Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
Benim yarım asırlık ömrümde, Türkiye genel olarak sıkıntılı günler geçirdi. Ara sıra “iyiyiz, iyiye gidiyoruz” dediğimiz de olmuştur ya, onların sayısı azdır.
Ülkemize neresinden, nasıl bakarsanız bakın büyük çapta bir gerilik olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız.
Nedir geri kalmışlığın ölçüsü?
İnsan hakları, demokrasi, bireysel özgürlüklerdeki eksiklikler, sosyal ve ekonomik yaşam kalitesinin fukaralığı gibi hususlardır.
Birleşmiş Milletlerin ilgili kurumları da bizim geri kalmışlığımızı tescil eder. Yapılan araştırmalara göre Türkiye, “İnsanî Gelişmişlik” sıralamasında dünya ülkeleri arasında 85’nci sıradadır.
Bu konularda bir ülkemize, bir de bizden öndeki 84 ülkeye bakarsınız ve kafanızda bir değerlendirme oluşur. Değerlendirmelerimiz genelde olumsuz, karamsar ve kötümserdir. Bazen bu karamsarlık “Biz adam olmayız”, “Böyle gelmiş, böyle gider” özdeyişleriyle(!) kendini gösterir. Bazen de “devlet elden gidiyor”a kadar uzanır.
Bu tartışmalarda, sohbetlerde çoğu zaman dertlerimizin temelindeki sebep olarak, “cehalet” zanlı sandalyesine oturtulur.
Ama “cehalet”e ceza kesilemez. Çünkü çok kaypak bir kavramdır. Elle tutulamaz. Yakalanıp mahkemeye çıkaramazsınız.
Herkes bir yerlerde görüldüğünü söyler. Bazıları gördüğüne dair yemin billâh eder. Ama nasıl gördün, gel tarif et, dediğin zaman; cevap hep kem küm, olur.
Cehaletin tarifi neredeyse imkânsızdır.
Geleneksel sözlükler, “cehalet”i basitçe “bilgisizlik” olarak tanımlarsa da, bu çok yetersizdir.
Hayatı ekip biçmeyle geçen bir çiftçi için, tarlasını işleyecek kadar bilgi yeterli olabilir. Hiç kimse bu çiftçiye “dalgalı kur”u bilmiyor diye cahil diyemez.
Ekşisözlükte ilginç tanımlar var. Bir tanesi şöyle: cehalet; “Bilginin değerini reddetmektir.”
Eğer bu tanımda mutabıksak, söyler misiniz, bilginin değerini reddetmeyen kaç kişi gösterebilirsiniz?
Meselâ, televizyon kanalları bilgiye değer veriyorlar mı?
Yarışmalar var. “Bilgi Yarışması” diye nitelenenler bile var. Bunlar gerçekten bilgi mi veriyor yoksa maksat eğlendirmek mi? Veya amaç, insanların zengin olma güdüsünü istismar edip “reytingi patlatmak” mı?
Öte yandan, ekip biçme bilgisiyle toprağı işleyen ama hiç resmî eğitimi olmayan bir köylünün bilgiye değer verdiğini görürsünüz. Kendisinden daha fazla bilgili olduğunu zannettiklerine hürmet eder.
Ama bir bakarsınız ki; Çankaya sırtlarında, Boğaziçi köşklerinde hayatı resmî eğitimin en parlak diplomalarıyla donanmış kimselerin bilgiye hiç kıymet vermediklerine şahit olabilirsiniz.
Cahil, cehalet denilince aklımıza birinci guruptakiler geliyor. İkinci guruptakilere de “okumuş çocuklar” diyoruz.
Ülkenin geri kalmasında, sizce, birinciler mi yoksa ikinciler mi daha etkilidir?
Bugün Büyük
Fetih’in Yıldönümü
İstanbul 555 yıl önce bugün fethedilmişti. İstanbul’u fetheden “güzel kumandanı ve güzel askerleri” rahmet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun. Nur içinde yatsınlar.
Üstatlardan
Fetih
Marşı
Yelkenler
biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler,
kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri
sökülecek
Yürü, hala ne diye oyunda
oynaştasın?
Fatihin İstanbul’u fethettiği
yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan,
anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım
ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın
değerden...
Elde sensin, dilde sen,
gönüldesin baştasın...
Fatihin İstanbul’u fethettiği
yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin
fendini...
Göster: Kabaran sular nasıl
yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme,
delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek
taştasın;
Fatihin İstanbul’u fethettiği
yaştasın!
Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir,
Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu
minare Sinan’dır.
Haydi artık uyuyan destanını
uyandır!
Bilmem, neden gündelik işlerle
telaştasın
Kızım, sen de Fatihler
doğuracak yaştasın!
Delikanlım, işaret aldığın
Yürüyeceksin... Millet
yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı
Hasandan....
Sen ki burçlara bayrak olacak
kumaştasın;
Fatihin İstanbul’u fethettiği
yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan
yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde
kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı
başlasın...
Yürü, hala ne diye kendinle
savaştasın?
Fatihin İstanbul’u fethettiği
yaştasın!
Arif Nihat Asya
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın