Yalakalığın tarihçesi ile ilgili yeterli kaynağa
ulaştığımda konuyu daha derinlemesine irdeliyeceğim. İnanıyorum ki; tarihi
süreç içerisinde bu konu araştırılsa Adem ile Havva’ya kadar inebilir. Her
çağda, her dönemde ve her coğrafyada mutlaka yalakalık- dalkavukluk yapılmış ve
yalakalar türemiştir. Yalakalık: kendi beceri ve kabiliyetleri sınırlı, az veya
hiç olmayanların haketmedikleri bir yerlere gelmek, birşeyler elde etmek ve /
veya ulaştıkları yerde tutunabilmek için göstermiş oldukları abartılı davranış
serisi olarak tanımlanabilir. Yalakalık her meslek grubuna göre davranış
değişiklikleri sergiler. Nasıl her canlı kendi yaşam ortamını bulunca
çoğalırsa, yalakalık ve yalakalar da bu iş prim yaptığı sürece artacaktır. Yalakalığı, belki hayatın belirli safhalarında,
farkında olmadan veya bilinçli olarak, belirli kişi ve gruplara karşı,
yaptığımız olmuştur. Bundan sonra da olabilir. Burada bu tipleri irdelemek
istemiyorum. Bunu bir meslek ve yaşam biçimi haline getirmişlerden söz etmek
istiyorum. Bu konu, tıp tarafından araştırılsa, yalakalığın belki de bazı
insanların genlerinde nesilden nesile taşınıyor olduğu ortaya çıkabilir. Tabii,
bu konuda geniş ve derin araştırmalar yapmak gerekir. Yalakalığın, birde
sanatsal yönü var. Nasıl herkes keman çalamaz, şarkı söyleyemez ise herkes de
yalakalık yapamaz. İstese de yapamaz. Ağzına gözüne bulaştırır. Bugüne kadar,
bu işi yapmadıysanız, bundan sonra da denemeyin, hiç tavsiye etmem. Yalakalık kimlere yapılır? Herhalde sokaktaki
dilenciye, seyyar satıcıya yapılmaz. Güce yapılır, güce! Bu güç nedir? Para
gücü, makam gücü, mevki gücü, güzellik gücü vs. Eğer bunlardan birine sahip
değilseniz, size kim yalakalık yapar? Onun için rahat olun. Eğer, bu güçlerden
birine sahipseniz, koruyun kendinizi koruyabilirseniz. Belki de bir müddet
sonra bu ortama alışıp, çevreniz tamamen yalakalarla dolacak; hemde siz hiç
farkında olmadan. İşte o an kıyametin koptuğu andır. Siz artık temsil ettiğiniz
gücün sahibi olamayacaksınız. Size, her şey tozpembe gösterilecek ve durum
SARIKAMIŞ harekâtından hiç de farklı olmayacaktır. Basın yayın organlarımızdaki birçok yazı ve görsel
faaliyetlerin, yalakalık ve dalkavukluk üzerine oturtulmuş olduğunu
görmekteyiz. Tabii, perde arkasını bilmediğimiz için, bunların arkasında, ne
tür menfaat bağlantıları var bilemiyoruz. Sade vatandaşlar olarak sorgulama
yeteneğimizi bu konular üzerine yoğunlaştırmadığımızdan, amaçlarına her zaman
ulaşabiliyorlar. Bunun sonucunda, O yalakalar, görevini kusursuz olarak yapma
rahatlığını buluyor ve faaliyetlerini sürdürüyorlar. Türk Basınında, nice köşe
yazarları vardır ki her dönemde kendilerine köşe bulurlar ve sahibinin sesi
görevini halka rağmen, kesiksiz yıllarca sürdürürler... Efendim, TÜRKİYE’de bilim adamı yetişmiyor,
yetiştirilmiyor diye yıllardır yakınırız hayıflanırız. Bir kısım
üniversitelerimizde, kim hocalara daha iyi yalakalık yaparsa, o üniversitede O
kişinin bazı kriterleri yakaladığında asistan veya okutman olarak kalma şansı o
kadar artar. Dolayısıyla yükselme şansını da elde etmiş olur. Sonra, birkaç
senede, hocanın özel işlerini takip edip, internetten de birkaç yüz sayfa
çeviri yapıp tez olarak hocanın önüne koydunmu, çantaları da iyi taşıdıysan, al
sana ETİKET. Yüksek Lisans, Doktora, Doçent derken birde bakmışsın Profesör
olmuşsun. Zaten, bazı bölümler babadan oğla/damada geçecek şekilde ayar
yapılır.. Saltanat, iltifat ve yalakalık bilimin içine girdiyse, liyakatin
