“Cahiller” ve “Okumuş Çocuklar”

İsmail Hakkı CENGİZ - 29.05.2008

            Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

     

Benim yarım asırlık ömrümde, Türkiye genel olarak sıkıntılı günler geçirdi. Ara sıra “iyiyiz, iyiye gidiyoruz” dediğimiz de olmuştur ya, onların sayısı azdır.

Ülkemize neresinden, nasıl bakarsanız bakın büyük çapta bir gerilik olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız.

 Nedir geri kalmışlığın ölçüsü?

İnsan hakları, demokrasi, bireysel özgürlüklerdeki eksiklikler, sosyal ve ekonomik yaşam kalitesinin fukaralığı gibi hususlardır.

Birleşmiş Milletlerin ilgili kurumları da bizim geri kalmışlığımızı tescil eder. Yapılan araştırmalara göre Türkiye, “İnsanî Gelişmişlik” sıralamasında dünya ülkeleri arasında 85’nci sıradadır.

Bu konularda bir ülkemize, bir de bizden öndeki 84 ülkeye bakarsınız ve kafanızda bir değerlendirme oluşur. Değerlendirmelerimiz genelde olumsuz, karamsar ve kötümserdir. Bazen bu karamsarlık “Biz adam olmayız”, “Böyle gelmiş, böyle gider” özdeyişleriyle(!) kendini gösterir. Bazen de “devlet elden gidiyor”a kadar uzanır.

Bu tartışmalarda, sohbetlerde çoğu zaman dertlerimizin temelindeki sebep olarak, “cehalet” zanlı sandalyesine oturtulur.

Ama “cehalet”e ceza kesilemez. Çünkü çok kaypak bir kavramdır. Elle tutulamaz. Yakalanıp mahkemeye çıkaramazsınız. 

Herkes bir yerlerde görüldüğünü söyler. Bazıları gördüğüne dair yemin billâh eder. Ama nasıl gördün, gel tarif et, dediğin zaman; cevap hep kem küm, olur.

Cehaletin tarifi neredeyse imkânsızdır.

Geleneksel sözlükler, “cehalet”i basitçe “bilgisizlik” olarak tanımlarsa da, bu çok yetersizdir.

Hayatı ekip biçmeyle geçen bir çiftçi için, tarlasını işleyecek kadar bilgi yeterli olabilir. Hiç kimse bu çiftçiye “dalgalı kur”u bilmiyor diye cahil diyemez.

Ekşisözlükte ilginç tanımlar var. Bir tanesi şöyle: cehalet; “Bilginin değerini reddetmektir.”

Eğer bu tanımda mutabıksak, söyler misiniz, bilginin değerini reddetmeyen kaç kişi gösterebilirsiniz?

Meselâ, televizyon kanalları bilgiye değer veriyorlar mı?

Yarışmalar var. “Bilgi Yarışması” diye nitelenenler bile var. Bunlar gerçekten bilgi mi veriyor yoksa maksat eğlendirmek mi? Veya amaç, insanların zengin olma güdüsünü istismar edip “reytingi patlatmak” mı?

Öte yandan, ekip biçme bilgisiyle toprağı işleyen ama hiç resmî eğitimi olmayan bir köylünün bilgiye değer verdiğini görürsünüz. Kendisinden daha fazla bilgili olduğunu zannettiklerine hürmet eder.

Ama bir bakarsınız ki; Çankaya sırtlarında, Boğaziçi köşklerinde hayatı resmî eğitimin en parlak diplomalarıyla donanmış kimselerin bilgiye hiç kıymet vermediklerine şahit olabilirsiniz.

Cahil, cehalet denilince aklımıza birinci guruptakiler geliyor. İkinci guruptakilere de “okumuş çocuklar” diyoruz.

Ülkenin geri kalmasında, sizce, birinciler mi yoksa ikinciler mi daha etkilidir?

 

 

Bugün Büyük Fetih’in Yıldönümü

 

İstanbul 555 yıl önce bugün fethedilmişti. İstanbul’u fetheden “güzel kumandanı ve güzel askerleri” rahmet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun. Nur içinde yatsınlar.

 

 

Üstatlardan

 

            Fetih Marşı

            Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
            Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
            Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

            Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
            Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın!

            Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden...
            Senin de destanını okuyalım ezberden...
            Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

            Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
            Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın!

            Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
            Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
            Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

            Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
            Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın!

            Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır.
            Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.
            Haydi artık uyuyan destanını uyandır!

            Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
            Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın!

            Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
            Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!
            Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan....

            Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
            Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın!

            Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
            Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
            Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

            Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
            Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın!  

                                   Arif Nihat Asya

Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın


Tarih: 29.05.2008 Okunma: 718

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?