Siyaset, akıl ve vicdan aracılığı ile
hayatı dizayn etme aracıdır. İnsanları, hikmet ve hakikat aracılığı ile terbiye
etme sanatıdır. Politika ise, mutlak akıl aracılığı ile hayatın dengelerini
bozma aracıdır. İnsanları, yoldan çıkaran şeytani bir sanattır. Bu yüzden, şu
an, yer üzerinde yapılan şey, politikadan başka bir şey değildir. Ne siyaset
vardır ne de siyasetçi. Binaenaleyh çıkarlar esastır, diğerkâmlık değil. Adam
satma esastır, dostluk değil. İhanet esastır, sadakat değil. Makama, şöhrete,
servete ulaşma esastır, ilkeli olmak, hizmet ehli olmak, paylaşmak değil.
Siyaset, hakikat temelinde yürür; politika, yalanlarla yol bulur. Siyaset,
Allah ahlakını ve adaletini esas alır; politika, şeytani nefsi ve sömürücülüğü
esas alır. Siyaset ile ahlak nasıl ayrılamazsa, politika ile ahlakta asla
buluşamazlar. Politikanın gidişatını kahvehane muhabbetleri tayin eder,
siyasetin gidişatını felsefenin yapılandırdığı idealler. Bu yüzden, insanlar
daha çok politika konuşmayı tercih ederler ve siyasetten hoşlanmazlar. Siyaset
sıkıcı gelir, çünkü siyasette derinlik vardır ama insanlar yüzeysel yaşamaktan
hoşlanırlar. Siyaset, sorgulama makamıdır. Politika ise, örtbas etme makamıdır.
Siyaset, eldekini paylaşma; politika ise, ellerdekini çalma makamıdır. Siyaset
yapan kalıcıdır, politika ile iştigal eden ise faniliğe mahkûmdur. Bugün insanlığın
maruz kaldığı felaketlerin sebeplerinden biri de, belki de en önemli
sebeplerinden biri de, siyasetsizliktir. Siyaset cennete, politika cehenneme
götüren bir yoldur. Eflatun, boşuna, ‘’politikacılar birazda fahişedirler’’
dememiştir. Ona bunu söyleten bir şeyler elbette vardır. Çünkü politikacının
kaderi, kucaktan kucağa dolanıp durmaktır. Siyasetçi, vicdanının sesini dinler.
Politikacı ise, paranın sesini dinler. Binaenaleyh, para sahiplerinin kuklası
ve oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Siyasetçi idealisttir, politikacı ise
realisttir. Siyasetçi, reel olanın farkındadır ve reel olana mutlak şekilde
yabancı kalamaz ama politikacı ideal olanla asla uyuşamaz ve reel olandan
ayrılamaz. Bu yüzdendir ki; günümüz partilerinden asla bir fayda sadır olmaz. Zira
tümü politikanın esiridir. Ancak, birbirlerinin menfaatlerinin temini için
vardırlar. Dünya bir kazan, politika bir kepçe, insanlar da dünya kazanında
haşlanan kurbağadırlar politikacılar ve politikacıların meşum aracı partiler
nezdinde. Ama insanlar alışmışlardır bir kere, illa bir partiye gitme lüzumu
duymaktadırlar. Gitmelerine bir şey demesek bile, gittikleri partilere siyaset
etmeyi dayatmamaları vahim bir durumdur. Bununda sebebi, insanlarında
politikleşmesidir. Politik insanlar; dalkavuk, bukalemun, satıcı, kahir
ekseriyetle namussuz, sömürücü ve yalancı tiplerdir. Dolayısıyla, bu tip
insanların tercihleri de kendi karakterleriyle uyuşan tipler olacaklardır.
Öyleyse, kimin, namussuzluktan şikâyete hakkı olabilir? Ama buna rağmen şikâyet
etmekten vazgeçmeyiz. Garip bir dilemmadır bu. Bugün yer üzerinde siyaset
edilseydi, kaynaklar bu kadar şerefsizce yağmalanamaz, insanlığın kanı bu kadar
pervasız akıtılamaz ve insanlık çok kolay şekilde yoldan çıkarılamazdı. Siyaset
birleştirici, politika bölücüdür. Bölen politika, insanlığı acımasızca sömürür.
Birleştiren siyaset ise, insanlığın, müstekbirler elinde esir olmasını önler.
