mudur? Yoksa hiç konuşmayalım, varsa da üzerinde konuşmak, hakkında
ki yanlış algılamaları düzeltmek insani, İslami ve milli bir vazifedir. En azından bendeniz, kendi üzerime vazife
biliyorum. Bir milletin, ödev ve sorumluluk bilinci taşıyan ne kadar evladı
varsa, o milletin yücelip, yükselmesi o kadar çabuk olur. Bu milletin mensubu
isek, milletimizi tanımak, tarihini öğrenmek, kültürel dinamiklerini bilmek,
bize bıraktıkları mirası anlamak ve korumak görevimizidir. Görevimizi yapmayıp,
başımıza gelenlerden şekvacı olmak sahtekârlıktır. Milletinin kim olduğunu ve tarihinin dinamiklerini bilmeyenlerin,
pusulasız bir şekilde denize açılan kaptanlar gibi rotasını şaşıracağı
muhakkaktır. Kökünden kopmuş bir dal gibi, oradan oraya sürüklenmekten ve kuruyup
gitmekten kurtulamayacağı saf gerçektir. Tarihsiz millet, talihsiz
millettir ve tarihi yapan millettir. Mazisiz bir ati düşünmek hayaldir ve mazi,
bir milletin mazisidir. Bu milletin tarihe vurduğu mühür gerçek midir?
Düşmanlarına aman vermediği, baş kaldırtmadığı gerçek midir? Bu milletin, şimdi
olduğu gibi, kadim devirlerde de tek bir yaratıcıya itaat ettiği doğru mudur?
Bu milletin savaş meydanlarından çıkmadığı, devletsiz yapamadığı, özgürlüğe
derin bir tutkuyla bağlandığı tarihi bir hakikat midir? Bu milletin sanat,
edebiyat, bilim, mimari, din fıkhı vb. alanlara muazzam katkılar sunduğu yalan
mıdır? Kendi cemiyetlerine yön vermiş, cemiyetlerinin düşüncesi ve yaşamı
üzerinde ciddi etkileri olmuş filozofların bile bu milletten bahsettikleri
katıksız bir gerçektir. Kimi sitayişle bahseder, kimi de kininden dolayı
nefretle. Bunları söylemekle ırkçılık
yaptığımızı iddia edecek olanlar olabilir. Bu tür kafalarla ilgilenecek kadar
sığ değiliz ve bu kafaları kendi haline bırakmak gerekir hatta bu türlerin kafası
olduğundan bile şüphe etmek icap eder. Irkçılığın ne olduğunu herkes
bilmektedir ve izaha lüzum yoktur. Bir millet hakkında gerçekleri ortaya koyma
çabasını ırkçılıkla bağdaştırmaya tevessül edenlerin, gövdelerini kin
kaplamıştır diyebiliriz ya da az biraz alıklık vardır onlarda. Evet, Türk
Milleti’ne karşı dışarıda bir antipati olduğu ve bunun içeriye de aksettiği
hepimizin bildiği bir gerçektir. Bu milleti hazmedemeyenler vardır ve her daim
olmuştur. Hatta başka milletlere hayranlık besleyipte, bu milletten nefret
edenlerin varlığı bilinmektedir. Babasına
kin besleyipte, başka babaların kucağına atılanlara ne denirse; kendi milletine
kin besleyip, küfür edipte başka milletlere özenenlere de o denir. Zira hiçbir fert, kendi milletine küfredipte,
başka milletlere tebessüm edecek kadar şerefsiz olamaz. Zaten bu tür
şerefsizlerden de milletine zerre hayrı gelmeyeceği gün gibi aşikârdır. Şu zamanlarda,
orada, burada vatan pay etmeye çalışan Liberalist
vb. kimlikli şerefsizleri düşününüz.
Bu milletin evladı olanlar, tarihi sarfı
nazar ederek, milletine karşı kin besleyemez. Tarihi anlama konusunda insaflı
ve hakkaniyetli olur ve olmak zorundadır. Sürekli olumsuzluklara atıf yapmak ve
geçmiş zamanlarda ki olumsuzluklara takılıp kalmak akıllıca değildir. Zaten bir
faydası da olmaz. Ki, buna tevessül edenlerde, filhakika vatan hainidirler.
Yapılacak iş; o olumsuzlukları tekrar etmemektir, bilakis hatırlayıp düşmanlık
gütmek değildir. Zira tarih övgü ve sövgü malzemesi değildir. Ancak, yazılmış
yahut yazılmamış bir kitap olabilir ve hayalen ya da fiili olarak okunarak
gerekli dersler alınabilir. Ki, kendi
mazisine küfretmek kadar alıkça ve alçakça bir şeyde olamaz. Tarihimizi en
güzel şekilde araştırmak, öğrenmek varken, küfretmek zavallılıktan başka bir
şey değildir. Türk Milleti’nin tarihinin muayyen bir döneme kadar bilindiği
malumdur, çok gerilere gitmek zordur ama gidilebiliyorsa da gidilmesi gerekir.
Mesela, Orhun Yazıtlarında ki Bilge
Kağan’ın sözlerinin eksik olduğu bilinmektedir. Bu konu üzerinde tetkik
yapılmalıdır ve kalan kısmında eğer ortaya çıkarılabilecek durumu varsa
çıkarılmalıdır. Bu vazife, şerefli tarihçilerin üzerinde ağır bir milli
sorumluluktur. Sorumluluğunun icaplarını yapmayanlar, bu milletin
yüzkarasıdırlar. Bu milletin dilinin tarihi de, kendi tarihi kadar eskidir.
Dilde, bu milleti bir arada tutan ve tutmuş olan bir bağ olmuştur daima, tıpkı
töre gibi. ‘’Kamus namustur’’
sözünde olduğu gibi, dilde, bu milletin namusu olmuştur her zaman. Zira dil,
iletişimin ve anlaşmanın en güzel ve biricik aracıdır. Türk Milletinin, bütün
kollarını birbiriyle buluşturan olgu olmuştur dil. Milletlerin idamesi bir
yerde dilleri ile ilintilidir. Çünkü bir millet, temeli dile dayanan muhtelif
alanda ki eserlerle varoluşunu gerçekleştirir ve idame ettirir. Dilsiz bir
millet, yarınsız bir millettir. Dilsiz bir millet, sanatsız bir millettir. Dilsiz
bir millet, kültürsüz bir millettir. Dilsiz milletlerin, tarihsel süreçte
eriyip gitmeleri kaçınılmazdır. Tıpkı Kelt’ler
gibi. Zira dilin yoksa sende yoksundur ve başkasının dilini konuşuyorsan,
sende başkasısındır. Tabi bu arada, Türk Milleti’nin, Din dili olan Arapça’yı da çok muazzam şekilde öğrenmesi, bilmesi
ve idrak etmesi şarttır hatta dini bir vazifedir. Bu vazife, kendi dilini
ıskalaması anlamına gelmez ve öyle bir sonucu da doğurmaz. Din dilini bilmeyen
milletlerin, dinlerini algılamaları, anlamaları ve yaşamlarına aktarmaları imkânsızdır.
Bu durum, büyük sorunlara açık davetiyedir. Hem milli dili, hem de din dili; bir milletin varoluşunun en sağlam ve
en temel olgularıdır.