Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Uyanık, açıkgöz, fıralamalar vardır. Onlar için denir ki; “Anasını boyayıp babasına satar.”
Şimdiki uyanıklar, boyamaya bile lüzum görmüyorlar.
Çünkü ellerinde sihirli bir kutu var...
Neyi satmak, nasıl göstermek, kime satmak istiyorsa; o kılığa büründürebiliyorlar.
Memlekette her gün terör, iş ve trafik kazaları, koca şiddeti dolayısıyla ölümler meydana geliyor... Artık, ölenin adı, sadece dakikalık haber...
Niçin, nasıl, ne uğruna ölmüş, şehit olmuş?
Hadiselerde hangi ihmaller var?
Bu ölümler ne zaman duracak?
Bunlar hiiiiç sorgulanmıyor!
Ölenle ilgili başka hikâyeler devreye giriyor:
“Terhisine üç ay kalmış...
Nişanlıymış...
Ailenin tek çocuğu veya 9 çocuktan yedincisiymiş...
Devlet ailesini destekleyecekmiş, evini yapacak, elektrik borcunu silecekmiş.
Çocuklarını okutacak, kardeşine iş verecekmiş” ...Vs. Vs.
Saatlerce-günlerce bunlar konuşuluyor, bunlar haber oluyor. Yani “goygoy”!
Yaşanan olayın korkunç boyutları gözden kaçırılıyor...
Vakaların dehşet verici vehameti yumuşatılıyor... Toplumma narkoz veriliyor, uyuşturuluyor...
Ki, kitleler asla işin özünü sorgulamasın.
x x x
Lâkin artık, yeni bir aşamaya geçildiği görülüyor:
Olaylarda mesuliyeti olanları sadece gözden kaçırmak değil, onların aslında birer iyilik meleği olduklarını gösterme aşaması!
Bununla ilgili son hadiseye, en ciddi bildiğim kanallardan, TV8’de şahit oldum:
Konu; “Avcılar-Beylikdüzü metrobüs hattı çalışmaları sırasında, beton bloklarının düşmesi sonucu 1 işçi öldü, 2 işçi yaralandı.” haberinde ölen işçiyle ilgili...
x x x
“KAZA, ‘GELİYORUM’ DEMİŞ”!
Hadise, 15 Temmuz’da meydana geliyor.
Bundan bir gün önce, Akşam Gazetesi’nde Burhan Ayeri aynen şunları yazmış: “... İlave ettik, ‘Bunun tepesine dozerleri, kepçeleri kim çıkardıysa geri zekalı. Kaza meydana gelecek’. Yaklaşık on saat sonra, demir levha çöktü. Toplam 10 yaralı.”
Demek ki, o ikaz ettikten 10 saat sonra demir levha çöküyor. 10 kişi yaralanıyor. Buna rağmen tedbir alınmıyor ve bir gün sonra bu facia meydana geliyor.
TV8, bu olay ve “ikaz” üzerinde hiç durmuyor, ihmal var mı yok mu incelemiyor da; 19 Temmuz akşamı, haberi “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, hafta sonu, ölen işçinin oğluna kız istemeye gidecek” diye veriyor.
Her ölümde olduğu gibi, “kaza”da ölen işçinin de bir hikâyesi var: Eğer sağ olsaymış, hafta sonunda oğluna kız istemeye gidecekmiş.
Eh, artık, öldüğüne göre o gidemez, onun yerine Kadir Topbaş bu vazifeyi üstlenivermiş.
Ölen işçinin oğluna bir babalık yapıverecek!
İyilik meleği belediye başkanı!
Sağ olsun.
Sonra, nikah şahidi de olsun!
x x x
AİLE BUNA NASIL RAZI OLUYOR?
En azından, bir yazarın daha önceki ikazından anlaşıldığına göre; ortada büyük bir ihmal var. Bu işçi o ihmal sonucu hayatını kaybetti.
Peki, nasıl oluyor da ailesi hiiiç sesini çıkarmıyor?
Olayın mesulü olarak görmesi gerekirken, aileden biri gibi kabul edip, belediye reisinin “kız istemeye katılmasına” niçin rıza gösterebiliyor?
Bu, ya akıl almaz bir “çaresizlik ve acziyet” içinde bulunduklarından olabilir!
Ki o zaman, bu “çaresizlik”in sorgulanması gerekir!
Veya toplumun inanılmaz derecede yozlaşmakta olduğunun;
Ölümün bile bir öneminin kalmadığının,
Ölen kişinin hatırasına hiç saygı duyulmadığının,
Maneviyata artık hiç değer verilmediğinin bir göstergesidir.
“Ölenle ölünmez”,
“Hayat devam ediyor”,
“Ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı, ailenden biri gibi kız istemeye katılıyor, daha ne istiyorsun?”
Noktasına geldiğimizin resmidir!
x x x
ESKİDEN
Ailenin babası ölmüş...
Böyle durumlarda; “mutlu olay”, hiç olmazsa birkaç hafta ertelenirdi.
x x x
GÜNÜN KARİKATÜRÜ, behind2ndlook.wordpress.com'dan
Not: Resim gözükmüyorsa firefox’tan açmayı deneyin.