Yenilikçi Demokratlar ve Hidayet Kılınç’ı dinlerken başlıklı yazımızın son bölümü şu şeklide bitiyordu:
“Platform sözcüsü Ersoy Gölge’nin kısa takdim konuşmasından sonra söz alan Hidayet Kılınç’ın rahat tavrı dikkatlerden kaçmadı. Türkiye’nin sorunlarını anlatan yaklaşık yarın saate sığdırılan konuşması güzeldi. Sorunları iyi tespit etmiş. Bir MHP sözcüsünden uzun zamandan beri ilk defa dış Türkler konusunun dile getirilmesi. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışına vurgu yapılması güzeldi. Sanırım dinleyenlerin tamamı konuşmacının ne anlatıldığını net olarak anlayabildiler.”
Ancak gerek MHP’li, gerek CHP’li konuşmacıları dinlerken dikkatimizi çeken bazı hususlar var. Sorunları çok güzel anlatıp, dile getiriyorlar. Sorunların çözümü konusunda ne söyledikleri tam olarak anlaşılmıyor. Hidayet Bey kusura bakmasın, bu konuşmada ülkenin sorunlarının çözümü konusunda ben yeni bir şey duyamadım.
Türkiye’nin bölünme tehlikesi içinde olduğu konusu tamam, halkın ekonomik çıkmaz içinde olduğu konusu tamam, bölücülüğün geldiği nokta ha keza, vatandaşın cinnet geçirmekte olduğu konusu da tamam. Mesela bu milletin başına bela olmuş, bölücü terörü nasıl bitireceksiniz? Milli gelirin adil bölüşümü nasıl sağlanacak? İnsanlarımızın ekonomik, sosyal ve kültürel hayattan kaynaklanan çatışmaları ne olacak? Eğitimin çıkmaz sokakları nasıl aşılacak? MHP’nin AB’ye karşı tutumu nedir, tamam mı devam mı denecek? NATO belasını başımızdan kovabilecek miyiz? Bu ve benzeri soru ve sorunları çoğaltmak mümkün. Peki, siz bu soru ve sorunlar karşısında ne yapacaksınız? Halkı içine düştüğü bu karanlık uçurumdan nasıl kurtaracaksınız bilmek ve duymak istiyoruz.”
Yazımız yayınlandıktan sonra, aynı konuyu Nihat Erkan Bey de köşesinde değerlendirmiş. Nihat Bey de Hidayet Kılınç için ilginç tespitlerde bulunmuş. Evet, Hidayet Bey Büyükşehir yasasını sakıncalı buluyor, eyaletleşmenin yeni bir adımı olarak görüyor. Buna benzer endişelerimizi yaz aylarında platformun bir toplantısı sırasında iktidar sözcülerine de sormuş, tatmin edeci bir cevap alamamıştık. Biz de Hidayet Bey gibi Büyükşehir uygulamasının Doğu ve Güneydoğu için önce eyaletleşme, özerklik, federasyon, nihayetinde bağımsız Kürdistan olacağı endişesindeyiz. Zira 1990’lı yıllardan beri BOP projesi kapsamında gerçekleştirilemeye çalışılan Büyük İsrail’in kaldırım taşları döşenmeye devam ediyor. Ülkemizde 1984’denberi devam eden bölücü terörün de varacağı nokta orasıdır. Büyük Kürdistan’mış, Büyük Ermenistan’mış bunların hepsi aslında birer ara istasyonda ibaret.
Hidayet Beyle toplantıdan sonra birkaç defa daha telefonla görüştük. Yazımıza karşılık, aslında her soruya verilebilecek bir cevaplarının olduğunu ifade ettiler. Elbette herkesin olduğu gibi arkadaşımın da bu ve benzeri sorulara verilebilecek makul ve mantıklı bir cevapları vardır. Ama gerek iktidar sözcülerinden, gerekse muhalefet sözcülerinden ülkenin sorunlarına karşı çözümlerini kısa ve öz olarak duymak, öğrenmek istiyoruz.
Diyecekler ki, ey vatandaş biz terör sorununu şu kadar sürede ve şu şekilde çözeceğiz tamam. Eğitim çıkmazını şu şekilde aşacağız tamam. Fukaralığı şöyle çözeceğiz o da tamam. Ha keza çocukların, gençlerin, kadınların sorunlarını şöyle aşacağız. AB’ye gireceğiz veya girmeyeceğiz şeklinde açık ve net olacaklar. NATO’nun vesayetini kabul ediyoruz veya etmiyoruz diyecekler.
Bunların anlatılması için televizyonların sizi ekrana çıkarmayışı, gazetelerin sizden söz etmemeleri bir bahane değil. İstenirse bunların hepsi aşılır. Bakınız, 1994’lerde rahmetli Türkeş bir tartışma programında yapacaklarını bir cümle ile nasıl açıklamıştı. “Terörü altı ayı hazırlık, altı ayı etkili bir mücadele ile bir senede bitiririm.” Türkeş bunları söylerken televizyonları, gazeteleri mi vardı? Yoktu ama meseleyi anlatmak için bir cümle yetti.
O nedenle politikacılarımız sayfalar dolusu anlatımları, saatlerce süren içi boş konuşmaları bir tarafa bırakmaları lazım. Zira vatandaş artık eskisi gibi okumuyor, dinlemiyor, duyuyor, ama düşünmüyor. O nedenle verilecek mesajlar kısa, açık, net ve sonuç alıcı olmalı.
Eğer bilemiyor, göremiyorlarsa, reklâmlara, şarkılara baksınlar. Ama yeter ki bize masal anlatmayı bıraksınlar. Usandık, yorulduk artık bunlardan…