Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Camiler doluyor, Cuma günleri taşıyor...
Başörtüsü takanlar, Hacca gitmek isteyenler, Umreye gidenler çoğalıyor...
Dinin şekli tarafını bu kadar teşvik edince bunların çoğalması normal.
Ee, içki içenler de azalıyor...
Bu kadar pahalandırırsan azalır tabii. Bununla beraber, yine de çok emin olmayın! İçtiğini gizleyenler ve kayıt dışı tüketim artmış olabilir.
İşin şeklî tarafına bakarak muhazakârlık artıyor demek son derece yanıltıcı.
Keşke artsa!
Çünkü muhafazakârlık güzel bir şey.
Dinî, millî, kültürel değerleri muhafaza etmek, korumak, harika...
Muhafazakâr olanlar en evvel ve her şeyden evvel, en hayatî değerleri olan dillerini korurlar.
Şu Türkçenin haline bakın:
Sokaktaki konuşma dili,
Televizyonlardaki kullanımı,
İnternetteki yazışmalar,
İnternetten basılı gazetelere taşan yabancı harf karakterleri bir facia!
Politikacıların Türkçesi de ne yazık ki kötü örnek oluyor.
Başbakan Erdoğan’ın konuşmasını beğeniyorduk. Türkçe konusunda da hassas olduğunu zannediyorduk. Nitekim daha bir ay evvel “Trump Tower”ın Türkçesini söyleyin demişti.
Ama birkaç gündür televizyonlarda dönüp duran bir cümlesi var: “Çamlıca’da yapılacak cami, İstanbul’un her yerinden görünecek şekilde DİZAYN edilecek”!
Buyrun bakalım... Annelerimiz de mi “dizayn” kelimesini kullanıyorlardı. Yok mu bunun Türkçesi?
Olmaz mı? Dolu: “Dizayn edilecek” yerine; “tasarlanacak”, “düzenlenecek”, hatta “inşa edilecek”, “yapılacak” terimleri gelebilirdi.
x x x
Hele dakikada bir kullandığımız, anadilimize eziyet eden, yaygın “özenti” kelimeler:
“PARDON”...
“SÜPER”
“BYE BYE”
“OKEY”
Bu yabancı kelimeler her an, her yerde kulağınızı ve kafanızı tırmalıyor...
İstanbul’daki profesörden, Elazığ’daki garsona, Kars’taki çobana kadar herkes kullanıyor.
Bunların Türkçesi yok mu?
Hemen hatırlatalım:
Pardon yerine; “Affedersiniz”, “müsadenizle”, “izin verir misiniz?”, “Özür dilerim” ...Vs.
Süper yerine; “harika”, “şahane”, “muhetşem”, “mükemmel”, muazzam” ...Vb.
Bye bye yerine; “hoşçakal”, “görüşürüz”, “iyi günler”, “hayırlı akşamlar” ...Vs.
Okey, okeylemek yerine, “olur”, “tamam”, “onaylamak”, “onayını almak-vermek” gibi.
x x x
En muhafazakâr olması beklenen esnafın tabelalarına, tanıtım kitapçıklarına, ürünlerini koydukları naylonlara bakın:
Yabancı dükkan isimleri...
Lokanta yerine “restaurant”, kahvehane veya cayevi yerine “kafe”, berber yerine “kuaför” kelimeleri...
Bornova merkez Hüseyin İsa Bey Camiinin karşısında bir kuruyemişçi ve kuru kahveci var. Geçenlerde, yüz gram kahve aldım, naylona koydu. Baktım, üzerinde “since 1968” yazıyor. “Burada ne yazıyor?” dedim.
“1968’den beri...”
“Niye Türkçe yazmadın?”
“Türkçeyi sadece Türkler anlar, İngilizce yazdım ki bütün dünya anlasın” dedi.
Orası, benim eve 150 metre mesafede. 15 senedir, neredeyse hergün oradan geçerim, daha bir tane turiste rastlamadım.
x x x
Türkçenin korunması hususunda devlet ve onun yerel organı olan belediyeler de hiç muhafazakâr değil.
Esnafın keyfî yazılar yazmasına, tabelalarla cadde ve çarşılarımızın yabancı bir ülkenin caddesine dönmelerine hiç ses çıkarmıyorlar.
x x x
Muhafazakârlık denilince akla “dindarlık” geliyor. İçi boşaltılmış, özünden uzaklaşmış bir dinin “dindar”ları çoğalıyor olabilir.
Hayatını çok yakından bildiğimiz örnek bir “dindar” kişi var: Mehmet Akif. Çevrenizde, öyle dindar bir kimse var mı?
O zaman geçin!
Tabii daha diğer kültürel değerlerimiz, örf, adet ve geleneklerimizin muhafazası ne durumda, onlara giremedik.
Kitap yazılır kitap!
Köşe yazısını fazla uzatamıyorsunuz. Şimdilik bu kadar!
İleride belki yine dönebiliriz.
x x x
LEMAN’DAN, 30 MAYIS
NOT: Resim gözükmüyorsa firefox’tan açmayı deneyim