MEHMET AKİF VE DİN TÜCCARLARI

İsmail Hakkı CENGİZ - 12.03.2013

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.



         Mehmet Akif’i İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri adlı eserlerinden tanıyoruz. Halbuki bu iki şiir, onun hayatında ve eserlerinde sadece küçük bir yer tutar. O cemiyet hayatı, sosyal yaralar, bilhassa “din” üzerinde kafa yormuş, gözlemler yapmış, tenkit etmiş ve uyarmıştır.

“Yanlış din telakkisi”, “dinin hükümlerini menfaatlerine yontma”, “kadın hakları”, “fukaralık”, “Tevekkül”, “tembellik ve miskinlik”, “kahveler ve meyhane”, “iktidarların zulmü”, “din tüccarlığı” gibi pek çok konuyu işlemiş, sorumluları ve ilgilileri taşlamıştır.

Bugünün din tüccarları, zaman zaman Akif’ten bahsediyor, sanki kendilerin Akif gibi düşündüklerini, onun yolundan gittiklerini millete yutturmaya çalışıyorlar.

Her konuda olduğu gibi, bu mevzu da da cahillik içinde olduğumuzdan sahi zannediyoruz.

Akif, bize, her hecesi altın değerinde 600 sayfalık bir “Safahat” bırakmıştır.

Onu okuduğumuz zaman, AKİF’in “din tüccarları”yla hiçbir yakınlığının olmadığını,

“Yakınlık” ne demek? Bütün gücüyle onların karşısında durduğunu, onları yerdiğini, onlara yumruk gibi ağır sözlerle vurduğunu göreceğiz.

“Safahat”ı okuduğumuz vakit, kaya sağlamlığında, hepimize emsal olacak bir “karakter adamı”nı yakından tanıyacağız. Yüz yıl önce söylediklerinin nasıl bugünleri de kapsadığını hayretle müşahade edeceğiz!

“Safahat”ın ilk bölümündeki, birkaç mısraına bakalım...

Bir asır öncesini tasvir ederken, bugünlere de nasıl kuvvetli bir ışık tuttuğunu hayretle görelim. Yaşasaydı, “din tüccarları”na daha neler söyleyebileceğini hayal edelim:

SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDEN

Sığmıyor en büyük endazeye işler artık;

Saltanat namına, din namına bin maskaralaık...

Ne felaket, ne rezaletti o devrin hali!

Başta bir kukla, bütün milletin istikbali

İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş:

Bir siyaset ki didiklerdi, eminim Karakuş!

Nerde bir maskara sivrilse, hayâsızlara pîr,

Haydi bakanlar kuruluna!... Ya bâlâ*, ya vezir!

Ümmetin haline baktım ki: Yürekler yarası!

Ne bir ekmek yedirir iş, ne de ekmek parası.

...

Hele ilmiyye, bayağdan da aşağı bir turşu!

Fetva kapısı denen daire ümmi koğuşu.

Ana karnından icazetlidir, ecdada çeker;

Yürüsün, bir de sarık, al sana kaadîasker**!

Vekiller neydi ya? Jurnalci, müzevir, âdî;

Ne Hudâ korkusu bilmiş, ne utanmış ebedî,

Güç okur, hiç yazamaz, bir sürü hırsız çetesi...

Hani, can sağlığıdır doğrusu bundan ötesi!

x   x   x

İstiklal Marşı, TBMM’nde, 12 Mart 1921’de kabul edildi. Demek 92’nci yıldönümündeyiz. Millî Şair’i rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun!

-------------------

*  : Üst düzey devlet görevlisi...

**: En üst derece din bilgini...


Tarih: 12.03.2013 Okunma: 1044

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?