Sevgili dostlar! Artık aklımızı kullanmak zorundayız. Düşmanı tanıyalım evet, ama kendimizi kurtaracak çarelerde arayalım. Sürekli düşmandan ve planlarından bahsedip durmak; işlerin şirazesinden çıkması demek ve asıl oyuna gelmektir. Şöyle bir düşünün dostlarım! Pusulayı bulan kimdir? Müslümanlar. Peki, Amerika’yı keşfeden kimdir? Kristof Kolomb. Bu nasıl olmaktadır? Bu düşünsel sapmaların neticesidir. Buna benzer nice örnekler mevcuttur. Bilimsel gelişmeleri ıskalarsak, tarihin gerisinde kalmaya ve üretenlerin ürettiklerini kullanmaya mahkûm oluruz. Sen sporla iştigal ederken, elin oğlu bilimle iştigal etmektedir. Spor seni uyutma, oyalama ve beynini boşaltma aracıdır. Bilim, Allah’ın var ettiği bir şeydir. Din, bir yaşam tarzıdır ama bilim, doğayı anlamanın, yeni buluşlar icat etmenin ve yükselmenin yoludur. Dinsiz bilim, bilimsiz din olmaz dostlarım. Doğa demek, zaten başlı başına bilim demektir. Bir Müslüman asla bilimsel gelişmelere göz kapayamaz, duyarsız kalamaz. Düşman üretti diye, kullanılması gereken ve kullanılabilecek olan icatları kullanmaktan uzak duramaz. Bu alıklıktır. Ama bizler, icatlara göz kaparken, ahlaksızlıklara gözümüzü sonuna kadar açtık. Bu ise bizi yükselteceğine alçalttı ve çürüttü. Zira maddiyat belki taklit edilebilir, alınabilir ama maneviyat asla taklit edilemez ve alınamaz. Zira insanı, insan eden ve insanın şahsiyetini belirgin kılan, insanı diğerlerinden ayıran maneviyatıdır. ‘’Biz Âdemoğullarını şereflendirdik.’’ İsra Suresinin 70. Ayeti olan bu ayet, insanın manevi yönüyle, ilahi cihetiyle ilgilidir. Allah’ın insana verdiği değeri, hiçbir kimse ve hiçbir şey veremez ve vermemiştir de. İslam’da insanın yeri ve konumu çok yüksektedir. Ama Batı-batıl, insanı ancak alçaltır ve alçaltmıştır.
Sevgili dostlar! Dünya da, geçmişten bugüne kadar acımasız bir sömürü varlığını sürdürmektedir ve bu gidişle sürdüreceğe de benziyor. Zira insanlar uyumaktadırlar. Gerçeklerden kaçmaktadırlar. Adeta birer piyon gibi kullanılmaktadırlar. Tepedekilerin rant kavgasında ezilmektedirler. Her şey o kadar açıktır ki, sadece gözlerimizi açmamız gerekmektedir görmek için. Ama bizlerde, gözlerimizi açacak derman kalmamış ne acı ki. Gözlerimiz uykuya o kadar alışmış ki, karanlığı aydınlık sanıyoruz. Müstekbirler, mustazafları alçakça sömürmektedirler. Hem kaynaklar hem değerler hem de fertler namussuzca bir sömürüye kurban gitmektedirler. Evet, sömürü bir problemdir ama asıl problem; sömürülebilirliktir diye ifade etmiştik. Bu yüzden de, sorun, temelde, sömürende değil, sömürülendedir demiştik. Zira sen kendini sömürüye açık etmezsen, hazır hale getirmezsen, iradeni sıfırlamazsan, kimse seni kolay şekilde sömüremez. Yapılması gereken; emperyalizm ile duygusal ve hamasi bir mücadele değildir. Sömürülebilirliği tersine döndürecek, eğitim temelli gerçekçi ve insani bir mücadeledir. Kültürel değişimi ve yeni bir medeniyet inşasını öngören bir mücadeledir. Medeniyetlerin takip ettikleri süreçleri gözlemleyerek sabit kuralları ve değişmez yasaları bulmaya çalışmak ve bu temellerde hareket çizgisi tayin etmek çok önemlidir. Ve yeni bir medeniyet inşasına kültürün damgasını vurmak gereklidir. Eğer sen kendi kültürüne sahip çıkmazsan, yabancı kültürlerin esiri olursun ve yabancı kültürlerde seni senden alır ve seni zavallı bir sürüngen haline getirir. Sömürüyle mücadele, kuru kuruya bağırıp çağırmakla olmaz. Bir plan ve proje dâhilinde olur. Sağlam bir eğitimle-öğretimle olur. Kültürü canlandırmayla ve kültürünün canlılığını korumayla olur.