TÜRK MİLLETİ...1...

Özgür DENİZ - 11.05.2012

Türk Milleti, melek değildir ama hiçbir zaman da şeytan olmamıştır. Daima Hak, Halk ve Hakikat yönünde olmuştur. Zalimlerle ve zalimlerin zulümleriyle mücadele etmiştir. Dünyayı yönetmenin, kendisine, Allah tarafından verildiğini düşünmüştür ve bu yüzden haksızlığa meyletmemiştir. Hemen alıkça, Allah Türkleri görevlendirmiş mi yani diye bir soru sorulamaz burada, gönülden gelen bir belirlenimdir bu ve gayette güzeldir. Bu kendiliğinden belirlenim, insanı iyi şeyler yapmaya sevk ediyorsa ne mutlu. Tarih, bize, bu gerçeği fısıldamaktadır. Türk Milleti ile Arap Milletinin karşılaşmaları bile asla tesadüf olmasa gerek. Üstelikte Türk Milletinin İslam olmadığı zamanda, Çin belasına karşı Arap Milleti ile ittifak etmesi gerçekten tarihin ilginç bir tecellisidir. Şanı büyük Türk Milletinin evlatları, İslam olmadıkları zamanda bile, Çinlilere karşı Müslüman Arap ordularının yanında yer almışlardır ve Çinlileri ağır bir bozguna uğratmışlardır. Zaten bu andan sonra da İslam’ın ve Müslümanlığın kaderi farklı bir seyir izleyecektir. Ki, haddizatında, bu derin ve ilginç karşılaşma, bütün İslam Milletlerini büyük sevince gark edecektir. Çünkü buradaki yakınlaşma devam edecek ve Türk Milletinin İslam olmasıyla neticelenecektir. Bundan böylede, İslam’ın adeta koruma muhafızı olacak, kâfirlere karşı daima mazlumların yanında yer alacaktır. Türk Milleti, tabiatın kucağında yaşam sürmüş, tabiatla haşır neşir olmuş, bu yönüyle de bir çok meziyet sahibi olmuş bir millettir. İsminin bir anlamı da kuvvettir. Kuvvetli olmasının da tabiatla ilintisi vardır. Törede çok önemlidir Türk Milletinin hayatında ve kuvvetli oluşunun sebeplerinden biri de töredir. Töreye bağlılık biriliği, birlikte kuvveti intaç etmiştir. Türk Milletinin evlatları için, en büyük tehlike; kendi kültürünü ve töresini bırakarak, başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemektir. Devletin kanun ve nizamlarına başkaldırmak ve sefahate dalıp ileriyi görememek, zamanı algılayamamaktır. Bilge Kağan’da meşhur hitabesinde bu gerçeğe vurgu yapmıştır ve milletinin evlatlarını uyarmıştır. Bu yüzden, Türk isimi daima kudreti çağrıştırmış ve düşmanlara korku salmıştır. Ve bu korku, yüreklere o kadar sinmiştir ki, hala izleri vardır nicelerinin üzerinde. Darvin denilen sapık bunağın bile, bu millete atfen sarf ettiği şu sözler, hakikatte derin bir korkunun ürünü olsa gerek;’’ Türk ırkı aşağılık bir ırktır ve elimine edilmesi gerekir.’’ Darvin, Türk Milletinin, Viyana kapılarına kadar dayanmasını hazmedememekte, hatta buna hayretle bakmakta ve güya medeni diye tavsif ettiği barbar, vahşi, soysuz ve alçak Batı’ya sitem etmektedir, nasıl böyle bir şeye müsaade ettikleri için. Sanki müsaade etmemek ellerindeymiş gibi. Geçelim!

 