yerini sadakat aldıysa, bu ülkede bilim adamının yetişmesi mümkün mü? Zaman
gelecek, patates bile yetişmeyecek. Burada, gerek üniversite camiasında,
gerekse dışarıda gerçek bilimle uğraşan ve taşıdığı ünvanı dolduran, değerli
bilim adamlarını bu konunun dışında tutmak hepimizin dikkat etmesi gereken en
önemli görevidir. Kalbiyle, sözüyle, davranışıyla yaşam biçimiyle
gerçekten inançlarına göre yaşayan insanları burada tenzih ederek bir konuya
daha değinmeden geçemiyeceğim. Toplumda yalakalık öyle boyutlara ulaşmış ki;
menfaat ve çıkar uğruna, Allah’a ibadet görünümünde, insanlar, birbirine karşı,
kim daha fazla müslüman yarışına girmiştir. Hatta hayret uyandıracak seviyede,
kalplerinde hiçbir değişim olmadan, dış görünümlerinde, ani değişiklikler
yaparak, sadece günlük çıkarlarını tatmin etmek ve çevresinde saygınlık görmek
için; Tanrıya karşı bile yalakalık yapar hale gelmişlerdir. Çok iyi tanıdığınız
bir insanı, bir müddet sonra, tanıyamaz hale geliyorsunuz. Böyle bir değişim,
acaba, dünyada başka hangi ülkede var, çok merak ediyorum. Bu ülkede, öyle
insanlar görüyor ve tanıyorsunuz ki; şu mısralar birden aklınızdan geçiveriyor
‘’El etek öperek yerde sürünen, gözü göklerde sürüngenler gördüm.’’ Bu tipler,
toplumumuzda her geçen gün sayıca hızla artmaktadır. Tıpkı bulaşıcı bir
hastalık gibi... Sporda bile, yalakalığı görebilirsiniz. Haketmedikleri
halde birilerinin kayırmasıyla bir yerlere gelen, spor adına katliam yapan nice
insanlar vardır. Mevki, makam ve para gücüne sahip biriyle, karşılıklı müsabaka
yapanların bir kısmı, sahibine topu en kolay nasıl sahip olacaksa; o şekilde
kullanır ve sonunda da ‘’Ne güzel oynuyorsunuz, Ne güzel karşılıyorsunuz’’ diye
hitap ederek yalakalığını tamamlar. Kısacası bu işin sınırı ve yeri yoktur.
Nerede ve ne şekilde yapabilirseniz... Hatalı da olsa bir genelleme yapacak olursak;
yalakalığın güneşin doğuşuna doğru gidildikçe arttığını değerlendiriyorum.
Doğuya doğru gidildikçe, beceri ve kabiliyetlerin yerini; O MEŞHUR SÖZCÜK
almaya başlıyor. Türk Cumhuriyetlerinin birinde bulunduğum sürede bunu daha iyi
gözleme fırsatı buldum. Hatırı sayılır bir kişiden söz edilecekse, en az iki-üç
satır O kişiye verilen ünvanlardan söz edilir. Ondan sonra konuya girilir ki
burada da korkunç bir abartı vardır. Hatta bunu mezarlıklarında bile
görebilirsiniz. Bizde de birileri biryerlere gittiğinde onlarca kurban kesilir
yaa! hafızalarınızı şöyle bir tazeleyin bakalım... Belki, çok kuvvetli bir dayanağı olmasada; Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılmasında, dalkavukların büyük payı olduğuna inanıyorum.
Kişilerin yalakalığının yanında, ayrıca kurumlar arasında da, yalakalıklar
yapılabilir. Hatta, bu devletler arası menfaat oluştuğu zaman uluslararası
yalakalığa kadar uzanır. Bir ülkenin, diğer devlete ihtiyacı olduğu zaman, O
ülke yöneticileri tarafından, diğer ülkeye, büyük laflar edilmeye başlanır.
‘’Stratejik Ortak vs.’’ Senin devlet büyüklerinden, övgü ile söz edilir; hatta,
milli ve dini bayramlarımız, çok abartılı bir şekilde kutlanır. O, malum
ülkedeki üniversiteler, senin devlet büyüklerini çağırarak, fahri doktora
ünvanı verirler. O ülkenin, en büyük nişan ve madalyaları, bir vesile
yaratılarak ilgili kişilere verilir. Aynı zamanda, güdümlü basın yayın
organları yoluyla, bunlar günlerce, gündemde tutularak, psikolojik saharekât
uygulanır. Malum ülke de elde etmek istediklerini kolayca elde etmiş olur.
