Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
İki “kutup”; “Cumhuriyetçiler” ve “Osmanlıcılar” çarpışıyor...
Kendini bir kutbun “nefer”i gören kalemşor, öteki kutbun değerine kıyasıya saldırıyor...
Karşı “kutbu” yok edeceğini zannediyor.
Halbuki “komik” oluyor, “aciz” kalıyor.
Bu yılın 30 Ağustos kutlamaları ertesinde, Akit Gazetesi şöyle bir alt manşetle çıkmıştı:
“Mareşal Fevzi Çakmak’ın yönetiminde kazandığımız Büyük Taarruz, 90’ncı yılında coşkuyla kutlandı”...
Ne var burada?
Cumhuriyet’in kurucusu, Mareşal Mustafa Kemal’i görmezden gelme, yok sayma girişimi...
Elbette Mareşal Çakmak’ın anılmasından memnuniyet duyarız... Fakat sormadan da edemeyiz: “Mareşal Çakmak’ın komutasında zafer kazanılırken, Mustafa Kemal neredeydi?”
Buna cevap veremezsiniz, aciz ve komik duruma düşersiniz!
x x x
Hiç şüpheniz olmasın ki, Osmanlı’yı yok saymaya, küçük düşürmeye, aşağılamaya çalışanlar, ona saldıranlar da aynı komik ve aciz duruma düşüyorlar.
Günümüzde, “Ulusalcılık”ın bayraktarlığını yapan bir gazete var...Aydınlık! Bu gazetede, ülkenin en kıdemli ve birikimli yazarlarından Özdemir İnce de yazıyor.
İnce, dünkü (18 Aralık) makalesinde, Başbakan Erdoğan’ın “Fetih”le ilgili söylediklerini 5 madde halinde eleştiriyor. İkinci maddede diyor ki; “2. Osmanlı, fethettiği topraklara herhangi bir uygarlık değil, kadı, zaptiye ve yeniçeri götürmüş ve bunu yaparken kendi öz dili Türkçe’yi unutup Arapça-Farsça karışımı bir dil (Lisan-ı Osmanî) icat etmiş ve Türkleri ‘etrak-ı biidrak’ (İdraksiz Türkler) olarak tanımlama lütfunda bulunmuştur.”
İnce, yazısının sonunda, Erdoğan’a birkaç kitap tavsiyesinde bulunuyor ama 2’nci maddedeki iddialarının kaynağını yazmıyor.
Şimdi, Osmanlı, fethettiği topraklara sadece “kadı, zaptiye ve yeniçeri” mi götürdü acaba?
Prof. Muharrem Ergin’in, “Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri” adlı eserine bakalım: “Türk Milleti adeta başkaları için yaşayan millet olmuştur. Ülkeler almış, imparatorluklar kurmuş, fakat bunu sömürmek için değil, fütühat ve cihangirlik için yapmıştır. Cihana nizam götürmek için yapmıştır.”
“Etrak-ı biidrak” iddiasına gelince... Hammer’in “Büyük Osmanlı Tarihi”, Yılmaz Öztuna’nın “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserleri baştan sona okuyan bir kişi olarak, ben bu eserlerde böyle bir ifadeye rastlamadım.
Zaten, İnce’nin tabiriyle “öz dili Türkçe” olan “Türk” niçin böyle bir “tanımlama” yapsın?
Diğer eleştirisi, Osmanlı’nın, “Lisan-ı Osmanî” (Osmanlıca) diye bir “icadı” var mıdır?
Türkçe konusunda son derece hassas olan merhum Cemil Meriç, “Osmanlıca dediğimiz, Osmanlı Türklerinin konuştuğu Türkçedir. Osmanlıca diye ayrı bir lisan yoktur. Osmanlı ülkeler fethederken, kelimeler de fethediyordu” diyor. (Jurnal)
Ulusalcıların en güvendiği yazarlardan Atilla İlhan da, vefatından az evvel yaptığı bir televizyon konuşmasında aynen Cemil Meriç gibi, “Osmanlıca dediğimiz Osmanlı Türklerinin konuştuğu öz Türkçeydi” uyarısını yapmıştı.
İdrak budur, şuur budur!
İşin diğer bir boyutu, Özdemir İnce bu iddiaları, AKP iktidarına “eleştiri” olsun diye yazıyor.
“Ne Kürtçü, ne de Türkçüyüz” diyerek, Türkçülükle Kürtçülüğü aynı kefeya koyan, “Ne mutlu Türküm diyene” ifadelerini dağlardan ve şehirlerden kazıyan bir iktidar için, Osmanlı’nın “Etrak-ı biidrak” dediği iddiası ne ifade eder. Onun umurunda olur mu? Hatta böyle bir “eleştiri”den memnun bile olmaz mı?
Bu mudur “idrak”li eleştiri?
Eğer Osmanlı’da, Özdemir İnce’nin iddia ettiği gibi, kazara, “Etrak-ı biidrak” tanımlaması olmuşsa...
O vakit, Osmanlı’nın yüzlerce yıl ötesini gördüğünü...
O sözlerle, gerek kendisine, gerekse kendi küllerinden doğan “Cumhuriyet”e saldıran, üstelik, “Türk” farzedilen “idraksiz Türkler”i “tanımlamış” olduğunu kabul etmek gerek!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, uludagsozluk.com'dan
NOT: Resim gözükmüyorsa, firefox’tan açmayı deneyin