İslam, siyaseti esas alır; ideolojiler ise politikayı esas alırlar. Hayat ise,
ideolojilerin kıskacındadır. İdeolojiler; vicdanları nasırlaştırmış, beyinleri
uyuşturmuş, bedenleri zincirlemiş, ruhları ise öldürmüştür. Vicdanların,
beyinlerin, bedenlerin, ruhların yegâne dirilticisi İslam’dır, İslam temelli
siyasettir. Sömürüye, yağmaya, talana son verecek olan, akan kanı durduracak olan,
kardeşliği ve birliği sağlayacak olan İslam temelli siyasettir. Bu vatanın, bu
milletin, bu devletin payidar olmasını istiyorsak şayet; İslam temelli siyaset
etmek ve felsefenin yapılandırdığı ideallere tutunmak zorundayız.
Türk Milletinin, varlığı ve bekası için,
İslam ve töre temelli siyaset etmesinden başka çaresi yoktur. Politik
düzenbazlıklar bu milletin sonunu getirecektir, getirmektedir. Bir an önce
şeytani politikalardan, İslam ve töre temelli siyasete dönmek zorundayız.
Çıkarlarımız için, yalanlarla yürümekten vazgeçmeliyiz. Türk Milleti’nin dünya
tarihine mühür vurmasının ve dört kıtaya hükmetmesinin ardında, güçlü siyasi
akıl ve kararlı siyasi eylem vardır. Türk Milleti hiçbir zaman politikanın
mahkûmu olmamıştır. Evet, taktik ve stratejik hareket etmiştir ama asla
kahpelik yapmamıştır. Ne zaman siyasi duruştan vazgeçip, politik davranmaya
doğru evrilmiştir; işte o zaman kendi kendine yabancılaşmaya ve yozlaşmaya
başlamıştır. Yozlaştıkça ve benliğine yabancılaştıkça, dostlarını düşman, düşmanlarını
dost bellemiştir. Hakikatin aydınlığından uzaklaşıp, yalanların karanlığına
sığınmıştır. İslam’ı terk edip, ideolojilerin çengeline takılmıştır. Allah’ın
kulu olmaktan uzaklaşıp, şeytanın kölesi olmuştur. Politikacı çıkarını,
siyasetçi ise gelecek nesli düşünür. Bizler, gelecek nesli düşünen asil
kişiliklerden mahrumuz ne yazık ki. Bu yüzden de bataklıktayız, çırpınıp
durmaktayız. Bütün Türk İslam ellerinin birliği ve kurtuluşu için siyasi akla
ve vicdana ihtiyacımız vardır. Türk Milleti’nin önderliğini de bu akıl ve
vicdan tayin edecektir. Türk Milleti, İslam ve töre temelli siyasete dönmedikçe
tarihi önderliğine asla kavuşamayacaktır. Ne kendisini, ne vatanını ne de
devletini yok olmaktan kurtarabilecektir. Siyaset; zihin, beden, ruh ve
vicdanın birliği demektir. Türk Milleti, bu birliği en güzel ve güçlü şekilde
sağlamış, bu birlikten muazzam bir disiplin sadır olmuş ve bu disiplinde
muzaffer olmayı tevlit etmiştir. Türk Milletinin, insanlık âleminde temayüz
etmesinin nedeni de budur. Güçlü devletler kurmasının, vicdanlı olmasının ve
önderlik makamında bulunmasının yolunu açan budur. İşte Türk Milleti, bu seçkin
ve yüce ruha geri dönemlidir. Nasıl çiçek her toprağa yakışmazsa, önderlikte
her millete yakışmaz. Çiçeğe layık toprak, önderliğe layık millet olmak gerek.
Bu da lafla olmayacak kadar önemli bir meseledir. Siyaset yargılama makamı
değil, anamla makamıdır. Bu yüzden politikacılar yargılarlarken, siyasetçiler
anlamaya çalışırlar. Türk Milleti de her zaman anlamaya çalışan bir millet
olmuştur, yargılamaktan yana olan Batılıların-Haçlıların aksine. Şanının
büyüklüğü de buradan gelir zaten. Türk Milletinden bahsederken, daima bu yönü
göz önüne alınarak bahsedilmektedir. Yoksa kuru kuruya yüceltilen bir millet
yoktur karşımızda. Ki haddizatında yücelikte Allah’a mahsustur. Allah yücedir,
kullar-insanlar-milletler ise ancak takvalı olabilirler.
Son
tahlilde; şeytani
politikanın pisliğinden kurtulmak ve korunmak; İslam ve töre temelli siyasetin
temizliğine sığınmak zorundayız. Bundan başka da kurtuluş yolu aramak
ahmaklıktır, çünkü yoktur.