Günümüzde böyle olduğu aşikar ama tarihi iyice inceleyin Osmanlı’nın
yıkılışındaki yalakalığın boyutlarını etraflıca göreceksiniz. Her meslek dalında, yalakalığın boyutu ve çapı
değişiktir. Bazı meslekler, yalakalığa çok yatkındırlar. Mesleklerin, kendi
içinde, bu konuda geliştirilmiş davranış biçimi, yazışma kuralları, jest ve
mimikleri mevcuttur. O mesleğin, dışında olanların, bunları anlaması çok
güçtür. Ancak ve ancak, o mesleğin içinde uzun yıllar yaşadığınızda, bunları
ayırt edebilirsiniz. Burada, bu meslekleri sıralamak istemiyorum. Biraz
düşününce, sizler bulabilirsiniz. Bu işi, yerinde ve zamanında kullananlar, mutlaka
toplumda bir yerlere gelmişlerdir. Çevremizde, bunun sayısız örnekleri vardır.
Bu yalaka tipler, aynı zamanda ağdalı kelime ve cümleleri çok iyi kullanırlar.
‘’Zati aliniz’’ diye başlayıp, cümleyi öyle bitirirler ki, siyahı beyaz, beyazı
siyah gösterebilecek kadar becerileri vardır. Bu becerileri sayesinde,
ulaştıkları yerde kalabilmek için; çevresine ve üstlerine, aynı davranış
biçimini arttırarak devam ederlerken; bu esnada sürekli menfaat çemberi
kurulmuş olur. Elde ettikleri mevkiden, yedi sülalerine kadar, çıkar sağlayacak
şekilde, faydalanma yöntemlerini geliştirirler. Tabii, kendisi bunu yaparken,
onu oraya getirenleri unutmak olur mu? Onlarda aslan payını alırlar. Böyle bir
çark döner gider. Bu kısır döngüyü kolay kolay kimse kıramaz. Bu konuyu daha
fazla açmak istemiyorum. Yalakalık çemberi bazen o kadar genişler ki ülke
sınırlarını dahi aşabilir. Yalakalığa neden karşı çıkıyoruz? Çünki; bu
kelimenin özünde haksızlık olduğu, gelişimi ve değişimi geciktirdiği, bilimsel
çalışmalarda toplumu geri bıraktığı gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediği,
yönetim kademesinin gözünün önüne perde çektiği, haketmeyen kişilerin layık
olmadıkları yere gelebildikleri, namusuyla-şerefiyle, onuruyla,
hilesiz-hurdasız çalışanları küstürdüğü için, buna karşıyız. Sizler, bunu daha fazla
açabilirsiniz. Tarihimizde, yalakalığa ve dalkavukluğa, kellesi
pahasına da olsa karşı çıkmış şahirlerimiz ve yazarlarımız mevcuttur. Bunlardan
İzmirli Şair Eşref’i, Ziya Paşa’yı, Neyzen Tevfik’i ve Nedim’i tanımıyanımız
yoktur. Yakın tarihimizde bu şairlerimize ve yazarlarımıza hasret kaldık.
Toplumu uyandıracak, dalkavuk ve yalakaları su yüzüne çıkaracak, toplumda
tepkiyi yükseltecek kalemlere o kadar ihtiyacımız var ki... Nasıl ki; bataklıklar kurutulmadıkça sivrisinekler
bitmez. İnsanlar arasındaki, menfaat ilişkileri ve daha çok kazanmak, daha iyi
yaşamak, haketmeden, emek sarfetmeden veya daha az emekle, gayretle bir yerlere
ulaşma sevdası, insanoğlunda bitmediği sürece, bu meslekte ölmeyecektir. Ne
tesadüftir ki; rakamlar bile yalakalıktan yanadır. Alfabenin, 29 harfine, 1’den
başlayarak 29’a kadar puan verdiğinizde, harflerin puan değerlerini
topladığınızda ‘’YALAKALIK’’ puanı 100, ‘’ÇALIŞMAK’’ puanı ise 85 de
kalmaktadır. Çalışmadan, üretmeden, yorulmadan yalakalıkla geçinenlerin puanı
kafadan 100 olmaktadır. Ne dersiniz? Bizde bir yerlerden başlasak mı acaba?
Galiba biraz geç kaldık...