İsmini şuradan almış, buradan almış, kelime kökeni şuymuş, buymuş ne fark eder? Bu isimle anılan bir millet var mıdır, yok mudur? Yoksa hiç konuşmayalım, varsa da üzerinde konuşmak, hakkında ki yanlış algılamaları düzeltmek insani, İslami ve milli bir vazifedir. En azından bendeniz, kendi üzerime vazife biliyorum. Bir milletin, ödev ve sorumluluk bilinci taşıyan ne kadar evladı varsa, o milletin yücelip, yükselmesi o kadar çabuk olur. Bu milletin mensubu isek, milletimizi tanımak, tarihini öğrenmek, kültürel dinamiklerini bilmek, bize bıraktıkları mirası anlamak ve korumak görevimizidir. Görevimizi yapmayıp, başımıza gelenlerden şekvacı olmak sahtekârlıktır. Milletinin kim olduğunu ve tarihinin dinamiklerini bilmeyenlerin, pusulasız bir şekilde denize açılan kaptanlar gibi rotasını şaşıracağı muhakkaktır. Kökünden kopmuş bir dal gibi, oradan oraya sürüklenmekten ve kuruyup gitmekten kurtulamayacağı saf gerçektir. Tarihsiz millet, talihsiz millettir ve tarihi yapan millettir. Mazisiz bir ati düşünmek hayaldir ve mazi, bir milletin mazisidir. Bu milletin tarihe vurduğu mühür gerçek midir? Düşmanlarına aman vermediği, baş kaldırtmadığı gerçek midir? Bu milletin, şimdi olduğu gibi, kadim devirlerde de tek bir yaratıcıya itaat ettiği doğru mudur? Bu milletin savaş meydanlarından çıkmadığı, devletsiz yapamadığı, özgürlüğe derin bir tutkuyla bağlandığı tarihi bir hakikat midir? Bu milletin sanat, edebiyat, bilim, mimari, din fıkhı vb. alanlara muazzam katkılar sunduğu yalan mıdır? Kendi cemiyetlerine yön vermiş, cemiyetlerinin düşüncesi ve yaşamı üzerinde ciddi etkileri olmuş filozofların bile bu milletten bahsettikleri katıksız bir gerçektir. Kimi sitayişle bahseder, kimi de kininden dolayı nefretle. Bunları söylemekle ırkçılık yaptığımızı iddia edecek olanlar olabilir. Bu tür kafalarla ilgilenecek kadar sığ değiliz ve bu kafaları kendi haline bırakmak gerekir hatta bu türlerin kafası olduğundan bile şüphe etmek icap eder. Irkçılığın ne olduğunu herkes bilmektedir ve izaha lüzum yoktur. Bir millet hakkında gerçekleri ortaya koyma çabasını ırkçılıkla bağdaştırmaya tevessül edenlerin, gövdelerini kin kaplamıştır diyebiliriz ya da az biraz alıklık vardır onlarda. Evet, Türk Milleti’ne karşı dışarıda bir antipati olduğu ve bunun içeriye de aksettiği hepimizin bildiği bir gerçektir. Bu milleti hazmedemeyenler vardır ve her daim olmuştur. Hatta başka milletlere hayranlık besleyipte, bu milletten nefret edenlerin varlığı bilinmektedir. Babasına kin besleyipte, başka babaların kucağına atılanlara ne denirse; kendi milletine kin besleyip, küfür edipte başka milletlere özenenlere de o denir.  Zira hiçbir fert, kendi milletine küfredipte, başka milletlere tebessüm edecek kadar şerefsiz olamaz. Zaten bu tür şerefsizlerden de milletine zerre hayrı gelmeyeceği gün gibi aşikârdır. Şu zamanlarda, orada, burada vatan pay etmeye çalışan Liberalist vb. kimlikli şerefsizleri düşününüz.

 

Bu milletin evladı olanlar, tarihi sarfı nazar ederek, milletine karşı kin besleyemez. Tarihi anlama konusunda insaflı ve hakkaniyetli olur ve olmak zorundadır. Sürekli olumsuzluklara atıf yapmak ve geçmiş zamanlarda ki olumsuzluklara takılıp kalmak akıllıca değildir. Zaten bir faydası da olmaz. Ki, buna tevessül edenlerde, filhakika vatan hainidirler. Yapılacak iş; o olumsuzlukları tekrar etmemektir, bilakis hatırlayıp düşmanlık gütmek değildir. Zira tarih övgü ve sövgü malzemesi değildir. Ancak, yazılmış yahut yazılmamış bir kitap olabilir ve hayalen ya da fiili olarak okunarak gerekli dersler alınabilir. Ki, kendi mazisine küfretmek kadar alıkça ve alçakça bir şeyde olamaz. Tarihimizi en güzel şekilde araştırmak, öğrenmek varken, küfretmek zavallılıktan başka bir şey değildir. Türk Milleti’nin tarihinin muayyen bir döneme kadar bilindiği malumdur, çok gerilere gitmek zordur ama gidilebiliyorsa da gidilmesi gerekir. Mesela, Orhun Yazıtlarında ki Bilge Kağan’ın sözlerinin eksik olduğu bilinmektedir. Bu konu üzerinde tetkik yapılmalıdır ve kalan kısmında eğer ortaya çıkarılabilecek durumu varsa çıkarılmalıdır. Bu vazife, şerefli tarihçilerin üzerinde ağır bir milli sorumluluktur. Sorumluluğunun icaplarını yapmayanlar, bu milletin yüzkarasıdırlar. Bu milletin dilinin tarihi de, kendi tarihi kadar eskidir. Dilde, bu milleti bir arada tutan ve tutmuş olan bir bağ olmuştur daima, tıpkı töre gibi. ‘’Kamus namustur’’ sözünde olduğu gibi, dilde, bu milletin namusu olmuştur her zaman. Zira dil, iletişimin ve anlaşmanın en güzel ve biricik aracıdır. Türk Milletinin, bütün kollarını birbiriyle buluşturan olgu olmuştur dil. Milletlerin idamesi bir yerde dilleri ile ilintilidir. Çünkü bir millet, temeli dile dayanan muhtelif alanda ki eserlerle varoluşunu gerçekleştirir ve idame ettirir. Dilsiz bir millet, yarınsız bir millettir. Dilsiz bir millet, sanatsız bir millettir. Dilsiz bir millet, kültürsüz bir millettir. Dilsiz milletlerin, tarihsel süreçte eriyip gitmeleri kaçınılmazdır. Tıpkı Kelt’ler gibi. Zira dilin yoksa sende yoksundur ve başkasının dilini konuşuyorsan, sende başkasısındır. Tabi bu arada, Türk Milleti’nin, Din dili olan Arapça’yı da çok muazzam şekilde öğrenmesi, bilmesi ve idrak etmesi şarttır hatta dini bir vazifedir. Bu vazife, kendi dilini ıskalaması anlamına gelmez ve öyle bir sonucu da doğurmaz. Din dilini bilmeyen milletlerin, dinlerini algılamaları, anlamaları ve yaşamlarına aktarmaları imkânsızdır. Bu durum, büyük sorunlara açık davetiyedir. Hem milli dili, hem de din dili; bir milletin varoluşunun en sağlam ve en temel olgularıdır.

Tarih: 11.05.2012 Okunma: 687

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?