AYRINTILAR
BİR
Türk Milleti, uygulanan politik cambazlıkları
görmeli ve kaderini kendi ellerine almalıdır. İnce politik taktiklerle bu
milletin geleceği karartılmaktadır. Vatan topraklarının satılması, ince politik
cambazlıklarla eyalet sisteminin getirilmeye çalışılması, eğitim sisteminin
tarumar edilmesi bu cambazlıklardan bir kaçıdır. Okulların ayrılmasına, yani
ilkokul, ortaokul sisteminin getirilmesine, sözümüz yoktur ama alan değişikliği
gibi tamamen saçmalıklarla dolu bir yöntemin eğitimi harap edeceği ortadadır.
Yine özel okulların yaygınlaştırılması ve eğitimin özerkleştirilmeye
çalışılması tam bir fecaattir. Zira özel okul olayı, milli eğitimin tam bağrına
saplanmış bir zehirli hançerdir. Milli siyaseti boğucu, katledici bir durumdur.
Nesillerin özbenliğini tahrip eden, kimliğini çalan, ruhunu karartan bir
meseledir. Ve bütün bu olup bitenlerin siyasetle zerre alakası yoktur. Tamamen
politik taktiklerdir. Milli menfaati esas alan değil, bireysel ve gurupsal
menfaati esas alan hareketlerdir.
İKİ
Yine seçim yaşının düşürülmesi gibi bir
garabetle karşı karşıyayız. Tamamen politik bir cambazlıktan başka şey olmayan
bu taktik, Türk Milletinin varlığına sıkılmış kurşun gibidir. Daha hayat nedir
bilmeyen, hiçbir tecrübe edinmemiş, acemiliklerin mahkûmu olan, nefsinin
dizginlerine bile sahip olamayacak yaşta bulunan gençlerin siyasete sokulmaya
çalışılması ihanet değilse bile gafletin en dibidir. ‘’Hayat en büyük mektep,
tecrübe en büyük öğretmendir’’ diyor Peyami Safa. Peki, mevzubahis olan
gençlerin hangi birisi, büyük mektepten ve büyük öğretmenden haberdardır? Yani
daha dünkü çocukları tehlikeli bir gemiye bindirip, azgın dalgalarla boğuşmaya
göndermek hangi akılla, hangi vicdanla, hangi sorumlulukla bağdaşır Allah
aşkına? Bu millete kastınız nedir beyler? Bu zannımca, içerideki düşmanların
ince taktikleriyle kotarılan bir hamledir. Bunu yapmayın beyler. Bu yol yanlış
yol.
ÜÇ
Bazı mallar çıkıp, güya vicdanlı poz
çiziyorlar. Ulan hangi vicdan, aydınlığa kurşun sıkan soysuzlara merhamet
hissiyle yaklaşabilir? Hangi göz, masum yüreklere nişan alan kanlı ellere
acıyıp, ağlayabilir? Vatan nedir, millet nedir bilir misin sen lan? İnsan
kimdir, insanlık nedir anlayacak kapasiten var mıdır ki ötüyorsun? Devlet, bu tür,
kendini saygın kılıflar ardına gizleyen katıksız hainleri iyi tanımalıdır. Ve
bu hanileri tecziye etmede tereddüt etmemelidir. Zira tereddüt ederse, yeni
hainlerin türemesine neden olacaktır. Bu hainlerin insanlık gösterisi yalandır.
Bunlar çıkar peşindedirler. Birilerinin kuklasıdırlar ve dikte edilen şekilde
hareket etmektedirler. Güya eli kanlı katillere insanlık gösterisi yaparken,
aynı zamanda o eli kanlı katilleri meşrulaştırmaktadır. Onlara masumluk
bahşetmektedirler zımnen. Bu ise affedilmeyecek bir davranıştır ve asla
affedilmemelidir. Devlet devletliğini, millet milletliğini mutlaka yapmalıdır.
Sorumsuzluğun sonucu, kahredici bir yok oluştur. ‘’Kılıç çeken kılıçla düşer’’
derler ve boşuna demezler.
DÖRT
Suriye konusunda düştüğümüz bataklıktan da
ancak siyasi akılla kurtulabiliriz. Politik mantıkla değil. Ki, zaten politik
mantıkla bu duruma gelmedik mi? Bir sonucu doğuran sebebe, yeniden ve yeniden
sığınmak hamakatlık örneğidir. Yukarıda ki, sorunların kaynağı da politik
mantıktır. Artık sorunlarımızı aklın ve vicdanın bileşkesi olan siyasetle
çözmek en kolay, en ucuz ve en yapıcı yoldur. Politika pahalıdır, zordur,
yıkıcıdır.